25/08/2012 | Yazar: Ali Erol

‘İnsanlar kendi cinselliğini araştırma ve geliştirme önünde bir engelle karşılaşmasınlar. Cinsel yönelimler kendi varoluşlarını rahatça kurabilsin. İnsanlar cinsiyet kimlikleriyle istiyorsa oynayabilsin. Dolayısıyla bu böyle olmalı, şu şöyle olmalı demedikten sonra bu zaten aslında bütün kadınlara ve erkeklere kendi cinsellikleri ve bedenleri üzerinde oynama ve düzenleme olanağı sunuyor.’

“İnsanlar kendi cinselliğini araştırma ve geliştirme önünde bir engelle karşılaşmasınlar. Cinsel yönelimler kendi varoluşlarını rahatça kurabilsin. İnsanlar cinsiyet kimlikleriyle istiyorsa oynayabilsin. Dolayısıyla bu böyle olmalı, şu şöyle olmalı demedikten sonra bu zaten aslında bütün kadınlara ve erkeklere kendi cinsellikleri ve bedenleri üzerinde oynama ve düzenleme olanağı sunuyor.” 

“Bu ülkede eşcinsel hareketin içine anti-militarizmi, vicdani reddi, tahakküme karşı mücadeleyi, hem terimleriyle, cümleleriyle hem de fiilen göstererek ya da destekleyerek taşıyan Kaos GL olmuştur. Aynı şey vicdani red ve anti-militarizm için de geçerlidir. Bununla birlikte Kaos GL kendisini vicdani ret pratikleri geliştirmek ve bunları örgütlemek için kuran anti-militarist bir örgüt değil. Kaos GL aynı zamanda militarizme karşı. Bu ikisi arasındaki farkı görmek aramızdaki yabancılaşmayı azaltacaktır, birbirimize dönük olma hâlimizi daha da güçlendirecektir.”
 
Aylık gazete Ahali’nin, 6. Sayısında, Eylül 2008 tarihinde, “Kaos GL Şanlıyor…” başlığıyla yayınlanan söyleşi.
 
Ahali’den Yort Savul: Yaklaşık 15 yıl önce büyük bir iddiayla çalışmalarını başlatan Kaos GL’ye geç kalmış bir ziyaret gerçekleştirdik. Yanılmamışız. Başladıkları işe devam ediyorlar... Ahali Gazetesi’nin Kaos GL’den Ali Erol ile yapmış olduğu söyleşi.

Ahali Gazetesi: Gazete var olan muhalif hareketleri, yeni toplumsal hareketler şeklinde kategorize edilmiş hareketleri görünür kılmaya çalışıyor. Bu hareketleri kendi ağızlarından aktarmak buna bir araç olmaya çalışıyoruz. İddiaları büyük ancak bu iddialarına göre daha küçük bir hareket alanına kendisini sığdırmaya çalışan hareketler bunlar. Siz biraz daha farklısınız bunlara nazaran. Büronuza bakınca bile bu anlaşılıyor. Daha oturmuş bir hâliniz var.

Kaos GL (Ali Erol): Bundan önceki yerlerdeki bürolarımızda ve buraya ilk taşındığımızdaki ilk yıl daha iyiydi. Ama artık insanların kültürel, sosyal yetindiği ortalama buysa böyle olsun diyoruz.

İlk büronuzu Konur Sokakta açmıştınız. Büronuzda aynı zamanda bir kafeniz de vardı. Şimdi görüldüğü üzere kafeniz yok. Neden kaldırdınız?

Biz görünür olmaya, ortaya çıkmaya çalışsak da eşcinseller söz konusu olduğunda, güneş ışığının girmediği ortamlar, mekânlar ve ilişkiler söz konusuydu. Biz diyorduk ki, gün içinde birbirimizin yüzünü görebilecek şekilde, konuşurken birbirimizi duyabilecek şekilde, oturup çayımızı içebileceğimiz, saklanmadan gizlenmeden, uyarılmadan yaşayabileceğimiz ve paylaşabileceğimiz bir mekân olsun diyorduk. Ancak ikinci sene sonrasında tecrübe ettik ki, bir kültür merkezi içerisinde aynı zamanda bir kafe, değişen dönüşen ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler sürecinde miadını doldurmuş sanırım. Bilirsiniz bu genelde biraz solcuların, belki İslamcıların, belki başlangıçta, aynı kültürel toplumsal ilişkilerden gelen anarşistlerin, evet bizim de mekânımız, kültür merkezimiz olmalı, üzerinden denendi ama bunlar artık olmuyor.

