06/09/2013 | Yazar: O. Demet Yanardağ

Vatan varmış, Vatan!!! Korunması gereken Vatan... Ölünmesi gereken Vatan!!! Herkes ölmeliymiş vatan için. Padişahlar-Paşalar-Beyler çok yaşamalıymış.

Geçmişi düşünüyorum; Geçmiş... İyi geçmiş... Geçtiği kişilere, hatta köküne kadar geçmiş... Birçok Niyazi varmış. Adları umursanmamış, şehit denmiş... Bir de hiç anılmayanlar varmış; adı unutulanlar ve ne şehit, ne gazi, ne de Niyazi olanlar... İşte ben; bu hiçbir şey olamayan, hiç adı anılmayan, nerede oldukları-yaşadıkları-öldükleri bilinmeyenleri düşünüyorum...
 
Anneannemin bile anasından kalan bir hikâye… Ne anneannemin, ne de onun annesinin unutamadığı ve benim de unutamadığım bir hikâye… Eskiden yokmuş öyle her şey. Şimdikiler şanslıymış. Ne elektrik varmış, ne de musluktan akan su. Kandil varmış, yağla yanan. Eskiden kocakarılar toplanıp kızlarının çeyizine tentene yaparlarmış, kandil ışığında. Yüzleri gözleri kapkara olurmuş kandil isinden. Suyu kuyudan çeker, bulaşığı kumla ovar, ekmeği ise bahçelerindeki toprak fırınlarda pişirirlermiş. Fakat önce ekmek için un lazımmış ki bu da epey zahmetli işmiş. Buğdayını biçen-savuran, hazır eden, soluğu hemen köyün dışındaki değirmende alırmış. Hemen sıraya girermiş buğday çuvalları, köyün dışında yaşayan, Aram Efendi’nin değirmeninde.
 
Aram Efendi, bir fakir değirmenci... Bir boku yokmuş değirmeninden başka, bir de yaşlı karısı... Günler sürermiş buğdayı öğütmek, una döndürmek. Taştan değirmenle, Aram Efendi’nin nasırlı ellerinde... Çocukları olmamış hiç, ikisi kocamış gitmişler köyün dışındaki değirmende.
 
Savaş hiç eksik olmazmış ki o zamanlar. Vatan varmış, Vatan!!! Korunması gereken Vatan... Ölünmesi gereken Vatan!!! Herkes ölmeliymiş vatan için. Padişahlar-Paşalar-Beyler çok yaşamalıymış. Hem sonra usulen değil, yürekten söylenirmiş “Padişahım çok yaşa.” Öyle sevilirmiş devlet büyükleri. Sevmezsen kellen gidermiş, seversen cephede eşşekler binermiş.
 
Yine savaş vaktiymiş, savaşa adam lazımmış. Erkekler toplanıp giderüken, bazıları da çeteler kurarmış. Bazı yerde Ermeni çeteler, bazı yerde Rum çeteler, bazısında Türk çeteler... O devirde normal çete yokmuş, hepsinin başında ırkının adı varmış. Irkçılık o derece yaygınmış. Her gün haberler dolaşırmış: “Rum çetesi şu köyü basmış-Ermeni çetesi bilmem kimin hayvanlarına el koymuş-Türk çetesi bilmem kimi öldürüp malını almış.” Tevekkeli zamanda bu böyleymiş. Derken, derken... Bizim köyün Ermeni “gâvur”u yaşlı değirmenci kaybolmuş... Karısı yollara düşmüş, Aram Efendi’yi hem arar, hem ağlarmış. “Ne yaptılar sana? Derelere mi attılar? Tepelere mi attılar? Aramiiiiiiiiim!!! Aramiiiiiim!!!” Eee normalmiş böyle şeyler, başka yerde de Türklere zulmedermiş Rumlar, Ermeniler... Öç alırmış bizim Türk çeteler. Türk’ün kanı yerde kalmazmış. Kocakarının dediği doğru çıkmış, köy yerinde Aram’ın cesedini derede bulmuşlar. Artık köyün tek kâfiri o kalmış ama sadece kendini öldürene kadar. Sonra bitmiş Ermeniler buralarda. Bitmeseymiş onlar bitirecekmiş bizi. Yaşlı değirmenci Aram Efendi’yle karısı hele... Kâfirmiş onlar, Ermeni’ymiş... Hem sonra başka yerlerde de Türkleri öldürürlermiş... Hem bir Türk, bir dünya kâfire bedelmiş...
 
Şehit mertebesine ulaşamayan değirmenci Aram’ın anısına 

Etiketler:
İstihdam