20/03/2015 | Yazar: Irmak Keskin

Size biraz kendimden, biraz kendinizden bahsetmek istedim; ama hangi kimliğim, parçam ya da kişiliğimle başlamam gerektiğinden emin değilim.

Size biraz kendimden, biraz kendinizden bahsetmek istedim; ama hangi kimliğim, parçam ya da kişiliğimle başlamam gerektiğinden emin değilim. 
 
Bugün uyandığımda saat 15:22’ydi, öğrencilerin okullarından çıktığı, insanların öğle yemeğini çoktan bitirdiği bir saat… Sigaram bitmişti, gidip bakkaldan sigara aldım, bakkal abla saçımı boyadığımı fark edip övgüler yağdırdı, teşekkür edip döndüğümde eve, su kaynamıştı, kahve koydum kendime, mahalleli olmak böyle bir şeydi. Sigaramı yakıp haberlere, mail’lara, Facebook’a falan baktım biraz, birkaç yazı okudum, derken hava karardı, halletmem gereken işler olduğunu bilerek bunu gecenin ilerleyen saatlerine erteledim…
 
Gündüzleri hiçbir zaman sevemedim, hep “gece insanı” oldum mesela, sevgililerim, partnerlerim, arkadaşlarım, ailem bundan hep nefret etti. Gündüz işlerimi erteledim, gece kimsenin çalışmak istemediği saatlerdeki işleri aldım genelde, geceleri yazdım. 
 
Okul falan pek umrumda olamadı, eğitime de öğretime de inancımı “su ve yağ karışmaz” diyen öğretmenime inat babam ikisini karıştırdığında ve karıştıklarında, daha 2. sınıftayken kaybettim, sonrası yuvarlanarak hep formalitelerden ilerledi, öyle böyle ucundan mezun oldum bir şekilde. 
 
14 yaşımda biseksüel olduğumu fark ettim, ama çok da mühim bir mesele değildi benim için bu, arkadaşlarım için de. 17 yaşımda lezbiyen olmaya inandırıldım, bir kadın 17 yaşımda bana kadınlığı öğretti, hiçbir zaman sevemedim bu meseleyi, “safkanlık" bana göre değildi. 17 yaşımda solcu erkek arkadaşlarımla bir muhabbet esnasında “bir gün sikini çıkarıp masaya vuracak ve ben hepinizden erkeğim, dağılın” diyeceğim söylenmişti, o anda belki güzeldi, ama şimdi bakınca ne büyük bir hakaretmiş… 
 
23 yaşımda reddettiğim kimliğimi kabul edebildim, sadece kadınlara ve erkeklere değildi ilgim, bir panseksüeldim ve sadece bir kadın ve bir erkek değil, hatta bir kadın veya bir erkek değil, agender, yani cinsiyetsizdim…
 
Gene birlikte olduğum herkesin kafasını karıştıran bir başka “sorunum” daha vardı: Poliamor ilişkilerim. Sevgim niye tek kişiye olmalıydı, sadakat ne demekti, neden tek bir el tutulasıydı gibi pek çok soru bir cevap bulamadı içimde, gene de denedim ve hem kendimi hem de sevdiklerimi çok mutsuz ettim, sonunda asıl sorunun bu mutsuzluk olduğuna karar verdim ve vazgeçtim.
 
Sevgili bir dostla muhabbetlerin, sonra da anısının çarpıntılarıyla transfeminist bir alana geçtim, bir dert olarak feminizmi de çok eleştirdim.
 
Hiç bir zaman solcu olamamıştım zaten, içimdeki anarşisti gizlemekten de vazgeçtim.
 
Şiddet benim olayım değildi, biri bağırdığında bile hep kaçmak istedim, şiddetsizliği benimsedim. Bütün eylemlerde saklanmak istedim ve birçoğunda da saklandım. 
 
Savaşlara inanmadım, savaşların ne için olduğunu anlamadım, özgürlük mücadelesi içinde ölen insanlarla, bunu göze alabilmeleriyle yakınlık dahi kuramadım bir türlü, silahsız ve anti-militarist bir özne her gün daha da büyüdü içimde.
 