Mekânlar zamanla beraber bir tüketim konumuna geçiyor ve tüketim dediğin gibi, işte iki yıldan sonra miadını dolduruyor. Sen de mekânla beraber tükeniyorsun.

Her anlamda çok yıpratıcı oldu. Birincisi kirasını, rutin ihtiyaçlarını karşılasın dediğimizi bile karşılayamıyordu. Diğer yandan ilişkiler açısından yıpratıcı oluyor. Bizim ilk 1 Mayıs denememiz, ilk pankartlı 2001 1 Mayıs denememiz, ardından 9 Kasım emeğin küresel eylem günündeki Ankara'ya sendikaların yürüdüğü o büyük eylemdeki yürüyüşümüz hep aslında eleştirdiğimiz o kafedeki ilişkilerin sonucuydu. Bu anlamda sadece, kafe tüketim kültüründen dolayı elden kayıyor, ne idüğü belirsiz bir mekâna dönüşüyor, demek o sürece haksızlık olur bence.

Yaklaşık on beş yıl oldu galiba Kaos GL kurulalı. Kuruluşunuzla beraber bir şiar da sizinle beraber yürüdü. Kaos GL şanlıyor ne demek?

Şanlamak, eşcinsel argosunda çok bildik ve çok anlamlı bir kelimedir. Burada şanlamak, geliyor, ortaya çıkıyor, demek. Bu anlama geliyor. Açılmak, neysen kendini o hâlinle ortaya koymak. Kaos’un şanlamasının da iç içe geçmiş iki anlamı vardı bizim için: Birincisi, Eşcinseller ortaya çıkıyor. O döneme kadar eşcinselliğe dair ama olumlu ama olumsuz söylenen sözler hep bir dolayım üzerinden söylenmişti. Ama Kaos’la başlayan dönemde ilk defa sıradan genç, öğrenci, işçi eşcinsel insanlar kendi sözlerini söylemek, kendi sözlerini üretmek ve bunu hayata geçirmek için ortaya çıktılar. Ve doğrudan kendi eşcinsellikleri üzerinden ortaya çıktılar. Bu anlamda şanlamak tam da bizi ifade eden bir kelimeydi. Sadece Kaos GL dergisinin ilk sayısının ortaya çıkıyor olması değil, aynı zamanda Kaos GL etrafındaki insanların da Kaos GL kanalıyla kendilerini ortaya çıkarmasıydı.

Şimdi bir de örgütlenme durumunuz var. BarışaRock festivalinde Kaos GL, Pembe Hayat ve Lambdaistanbul olarak stantlar açtınız. Orada, örgütlenme hakkımız engellenemez, diye slogan attınız. Peki, örgütlenme derken kastettiğiniz ne? Bu hakkı kim sizin elinizden alıyor?

Örgütlenme sürecinin bir sosyal yönü var, bir de formel yönü var.

Türkiyeli eşcinsellerin buna tavsiyeleri dahil, formel örgütlenme süreci daha dünkü hikaye. Türkiyeli eşcinseller zaten sosyal anlamda örgütlü bir süreç yaratıp bunu hayata geçirdikleri için formel aşamaya geçilme ihtiyacı duyuldu aslında. İlk aşamada, doksanların başı gibi ilk ortaya çıktığımız aşamada şöyle bir problem vardı: İnsanlar sürekli sorunlardan yakınıyordu. Ama ikinci bir adım atılmıyordu. Herkes dert yanıyordu ve orda kalıyordu. Kaos GL’nin buradaki çok basit ama radikal adımı şuydu: Biz birbirimize sahip çıkarsak, sorunlarımıza sahip çıkarsak, bu sorunlara müdahale etmenin yollarını da yaratabiliriz. Biz zaten hayatın içinde normal insan olarak öğrenci, işçi, memur, ailesiyle yaşayan, yalnız yaşayan, ayakta kalmaya çalışan kendi eşcinselliğini kurmaya çalışan insanlardık.

