03/11/2014 | Yazar: Güleş

Düşünmenin ve delirmenin kıymetli eylemler/haller olduğuna inanıyorum. Tabi inanmanın da.

Ev kadını, iş kadını, iş adamı ve ev adamı. Bildiğimiz temel kategoriler bunlar, cinsiyetin alt dalları. Gerçi bu sonuncusu biraz şöyle gibi: “İşte bu da bizim ev adamımız, evet evde bakıyoruz.” Sanki sürekli oraya buraya pisliyor da arkasını biz temizliyoruz. Bu adam bir ev adamı, diğerlerinden daha az hayvan ama yine de tam evcilleşmemiş. Evde bir adam. (Tezer Özlü gibi yazmak hoşuma gitmiyor.) Evde bir adam var! Bir bakıma korkunç bile.
 
Zihnin akışı içerisinde insan kafasında belirli bir fikirle defterin başına otursa dahi böyle saçmalara düşebiliyor. Belleğe geleni kâğıda aktarmakta zor olan bir şeyler var, bir seçme zorluğu. Aklıma geleni yazıyorum ben. Sait Faik bir öyküsünde “ … galiba ben, daha çok düşünürken iyi düşünüyorum. Ne yazarken ne de konuşurken bu meziyetimi muhafaza edemiyorum. Bu ya zamanla yahut seni daha çok sevmekle günün birinde düşündüğüm ve yazdığımla bir müsavat olmasa bile, bir müşareket olacak.” demiş. Belki de bundandır.
 
Ev kadınları kolaylıkla delirebilir çünkü evde düşünmek ve delirmek için çok zaman vardır. Toz alırken, çamaşır asarken, bulaşık yıkarken (ki kendisi favorimdir), kurularken, akşama yemekte ne yapacağını düşünürken bile içten içe -çünkü bu aslında tam bir düşünme hali değildir, akşam yemeğinde ne yapmalı sorusunu Pınar Kür’ün farklı bir bağlam içerisinde yazdığı gibi düşünmeden içinde taşımayı öğrenmektir- , cam silerken, yerleri süpürürken (gerçi burada ses olduğu için düşünmek çok kolay olmayabilir en azından benim gibi sesten dikkati dağılanlar için. Lakin yeni teknolojide daha sessiz, sepsessiz çalışan elektrikli süpürgeler var. Bunların yardımı ile sessiz bir ortam yaratılabilir. Yoksa düşük volümle çalışan süpürgeler de kadınları delirtmek gizli gayesi ile piyasaya sürülmüş aygıtlar mı? Verirsin 300 lirayı, ohh paşa gibi sessizlikte güzel güzel delirirsin. Parasıyla değil mi kardeşim? Delirmek de parasıyla. (Delirmenin izleri bunlar hep.) Tüm bu ev işlerini yaparken kadın kafasında pek çok soru ve düşünce yaratabilir.
 
Bir ev kadını çalışan bir erkek veya kadından daha fazla vakte sahiptir özgür düşünmek için. Böyle geniş zamanlar düşünce için en iyisidir. Ve düşünmek de delirmek için en iyi yoldur. Tarih kitaplarından tanıdığımız atalarımızın da dediği gibi “Düşün düşün b.ktur işin”. Ya da bir kız sevmiş vermemişler, delirmiş, Ya da “evlenince geçer” gibi dandik teşhisler. Bir kız sevmiş, vermemişler. Vermedikleri için kadını hayalinde yaşatmış, onu düşünmüş, başka başka hayatlarda birlikte olduklarının ve olası yaşantılarının düşünü kurmuş. Düşündükçe kadın karşısına dikili dikilivermiş. Delirmiş. Evlenene kadar kimseyle birlikte olmamış. Olmadıkça düşünmüş, sevişmenin nasıl bir şey olduğunu kurup durmuş, kendi zihnine dokunup kendi kendini azdırmış. Daha da evlenemezse bunun sonu da deliliktir.
 
Ben de bir ev kadını sayılabilirim. Mutfakta tezgâhın başındayken bunları düşündüm işte. Aslında işe de gidiyorum, evin dışında da çalıştığım, emeğimi akıttığım bir yer var. Ama işe giderken de, eve dönerken de, sokağa çıktığımda, diğer insanların arasında da ev kadını zihniyetimi sürdürüyorum. Yo hayır, sürdürmüyorum. Koruyorum. Düşünmenin ve delirmenin kıymetli eylemler/haller olduğuna inanıyorum. Tabi inanmanın da.
 
Evde ev kadını, işte ev kadını, yatakta ev kadını. Zaten tutarlı bir yaşamı ahlâklı ve doğru bulmuşumdur hep. Ve değişimden korkarım.
 
Başka kadınlar fasulye ayıklarken ne düşünüyorlar acaba?  

Etiketler:
İstihdam