08/08/2014 | Yazar: Emre Korlu

Hepimizin yaşantısı aynı zorluktayken bari o ağladığında çabucak bir omuz bulabilsin kendine.

“Rezil çocukluk dönemimi dinlemek ister misin? Yoksa sakallarımı yolmaya çalıştığım ergenlik çağlarım mı kulağına hoş gelir? Ya da ömrümün neresinden başlamamı istersen oradan başlayayım.
 
Kocana ne zaman kancayı taktığımın yanı sıra merak ettiğin başka şeyler de olmalı, mutlaka olmalı çünkü gözlerime öldürecekmişsin gibi bakıyorsun. Üzerimde uygulamayı planladığın kötü oyunların yıllar önce boğazıma yapışıp, beni nefessiz bırakmaya yeltenen o eller kadar ürkütücü olamaz.”
 
Firuze, memeleriyle asla bir bebeği emziremeyecek olan kadın, gittikçe yaşlanan lakin yalnızca yirmi yıl yaşamış olan, saçları kesilip çöpe atılmış bezden bebek.
 
Filmlerde anlatılandan daha güçlü hislerle, kravatını bile bağlamaktan aciz evli ve üç çocuk babası birine âşık oldu. Aylar sonra karşısına dikilen, adamın karısına işte bunları söylerken buldu kendisini. 
 
Aslında güçlü görünmeye çalışıyordu ve hiç iyi değildi. Orada durmuş bir kadının hakaretlerini dinliyor, gözlerindeki öfkeye bakıyordu.
"Size ucuz yalanlar söyleyecek kadar korkak değilim hanımefendi. Ahlâk ile namus anlayışınıza her zaman iğrenerek baktım. Sevgilileriniz ve eşleriniz seks karşılığında para istediğimizde bizi fahişe unvanına layık gördü. Bu durumdan asla gocunmadım. Yaptığım iş buydu ve ben kazandığım her kuruşun hakkını verdim. Yavuz, onlardan farklıydı. Mirasından pay isteseydim inanın onu bile alırdım. Lakin bir şeyi unutuyorsunuz hanımefendi: âşk, kalbin içinde kondomda saklı durmaz. Birinci yoktur ki, ikinci üçüncü olsun. Birini sevdiğinizde doğru ile yanlış arasındaki o çizgiyi analiz edemezsiniz."
 
Firuze, erkeklerle para karşılığında seviştiği için ev sahiplerinin ondan kaçırdıkları, kirası uygun dairelere uzak kalmakla yetindi. 
 
Önüne konulanla cebini doldurmayı o asfaltın üzerine savrulup dizlerini kanattığı gece öğrendi.
 
Hayat insana sindire sindire anlatıyordu pek çok şeyi ve itiraz etmene bile fırsat vermiyordu.
 
İntihara meyilli insanların mesken bellediği Galata Köprüsünde rüzgarın sesini dinlerken kadınlığını ölüme teslim etmenin oldukça saçma bir karar olduğunu düşündü, ölümü kulak ardı etti.
 
Yavuz da o zamanların iyi âşığı olarak girdi hayatına. Cana yakın, sempatik, duyarlı, romantik, en azından bazılarından daha zeki, oral sekste etkileyiciydi; yalan hususunda oldukça başarılı olduğunu ise, aylarca kendisinden sakladığı evliliğiyle kanıtlamıştı. Şaşırtmayı severdi.
 
Firuze, sehpanın üzerinde duran fotoğraflara bakarken onun doğru adam olup olmadığını düşünüyordu.
 
Vişne suyuna biraz votka karıştırmak için mutfağa yöneldiğinde,
  
“Çocukluk yıllarımdan hatırımda kalan şeylerden biri, bardak dolusu ballı sütlerin damağımda bıraktığı vanilin tadıydı. O zamanlar yetişkin bir kadın olacağımı düşünüp, zamanla memelerimin anneminkiler gibi irileşeceğini hayal ederdim. Saçlarımı dilediğim kadar uzatacağımı ve onları şarkı söyleyerek tarayacağımı düşlerdim.
 
Oysa evden kovulmak, sokaklarda yaşamak zorunda kalmak, ele güne el açmak, bıçaklanmak, yüzümden akan makyajları kolumun tersiyle silmek yoktu hesapta.”
 
“Hanımefendi, çoğu zaman hesapta olmayan şeyleri yaşarsınız. Hayallerinizden o kadar bağımsızlardır ki birileri için önemsiz olanlar sizin sahip olmaya çalıştıklarınızdır.
 
Kocanıza hangimizin kalçası daha güzel diye hiç sormadım ya da herhangi bir yerinizle kıyaslamadım göğüslerimi.  
 
Varlığınızdan haberdar olduğumda üç çocuğunuz vardı. En küçüğünün birkaç ayda boy attığını ve konuşabildiğini tahmin ediyordum.
Hayatınızda olup özel günlerinizde yapayalnız kalmak berbattı. Bana sorarsanız; Yavuz olmadan, yenilmeyen, içilmeyen, okunmayan, yazılmayan çok şey vuku bulmuştu hayatımda. Onu sizden kıskanmadığımı hissettiğimde oturup bir köşeye ağlamıştım. Öyle sıradan olmuştunuz ki...
 
Oysa ben bu hikâyede sizden hiç bahsetmeyecektim. İlahi bir kendine güven yoklamasaydı beni, siz yine o fotoğraflarda kalacaktınız.
 
Ortanca oğlunuzu anlatacaktım. Yavuz’un başkası olmaya zorladığı, sizin yok saydığınız, koyu toz maviden, evet maviden! Fotoğraflarına bakarken, yeri geldiğinde el âleme meydan okuyamayan, bak göğsünü gere gere benim yanımda yatıyor dediğim adamın eşcinsel çocuğundan.”
 
Yavuz’a şunu söyledim: “Onu kimsesiz bırakma. En azından benden daha şanslı olsun. Hepimizin yaşantısı aynı zorluktayken bari o ağladığında çabucak bir omuz bulabilsin kendine. Annesi gözden çıkarmış madem, babam diyebileceği birine anlatsın derdini."
 
Çoğu insan kötü hanımefendi ve o insanlar da bir gün, aile oluyor çemberin içindeki meleklere çektiriyor. Kaçı çarmıha geriliyor bilemezsiniz.
 
Üstelik ben, çivilere vurduğunuzda çekicin elinizde bıraktığı izleri, bedenimdeki darbe lekeleriyle hiç kıyaslamadım.

Etiketler:
İstihdam