Dolayısıyla attığımız bu adım, soluk alabileceğimiz, eşcinsel olarak kendimizi var edebileceğimiz alanları genişletme adımıydı aslında. Örgütlenme hakkımız engellenemez, aşamasında ise 2005 Temmuzunda Türkiye'de ilk defa Kaos GL’nin dernekleşme formuyla yasal bir örgüt olma adımıydı. Türkiye’de bu ilkti. Dolayısıyla hemen kapatılmak istendi dernek. Ama savcılık bunu reddetti. Aslında bu şunu da gösteriyordu: Türkiye’de eşcinseller var, dünyada eşcinseller var, sana uyup uymamasının ötesinde kendisine gey diyen, lezbiyen diyen insanlar var. Dolayısıyla, pekala eşcinseller de örgütlenebilirler niye kapatılması gerekiyor, diye bir ret gerekçesiyle Kaos GL formel olarak da dernekleşti. Burada hem bireysel inisiyatifler hem de yapısal durumlar devreye girebilir. Yapısaldan kastım, işte Türk aile yapısı, hukuk, genel ahlak gibi engeller. Yasal engeller. Ama diğer taraftan şu var: "Benim bölgemde, benim inisiyatifimde bu örgütlenmenin şartlarını yasal olarak yerine getiriyorsa ve evet dersem, bu ilk eşcinsel derneğe evet deme benim üzerime kalır mı acaba" gibi bir düşünce Türkiye'deki bürokrasi çarkında anlaşılabilir bir reaksiyon. Hemen ardından madem Kaos GL dernekleşti ve tüzüğü onandı o zaman biz de dernekleşelim, diyen diğer gruplar devreye girdi. İstanbul’da ilginç bir şekilde, savcılık dava açılmasına gerek yoktur demesine rağmen valilik, Ankara ve Bursa valiliğinden farklı olarak kapatılma talebinde diretti. Yerel mahkeme kapatılması kararı verdi ve Lambdaistanbul'un örgütlenmesinin önünde bir engel olan bu dava Yargıtay’a geçti. Orda ne olacak bakacağız.

İlk defa şöyle oldu, ilk defa şu oldu, bu oldu diyorsun. Bir tarih yazmaktan bahsediyorsun aslında. Hatta bu bürokrasi de bunun ilki olmak istemez dedin. Bir tarih yazılıyor aslında. Yaptığınız bu mücadeleye kimlik mücadelesi olarak algılarsak, tarihsel bir kimlik mücadelesi veriyorsunuz aslında...

Kimlik mücadelesi çok farklı anlaşılabiliyor ve çok farklı yaklaşımlar üzerinden değerlendirilebiliyor. Eğer kimlik mücadelesini negatif bir sınırlama olarak atfediyorsanız Kaos GL mücadele sürecine kendi adıma ben bunu doğru bulmuyorum.

Eşcinsel kimliği...

Biz şunu diyoruz: Bizim bir ana rengimiz vardı, bir güzergâhımız vardı ama bununla birlikte eşcinsellik dediğimiz varoluş toplumun her kesimini kesiyordu. Zengini fakiri, Türk’ü Kürt’ü, alevisi sünnisi, genci yaşlısı, kadını erkeği.

Çünkü bir iddianız da var sizin. Mottonuzda da yazıyor: Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecek.