Sınırlara bir anlam veremedim, dünyayı yürüyerek dolaşmak isterken neden engellendiğimi anlayamadım bir türlü. Ulusların ne anlama geldiği benim için bir şey ifade edemedi. Devletlerin zulmü altında geçen bunca yüzyıla aklım ermedi, yeni devletlere bağlanan umutları çözemedim. Seçimlerle getirilmek istenenin neyi değiştireceği çok muallâktı, oy vermedim hiç, benim için herkes aynıydı.
 
Kentlerin dönüşümünü, insanların sömürüsünü, zorlama göçleri, yıkılan ve çürütülen kentleri izledim, sokakların değişimine tanıklık ettim, şehirleri hiç sevemedim, yollara verdim kendimi.
 
Otostopla uzun uzun gezdim, dağlara, kumsallara çadırlar kurdum, ağaçlara yaslandım, yıldızlara baktım, kendimi aradım.
 
Her şehre döndüğümde bir kez daha sevmedim insanı, her dokunduğum insanda bir kez daha sevdim insanı.
 
İşgalevlerinde yattım, kütüphanelerinde kitap okudum, bombalara karşı sofralar diyerek yemek yaptım. 
 
Freegan olmaya çalıştım, tüketim çılgınlığına karşı, yeterince yarım tüketilmiş hayatlar olduğunu anladım, bunlardan beslenmeye, giyinmeye karar verdim, daha yolun başındayım, yavaşça buna da uyum sağlayabilirim.
 
Pek çok inanç, din, mitoloji ilgimi çekti, hepsinin içinde yuvarlandım, hepsine inandım ve hiç birine inanmıyorum.
 
Yolda yürürken taciz edildim, dayak yedim, hâlâ neden bilmiyorum.
 
Hiç HIV testi yaptırmadım, aylardır jinekoloğa gitmem gerek; ama gitmedim, bunlar için hep kendime kızdım, doktorlardan ve iğnelerden çok korktum, gene de çok fazla dövmem var, nasıl bir çelişki kestiremiyorum.
 
Pek çok kez psikoloğa gitmek istediğim halde bu anlattıklarımı anlatmaktan korktuğum için erteledim, manik-depresif dönemleri kendi kendime atlatmaya alıştım. 
 
İçmeyi hep çok sevdim, geceleri daha çok kalabilenler erkekler olduğu için onlarla içtim, çok kez taciz edildim taraflarından, oysa sadece masanın öbür ucunda oturmaları gerekliydi benim için, neden biradan daha önemli bir cinsellik tahakküm ettikleri bir soru işareti benim için, biraz da alkoliğim yani anlayacağınız gibi.
 
Yani aslında sadece olduğum gibi olmaya çalıştım hayatım boyunca, çalışmak istemediğim hiçbir işte çalışmadım, olmak istemediğim hiçbir yerde olmadım. Sorumluluk denerek yaratılan baskının aslında bir şiddet olduğuna inandım. Bu yüzden pek çok insanı kızdırdım. Annem bana ulaşamadığı için çok kez panik oldu. Aile bağlarının kan üzerinden değil, seçilmişlik üzerinden kurulduğunu düşündüm, kan bağıyla bağlı olduğum ailemin seçilmiş ailemin de parçası olmasından mutlu oldum, çok geniş bir aile yarattım kendime.
 
Bütün bunlar olurken çok acıdım, düştüm-kalktım, yürüdüm, uyudum, rüya gördüm, kâbuslarla terledim, seviştim, üşüdüm… Ve çok fazla insan tarafından sevildim ve nefret edildim.
 
Hayatın bir anlamı mı var, yoksa öylesine mi yaşıyoruz bilmiyorum, önemli de değil. Sonrasında reankarne mi olacağız, cennet mi cehennem mi, bir sonumuz var mı, ışık mı olacağız onlarca enerjiyi biriktirip, bilmiyorum, bu da önemli değil.
 
Buradayım ve bu kadarım, olduğum gibi olduğum için, bunun için mücadele ettiğim için, kaçtığım ve kaldığım her an için minnet doluyum. 
 
Yarın yanınızdan boyalı saçım, rastalarım, dövmelerim, garip kıyafetlerim-hatta kostümlerimle geçtiğimde bana bakacaksınız, benim gibi olan bir başkasına ya da, sadece yürümeye devam edin, herkes olduğu gibi çok güzeldir çünkü, değiştirmek istemeyin, değişimi kendinizde başlatın. Derin bir nefes alın ve sadece sevin... 

Etiketler:
İstihdam