26/07/2013 | Yazar: Samet Atasoy

Göğüslerini gere gere nefret ve hiddet kusabilirler, çünkü sınırsız vicdan muafiyetine sahiptirler.

Türkiye’de trafik kazalarını önlemek için yıllar önce bir kampanya başlatılmıştı: TRAFİK CANAVARI! Bu kampanya aslında Türkiye’de var olan sosyal bir geleneğin uzantısı gibiydi. Yüzleşmekten kaçınma, dolaylı olup gerçek sorun ile karşı karşıya gelememe geleneği…
 
Bu örnekte, trafik canavarı kazaların sorumlusu olan doğaüstü bir yaratıktı, korkunç yüzü ve yasaklanmışlığıyla dikkat çeken bir hali vardı. Bu alternatif yaklaşım, trafik kazalarına neden olan kişilerin sistemli bir biçimde sorumlu tutulmadığının göstergesiydi. Sanki trafik kazalarına neden olan kişiler insan değildi; ya trafik canavarının kendisiydiler, ya da trafik canavarı tarafından ele geçirilmiş, cin çarpmış gibi kişilerdi. Bu görüntüler ile kişilerin trafikte nasıl çirkinleştiklerini algılamaları ve daha sorumlu olmaları hedeflenmişti. İşte bu nitelikte bir kampanya ‘Din Canavarı’ adı altında, kendilerini dinin temsilcileri olarak yetkili gören bazı insanların fark etmeden nasıl korkunç ‘kazalara’ neden olduklarını görmeleri için gereklidir.
 
Türkiye’nin din ve ahlâk ile gelen doğaüstü canavarları hiç uyumadı, hiçbir yere gitmedi. Bazen görmezden gelindiler, bazen daha ılımlı giyindiler, süslendiler. Ancak bu işin en ilginç yönü, bu canavarların hep ilahî adalet ile sevgi ve korkuyla perçinlenmiş ilişkilerinden ötürü sınırsız ve özgür olmalarıydı.
 
Bu aslında tüm dünyayı ilgilendiren bir durum. Bahsettiğim, kendisi görünmeyen bu canavarlar. Dünyanın her yerinde farklı dinlerin öğretilerini, farklı ‘aile yapılarını’, farklı ‘değerleri’ kendilerine besin yaptılar. Bu canavarlar pençeleri bilenmiş görünmez birer yargıç oldular ve insanları eldiven gibi giyip, korkunç sözlere, acımasız cinayetlere ve acze ittiler.  
 
“Hamile Kadınların Kendisini Göstermesi Terbiyesizliktir!”
Ömer Tuğrul İnançer sözleri bakımından, Ortadoğu’da, Avrupa’da, Amerika’da var olan din ve ahlak üzerine kurulu sinirli, kısıtlayıcı, kışkırtıcı lakırdılara genel olarak bakıldığında çok özel veya farklı birisi değildir. Bu tür insanlar, kendi bakış açıları, sosyal ve profesyonel çevrelerinin getirdiği doğal bir şevk ile insanların yaşantısını ilgilendiren konularda kadınları, eşcinselleri, ateistleri, bilim insanlarını, farklı meslek gruplarını ötekileştirici, suçlayıcı, yargılayıcı yaklaşımlarla tepki çekerler. Bu insanlar bu kadar yaygınken, neden her örneği bu kadar şaşırtıcı ve korkunç geliyor?
 
Birincisi, Ömer Tuğrul Bey’in fikirlerini beyan ederken içinde bulunduğu tutkulu, hınç dolu durum tam olarak herkesin anlayabileceği veya özdeşleşebileceği birşey değildir. Özellikle katıldığı programın adı ‘Ramazan Sevinci’ iken, bu kadar hınç dolu ve hiddetli hâli, insanların günlük hayatlarında ihtiyaç duymadıkları bir nefretin ve tiksinmenin göstergesi.
 
İkincisi, Ömer Bey kadınların hallerinden nasıl gıcık kaptığını ve onlara yönelik nasıl hırslı olduğunu gösterdikten sonra kadınların regl dönemlerinde kullandıkları sıhhî ürünlerin televizyonda görünmesini gülünç ve absürt bulduğunu dolaylı yoldan beyan ediyor. “Şimdi maşallah, kanatlısı, kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor,” diyor. Burada aslında absürt olan herkesin gözüne batması gereken daha sıkıntılı bir durum var. Bu sohbeti yapan iki kişi var. Bu kişilerin ikisi de erkek. Yaptıkları konuşmayı, üzerinde Arapça Allah yazan, diklemesine yaslanmış tabakla süslü bir gül bahçesine kurulu stüdyoda yapıyorlar. Konuşmanın geçtiği vakit de iftar vakti. Bütün bu dinî huzurun ve Ramazan Sevinci’nin ortasında iki tane yetişkin adam kadınların vajinasından her ay gelen kan ile ilgili göndermeli sohbetlerde bulunuyorlar ve kikirdiyorlar. İşte dinin canavarlaştırıldığı bir yer varsa, böyle gül bahçeleridir.
 
Erkekler kadınların şöyle veya böyle olmasını istemediklerini kendi fikirleriyle beyan ettiklerinde bu tartışmaya açık bir konu olabilir. Ancak böyle mevzularda tartışma filan söz konusu değildir. Çünkü böyle konuşmalar “Ben böyle düşünüyorum, benim için uygun olan budur’”gibi öznel açıklamalar değildir. Program sunucusunun Ömer Bey’in fikirleri karşısında “Allah Razı olsun” demesinin sebebi de budur. Çünkü bu kişiler ilahî otoriteyi ellerinde bulundurduklarını bilirler ve bu kişlerin Tanrı adına, İslam, Hristiyanlık veya başka bir din adına, ahlâk ve terbiye adına söyledikleri hiçbir şey kendi fikirleri değildir. Bu kendilerinden bağımsız, herkesin kabul etmesi gereken, insanlıktan öte mutlak bir merciiden gelir. Her zaman Kuran’ı, İncil’i, Tevrat’ı veya hadisleri örnek göstermek zorunda da hissetmezler; çünkü bir kere taraf oldular mı o mutlak güç hep onlarındır. Göğüslerini gere gere nefret ve hiddet kusabilirler, çünkü sınırsız vicdan muafiyetine sahiptirler. Kimseye fikirlerini sebeplendirmek, savlarını açıklamak, sorgulanmak durumunda hissetmezler ve suçluluk duygusuna gerek yoktur çünkü arkalarında pençeleri bilenmiş görünmez canavarlar hep onlara destek olacaktır.    

 


Etiketler:
İstihdam