Aynen öyle. Bu, şu anlama geliyor: Bizim yaşamımıza kastetmeyen herkesle, her grupla iletişim kurmaya ve onlarla diyaloga geçme anlamına geliyor. Hani BarışaRock’taki standa gelene kadar onlarca farklı yerde, belki yarın bambaşka yerlerde ulaşabildiğimiz, kampusünden kampus dışına ulaşmaya çalışıyoruz aslında. Diyalog kurmaya çalışıyoruz. Bunu iki şekilde yapıyoruz: Birincisi, eşcinseller olarak bir özgürlük talebimiz var. Bu özgürlük talebi, bu toplumda, bu toplumsal ilişkilerde eşcinsellerin soyutlanarak, yalnızca eşcinsellerin özgürleşeceği ve rahatlayacağı bir talep değil aslında. Biz diyoruz ki, insanlar kendi cinselliğini araştırma ve geliştirme önünde bir engelle karşılaşmasınlar. Cinsel yönelimler kendi varoluşlarını rahatça kurabilsin. İnsanlar cinsiyet kimlikleriyle istiyorsa oynayabilsin. Dolayısıyla bu böyle olmalı, şu şöyle olmalı demedikten sonra bu zaten aslında bütün kadınlara ve erkeklere kendi cinsellikleri ve bedenleri üzerinde oynama ve düzenleme olanağı sunuyor. Ya da böyle bir hakkı talep ediyor. Bu anlamda elbette ki eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir.

Çünkü aramızdaki ilişkisi açısından bakınca, biz burada yol alırken onlar orada kalmayacaklar. Zaten böyle bir denklem olursa biz yol alamayacağız. Tabi burada birden çok şey devreye giriyor. Örneğin, daha Kaos GL yokken biz bunları tartışmaya başladığımızda yine DTCF'de şunu da konuşuyorduk. İçinde bulunduğumuz kültürel süreci düşündüğümüzde, erkekliğin ya da kadınlığın değişebileceği, dönüşebileceğini söylerken, iyi de ne olacak, sorusu gelebiliyordu. Biz diyorduk ki; mesela heteroseksüel bir erkek içinde doğduğu ve aslında üzerinde bir yük gibi taşıdığı erkekliği sorgulayabilir. Bu sorgulama süreci onun heteroseksüel cinsel yöneliminden vazgeçmesini gerektirmez. Sadece aslında erkeklik olarak taşıdığı o yapı nasıl kurulmuş, maddi, manevi ve kültürel süreçte nasıl kurulmuş? İyi de bu ezeli ve ebedi midir? Değişmez mi? Değişirse, nasıl hep birlikte hepimizin önünü açar? Bunlara cevap arıyorduk biz aslında. Bu anlamda genelde bir kimlik mücadelesi var.

Bence geyliğin tarihsel bir kurgusu var. Şöyle ki; yazına başladığında, yazı şekline döndüğünde sadece kimlik değil başka şeyleri de içine katıyor. Politik bir kimlik haline dönüşme iddiası var. Bu açıdan, eşcinsellik, olmazsa olmazı olan bir kimlik türü mü? Anarşist kimliği gibi örneğin. Bir anarşist militarist olamaz mesela. Eşcinselliğin de böyle olmazsa olmazı var mı?

Yok, böyle bir şey. Yeryüzünde ne kadar sosyal, kültürel öbekler içerisinde insan çeşitliliği varsa o kadar çeşitli eşcinsel var. Daha doğrusu burada iki ayrım yapmak lazım. Bir eşcinsellikler var. Bir de eşcinsel var. Pek çok hareket, pek çok söz kendini temellendirmek ister. Temellendirmek isterken hiç de gerekmeyen yöntemlere başvurabilir. Bunu marksistler ve anarşistler de yapar mesela. Örneğin sen buradasın ya da dünyanın herhangi bir yerindesin, geleceğe bakıyorsun ama aynı zamanda mevcut olana düne de bakıyorsun. İki örnek alalım. Bir Spartaküs’ü alalım, bir de Şeyh Bedreddin'i alalım. Bir marksist ya da bir anarşist bugünden bakarak kendi marksizmini ya da anarşizmini temellendirirken geçmişi de kendi marksizmi ya da anarşizmi üzerinden temellendirebilir. Oysa Spartaküs'ün ya da Şeyh Bedreddin'in otoriteyle ya da merkezi otoriteyle ilişkisini o dönem içerisinde elbette bir süreklilik kurarak tanımlamak var bir de ona etiket vermek var. Bu eşcinseller için de geçerli. Şimdi örneğin gey var. Eee gey her zaman vardı. Hayır, gey her zaman yoktu. Her zaman olan eşcinsellikti. Gey belki de iki yüz yıllık bir süreç, gey kavramı. Gey kavramı, sanayileşme sonrası, metropolleşme dönemine tekabül ediyor. Metropolleşmeyle beraber geleneksel aile yapısının çözülmesi, kadın ve erkeklerin metropollerde tekil olarak yaşamaya başlaması, metropollerde yeni çalışma sistemi ve yeni kurulan sosyolojilerle yeni ilişkilerin ortaya çıkması, bireylerin gey, lezbiyen vs. olarak tanımlanabilmesini getirdi. Dolayısıyla, papa da geydi, Roma imparatoru da geydi gibi şeyler söylemeye gerek yok. Eşcinsel diyebilirsin. Çünkü eşcinsellik insanın olduğu her dönemde vardı. Sadece yaşanılışı ve adlandırılışı farklıydı. Bilmem ne tarihinde Avustralya yerlileri kadın kadına ya da erkek erkeğe ilişkiyi şu şekilde yaşar, Osmanlı tarihinde farklı şekilde yaşar. Mesele bunu görebilmek aslında.
 
