25/11/2015 | Yazar: Gözde Burcu Narin

Evde kirli çamaşırını kendisi yıkamaktan aciz, yemek yapmaktan, kendi hayatını idame ettirmekten yoksun ve tamamıyla köle bir kadına bağlı (annesi, ablası, karısı) erkeğin sosyo-patolojik yetiştirilme hali, sonuç olarak sonunda kadın katline dönüşmekte.

Evde kirli çamaşırını kendisi yıkamaktan aciz, yemek yapmaktan, kendi hayatını idame ettirmekten yoksun ve tamamıyla köle bir kadına bağlı (annesi, ablası, karısı) erkeğin sosyo-patolojik yetiştirilme hali, sonuç olarak sonunda kadın katline dönüşmekte.

Kadına yönelik şiddete karşı mücadele alanlarını genişletmenin önünde en büyük engel, kadınlar hakkındaki tespitlerimizin ve yaklaşımlarımızın duygusal olması. Bu duygusallık ya "yancı kadın" ya da "kız kardeşlik" ifadelerinde kendini buluyor.

Türkiye topraklarına doğru bulunduğumuz yerden inişe geçersek, Türkiye'deki kadınların hikâyesinin, eve dönmeyenlerin hikâyesi olduğunu göreceğiz. Bizi öldürenlere, hapsedenlere, bizi sakat bırakanlara karşı bir söylem üretmekten öte eril, yancı gibi gülünç ifadelerle ayırmadan hareket üretmenin yollarını aramak zorundayız, çünkü yüzleşmemiz gereken şey erkek şiddetini en ağır şekilde yaşayan kadınların çoğunun bizler üzerinde ataerkil baskıyı uygulayan kadınlar olduğu aynı zamanda.

Selma İnam'ı hatırlayanınız var mı bilmiyorum. Selma İnam erkek şiddeti sebebiyle intihara kalkıştı, hastanede eve dönmek istemediğini söyledi. Kocası Özden İnam tarafından bıçaklanarak katledildi. Selma İnam'ın eve dönmemesi istediği kadar ataerkil bir hayat yaşasın veya yaşamasın feminist bir tavırsa, Özden İnam'ın bıçaklayarak katli erkekçe bir tavırdır.

Evine dönmek istemeyen kadınlara karşı erkeğin iktidarını katil olma pahasına koruma çabasının tek bir açıklaması vardır, içinde bulunduğumuz hukuk sisteminde öldürülen kadının iffetsiz olarak anlatılması indirim üstüne indirim almanıza yetiyor. Erkekler yargının ve toplumun arkalarında olduğunu biliyorlar.

Zenci kölesi kaçan toprak sahipleri gibi, bizim eve dönmememiz ölümümüz, sakat bırakılmamız. Bu tüm topluma bir gözdağıdır. Bir zencinin infazı bütün zencilere gözdağıdır. Kadın yurdunda kalan kadınlar ailelerine şikâyet ediliyor, cezayı dayakla aile kesiyor. Eve ezandan sonra gelen kadının cezasını baba kesiyor. Bunların hepsi politik şiddettir. Kadınların eve dönmeyip direnmesi de politik bir tavır olacaktır. Buradan başlamak zorundayız.

Diğer yandan eve dönmek isteyenlere de kıydınız. Politik okuması açısından Özgecan Arslan cinayetine gelen tepkiler de bir iffet övme hareketine dönerek, tecavüze uğramış her kadını yaralamıştır. İffetini koruyarak öldürülen Özgecan, ataerkil okumayla aslında eve dönmüştür. Tecavüze uğrayan diğer kadınlar ise eve dönememiş iffetsizlerdir.

Evde kirli çamaşırını kendisi yıkamaktan aciz, yemek yapmaktan, kendi hayatını idame ettirmekten yoksun ve tamamıyla köle bir kadına bağlı (annesi, ablası, karısı) erkeğin sosyo-patolojik yetiştirilme hali, sonuç olarak sonunda kadın katline dönüşmekte.

Feministler olarak ortaklaşmamız gereken şey, ayrıldığımız pek çok noktayı atarak, eve dönüp dönmeyeceğimizin kararının bize ait olduğu bir dünya yaratmaktır, çünkü muktedir yerinden vazgeçmeyecek.


Etiketler:
nefret