05/07/2012 | Yazar: Ali Baydaş

İstiklal’deki onur yürüyüşünde yürüyen on binlerle, savaş karşıtlarının, çevrecilerin ve antikapitalistlerin istedikleri, bir ve aynı şey: özgür ve adil yeni bir dünya.

LGBT ve kadın hakları tartışmalarının, dünya siyasetinde bu kadar öne çıktığı bir dönem herhalde hiç yaşanmamıştı. Türkiye’deki yeni anayasa çalışmaları cinsel yönelim ibaresinin kullanılması konusunda tıkandı. ABD seçim kampanyasında da en belirgin tartışma konularından biri LGBT ve kadın hakları. Cumhuriyetçi adaylar hem kürtaj hakkına hem LGBT haklarına karşı ilkel söylemleri savunurken, aday adaylarından Newt Gingrich yarışta elenmeden önce yaptığı bir konuşmada, eşcinsellere hitaben “hak istiyorsanız Obama’ya gidin” diyebilmişti. BM gibi uluslararası kurumlarda LGBT’lerin yaşam haklarını savunan tasarılara karşı oluşan homofobik lobide Müslüman ülkelerle Vatikan işbirliği içindeler. İran ile Eurovision şarkı yarışmasının yapıldığı Azerbaycan arasında, “Bakü’de gey onur yürüyüşü yapılacak” söylentisi yüzünden gerilim yaşandı. Mısır’da Arap Baharı’nın diktatörü devirmesinden sonra iktidara gelen Müslüman Kardeşler’in sözcüsü Türkiye’yi model olarak benimsemediklerini çünkü Türkiye’de eşcinsellik ve zinanın serbest olduğunu söyledi. 

Bir tarafta temel hakları savunan demokratlar, öte tarafta da bunlara karşı çıkan muhafazakârlar olsa, işimiz kolay olurdu ama değil. Avrupa’da son on yılın bir fenomeni, demokratlıkla hiç ilgisi olmayan bazı yabancı düşmanı partilerin, sırf islamofobiyi yaymak için işlerine geldiğinden, homofobi karşıtı kesilmeleri. Bu tutumun bir örneğini de, İsrail’de görüyoruz. İşgalci ve ırkçı İsrail devletinin LGBT hakları konusundaki tutumu oldukça liberal. İsrail yanlısı post modern ırkçılık LGBT ve kadın haklarının Batı kültürünün bir ölçütü olduğu savunurken, işgal edilen, sömürülen ülkelerdeki insanları sub human (insandan aşağı) olarak görüyor ve onlara sadece öldürülmeyi veya acımasızca sömürülmeyi reva görüyor. Bu bağlamda, LGBT ve kadın haklarının demokratlık ölçütü olarak kullanılması, George Orwell’in Hayvan Çiftliği romanındaki “herkes eşittir ama bazıları daha eşittir” sözlerini anımsatıyor.
 
Yunanistan’da parlamentoya yeni giren nazi partisiyse, Batı Avrupa ırkçılığına henüz ayak uyduramamış ki, homofobiye ve antisemitizme devam ediyor, aynen Doğu Avrupa ırkçıları gibi...
 
Pek çok Müslüman’ın homofobik ve cinsiyetçi olmasını, medeniyetler çatışmasının ve Müslümanların uygarlaşmamış olmalarının kanıtı olarak gösterenler, Avrupa’nın göbeğinde Sırbistan, Rusya, Macaristan, Ukrayna gibi ülkelerde LGBT’lerin karşılaştığı baskıları görmezden geliyor. Bu gibi ülkelerdeki LGBT’ler Müslüman çoğunluğun yaşadığı İstanbul’daki onur yürüyüşünün benzerini kendi ülkelerinde yapmayı hayal bile edemiyorlar. AB üyesi Yunanistan’da bile son yapılan, Selanik’teki onur yürüyüşü faşistlerin saldırısına uğradı.
 
Öte yandan, kısa bir süre öncesine kadar LGBT’lere büyük baskılar uygulayan Küba’da bu konuda yaşanan olumlu dönüşüm ‘demokrasi güçleri’ni sevindireceğine, üzmüş olmalı ki, bir Wikileaks belgesinin ortaya çıkardığına göre, ABD Küba’nın LGBT projesini engellemek için 300 bin $ bütçe ayırmış. Kısaca, Batı’nın LGBT hakları konusundaki tutumu, Batı’nın demokrat ve özgürlükçü olduğunu göstermiyor.
 
İran, Afganistan gibi ülkelerde LGBT’lerin maruz kaldığı baskının her yerden daha vahim olduğu doğru ama bunun çözümünün Irak’taki gibi bir ‘demokratikleştirme’ olmadığı da malûm. Bağnazlığa karşı mücadele demokrasi mücadelesinin, o da kapitalizme karşı küresel mücadelenin bir parçası.
 
Herkesin özgür olacağı bir dünya için bütün kavgalarımızın kardeşleştiği bir dönemdeyiz. Sosyal medyanın iletişimi kolaylaştırması, Tahrir’dekilerle, Wall Street işgalcilerini, Yunanistan’daki grevcileri, Güney Amerika yerlilerini ve dünyanın tüm özgürlükçülerini birleştiriyor. Kapitalistlerin en önemli araçlarından olan milliyetçiliğin, tarihin çöplüğüne doğru yolculuğu başladı. Bankaların krizinin bedelini ödememek için direnenler Avrupa’da pek çok hükümeti yerinden etti. Kırk yıllık diktatörlükleri deviren Arap Baharı, sanılanın aksine, derinleşerek devam ediyor. Şirketlerin doğa katliamına karşı verilen mücadelede Amazon yerlilerinden, Hasankeyf’e kadar küresel işbirliği gelişiyor. İstiklal’deki onur yürüyüşünde yürüyen on binlerle, savaş karşıtlarının, çevrecilerin ve antikapitalistlerin istedikleri, bir ve aynı şey: özgür ve adil yeni bir dünya. Savaşsız, sömürüsüz, sevginin hâkim olduğu ve doğayla uyum içinde bir yaşam.
 
Kapitalistler hâlâ sömürü, petrol ve kan peşinde koşarken, ayaklarının altındaki toprağın kaymakta olduğunun da farkındalar. Beyhude bir çabayla polis devletlerine dönüşüyor, özgürlükleri kısıtlamaya çalışıyorlar. Dünya halkları hiç bu kadar küresel bir uyanış yaşamamıştı.
 
Pinkwashing ve homomilliyetçilik http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=11072 
 
Fotoğraflar: Can Memis

Etiketler:
İstihdam