Buradan şunu çıkarabiliriz: Eşcinsellik yani kişinin kendi cinsine dönük olma hali hep vardı. Bu eşcinselliğin yaşanılışı ve adlandırılışı değişiyordu. Bu gün örneğin, geylik diyoruz. İki yüz yıl önce geylik yoktu. Bu Kaos GL için de geçerli. Bizim yaklaşımımızda kimlik sınırlayıcılığından öte önemli olan senin eşcinselliği nasıl yaşadığın, nasıl kurduğun önemli. Bu anlamda anarşizmde olduğu gibi eşcinsel harekette olmazsa olmaz sınırlaması yapmak pek mümkün olmuyor. Burada ancak seçim yapabilirsin. Örneğin anarşinin bazı ilkelerinin sencesi bencesi olmaz. Ya öyledir ya öyledir. Arjantin’de de, İstanbul’da da, İran’da da öyledir. O ilkeleri hayata geçirmedeki pratikler farklı olabilir. Bu farklılıklar da üst bir ilkenin şemsiyesi altındaki farklılıklardır. Eşcinsellik söz konusu olduğunda, eşcinselin her türlüsü olur. Elli bin Almanyalı eşcinseli katleden Nazilerin içinde de eşcinsel olur, ama o Naziler, sırf eşcinsel diye elli bin Almanyalıyı da katledebilir. Türkiye için de geçerli bu. Bütün sosyal, kültürel, dini, politik, her türlü grupları kesen bir varoluş eşcinsellik. Burjuvazi içinde de olur, işçi sınıfı içinde de olur. Zengin de olur, yoksul da olur. Ama biz burada şöyle bir problemle de karşılaşıyoruz; bu varoluştaki hayata dair bu çeşitliliği, nasıl kurulduğuna bakmadan doğrudan ön yargılar da çıkabiliyor. Örneğin; tutucu üst orta sınıftansan eğer, eşcinselliği ayak takımının bir hastalığı olarak görebilirsin. Onlara özgü bir davranış olarak görebilirsin. Ama işçi sınıfı içerisinden geleneksel ideolojiden kopamamış biriysen eşcinselliği burjuvazinin zevk-ü sefası, zengin sınıfların artığı olarak da görebilirsin. Bütün buradaki çelişkileri iyi görmek gerekiyor.
 
Kaos GL için söz konusu olduğunda bizim ilkelerimiz biraz fiili ve politik ilkeler oldu. Herkes kendi kafasında bir Kaos GL şekillendirmek isteyebilir, bir Kaos GL görmek isteyebilir. Biz şunu söyledik: Kaos GL’nin olmazsa olmazı bağımsız bir eşcinsel harekettir. Kaos GL hiç kimsenin vitrinine çıkacak ya da herhangi bir yapıya tabi olacak bir hareket değildir. Bu hareket eşcinsellerin doğrudan kendi öz örgütlenmelerini gerçekleştirdikleri, kendi sözünü söyleyebilecekleri bir hareket olacak. Bu sözde çeşitlilik olabilir. Kaos GL’nin dergisi olabilir, aktiviteleri olabilir, mücadelesi olabilir, burada herkes kendi rengini bu sürece katabilir. Öyle de oldu zaten. Kaos GL’nin ilk dönemi örneğin, anarşist geyler olarak da söylendi. Ama bunu söylerken bir suçlama şeklinde, bir itham olarak söyleyeler de oldu. İşte bunlar anarşist, terörist gibi. Ama şimdi Kaos GL’nin farklı çalışma tarzlarından dolayı, bazı çalışmalarını projelendirmeden dolayı ilk dönemin tam tersi şeklinde itham etme durumu da oluyor. Ben bunların çok kaba yaklaşımlar olduğunu düşünüyorum.

Tam tersi derken?

Çok klişe yaklaşımlar vardır ya. Örneğin; Avrupa Birliği’nden proje alıyorsan ABcisindir gibi. Buna benzer yaklaşımlar. Bu süreçte pekâlâ herhangi bir yapıya tabi olmadan, onun yönlendirmesinde kalmadan kendi bağımsız hareketliliğini koruyabiliyorsan ve eşcinsellerin özgürleşmesi, bu toplumda soluk alacağı alanı genişletme çalışmasını sürdürebiliyorsan ve bunu yaparken de aynı zamanda diğer heteroseksüel kadın ve erkeklerin önünü açabiliyorsan bu benim için hâlâ yeterlidir. Örneğin anarşistler için anti-militarist olmak şarttır. Ama burada bile farklı yaklaşımlar var. Tarihe baktığımızda kendisini gerilla olarak tanımlamayan ama öz savunma için silahlı bir mücadele geliştirmiş hareketler, pratikler var. Bunlar da anti-militarist. Devletin o militarist ana merkezini ortadan kaldırmak için geliştirilmiş pratikler bunlar. Ama biz kendimiz için bir cümle kurarken, o cümleyi bir ayetmiş gibi kurmaya ve herkesi o cümlenin içine çekmeye çalışıyoruz bazen. Örneğin kendisini pasifist olarak adlandıran bir kişi, kendisini pasifist olarak adlandırmayan ama pekâlâ ve doğru bir şekilde şiddet karşıtı ve anti-militarist olarak adlandıran bireylerin ya da pratiklerin nerdeyse, kaşının üzerinde gözün vara kadar gerileyen bir tartışmayla birbirimizi yıpratıcı, diyalogu ortadan kaldırıcı reaksiyonlar gösterebiliyoruz.
 
Aynı şey bizim için de geçerli. Eşcinsel süreç için de geçerli. Örneğin; bu ülkede en azından Kaos GL’nin başından beri var olan bir birey olarak, bir gey olarak benim vicdanım rahat. Durduğum yeri biliyorum. Bu ülkede eşcinsel hareketin içine anti-militarizmi, vicdani reddi, tahakküme karşı mücadeleyi, hem birincil anlamda düz anlamda terimleriyle, kavramlarıyla ve cümleleriyle hem de fiilen göstererek ya da destekleyerek taşıyan Kaos GL olmuştur. Aynı şey vicdani red ve anti-militarizm için de geçerlidir. Ama anti-militarist ya da vicdani retçi yaklaşımlardan eleştiri gelebiliyor: Ben anti-militarist ve vicdani retçiyim Kaos GL niye değil? Nerden biliyorsun? İkincisi Kaos GL kendisini vicdani ret pratikleri geliştirmek ve bunları örgütlemek için kuran anti-militarist bir örgüt değil ki. Kaos GL aynı zamanda militarizme karşı. Bu ikisi arasındaki farkı görmek hem bizim aramızdaki yabancılaşmayı azaltacaktır, birbirimize dönük olma hâlimizi daha da güçlendirecektir hem de bunu görmeyerek tersinde diretmek kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Biz diyoruz ki, vicdani retçi bir kişinin vicdani reddini açıklama sürecinde, Kaos GL olarak bunun olanaklarını yaratan, destekleyen, bağlantılarını kuran Kaos GL değil mi. Ama bu sürecin ana takipçisi olarak da Kaos GL organizmasından bir beklenti olabiliyor. Bu doğru değil. Üstelik bunun karşılığı da yok. Fiziken bu zaten mümkün olmaz, diğer açıdan da Türkiye’de eşcinseller sadece anti-militarist eşcinsellerden oluşmuyor. Biz Kaos GL olarak şunu söylüyoruz: Vicdani reddi destekliyoruz, aynı zamanda askeri işyerlerindeki sivil memurların sendikaları neden kapatıldı, neden bunların tekrar örgütlenmesine dair, sendikal bir mücadeleye dair bir cümle kurulmuyor yıllardır? Bu soruyu soruyoruz. Aynı zamanda askeri psikiyatri ne hakla, eğer bilimse ne münasebet hâlâ DSM-2'yi kullanıyor da DSM-4’ün revize edilmiş aşamasına geçmiyor, sorusunu soruyoruz. Bunu sorarken de aynı şekilde bu mevcut süreçte ben rapor almak istiyorum, asker olmak istemiyorum ve bunun için de bu olanağı kullanmak istiyorum, diyen insanlarla daha önceki deneyimleri paylaşıyoruz. Bütün bunların yan yana gidebileceğini düşünüyorum. Bütün bunların yan yana gitmesi Kaos GL’nin anti-militarist oluşuna halel getirmez diye düşünüyorum.

Şimdi eşcinsellere çürük raporu veriliyor ve askere alınmıyorlar. Çürük raporu verilmesini hak gaspı olarak mı görüyorsunuz? Eşcinsellerin askerliğe kabul edilmesi bir kazanım mı sizce?

Burada çeşitliliği ve çelişkiyi göstermeye çalışıyoruz biz. Savaşa karşı vicdani ret, sloganı da Kaos GL’nin yürüyüşlerinde döviz hâline getirildi. Ama orda anlatmaya çalıştığım şu: Türkiye’de eşcinsellerin militarizmle ya da özelde askerlikle ilişkilerinin birden çok kanalı var. Biz Kaos GL olarak anti-militarizme dönük olan yüzümüzü koruyoruz ama bunun ötesinde bu birden çok olan kanallara da gözümüzü kapamıyoruz. Ben bunun altını çizmeye çalışıyorum. Türkiye’de bazı eşcinseller bu aşamaya gelemedi. Türkiye’de bazı eşcinseller pekâlâ şunu yapabilirdi: Askeri psikiyatri eşcinselliği hastalık olarak adlandırmaktan ve böyle görmekten vazgeçsin ama aynı zamanda vicdani reddi de kabul etsin diyoruz. Yoksa bu geçiş aralığı nasıl olacak? Oradaki kör noktadan nasıl kurtulacağız, duvara çarpmayacaksak eğer. Biz bunu daha çok dillendiriyoruz ve özellikle dillendiriyoruz. Ama pekâlâ bazı insanlar da şunu diyebilir: Eşcinselliğin hastalık olarak görülmesi DSM-2’nin kullanılması, askeri psikiyatrinin hem bilimselliğine halel getirir -umurumda bile değil- hem de sen nasıl bana ayrımcılık uygulayabilirsin, diyebilir. Bu hepimizin tahmin edeceği klasik eşitlikçi yaklaşımdır. Bu eşitlikçi yaklaşım bizim taleplerimizin biridir. Ama bu talebimizi biz askerlik özelinde birincil olarak dillendirmiyoruz. Orda dillendirdiğimiz, hem bu kalksın hem de vicdani ret tanınsın. Dolayısıyla ortaya çıkmadan ama rapor da almak istemeyeni askerlik de yapmak istemeyen insanlara bu alan kapsayıcı ve de genişletici bir alan olur. Şu an vicdani ret pratiğinin sadece düz doğrusal bir şekilde tek kanaldan işte anarşizan bir hattan giden bu yaklaşımı belki daha da genişleyecek. Belki de oradaki vicdani reddin tepkisi olanakları daha da artabilir. Artmayabilir de ama en azından bunları birbirine bağlayabilecek bir olanak bu.  
 
İlgili söyleşiler:
 
Birbirimizi Güçlendirmek Hepimize İyi Geliyordu!
 
Siyahî Dergisinden Söyleşi
 
“Kaos GL Politikası, Mücadelesi ve Sorunları”
http://kaosgl.org/sayfa.php?id=12118

Etiketler:
İstihdam