29/05/2016 | Yazar: Gözde Demirbilek

hiçbir şeyden memnun olmayan, hiçbir mücadeleyi yeterince "radikal" görmeyenler: "en büyük acı başka yerlerde yaşanıyor, en büyük mücadele başka yerlerde veriliyor" mottosunu bi kenara bırakmak ve öyle ya da böyle gösterilen bir direnişi artısıyla eksisiyle birlikte anmak gerçekten çok mu zor?

Gezi'den sonra her şey değişti of çok bilinçlendi toplum demiyorum ama "başarısız bi' ayaklanmanın yıl dönümünü kutlamak" demek de biraz çirkin bi şov bence. resmen 48 saate hükümet devrilmesini gerçekten beklemiş, olmayınca yüz çevirmiş gibisiniz. bu yüzden ortada Gezi'yi kurtarmış olmanın sürekliliği gibi bir başarı olmadığı gibi başarısızlık da yok. ama kazanımlar ve kaybettiğimiz arkadaşlarımız var. bunca zamandır bir şekilde katlanarak olmasa da eklemlene eklemlene devam eden bir sürece tepeden "ya devrim öyle olmaz, Gezi ne ya" demek kolay olmalı. olmalı ki bu kadar rahat üstencilik yapabiliyorsunuz.

şöyle başlayayım: 3 yıldır bir yerlerde birilerini dinlerken "Gezi'den sonra tabi çok şey değişti, halk LGBTİ konusunda bilinçlendi" diyerek hareketin bugün geldiği noktayı SADECE Gezi'ye bağlayanlara önceleri çok kızdık sonraları "ya he öyle" diyerek geçtik. kızmakta da, yav he öyle demekte de hâlâ haklıyız; zira örgütlü mücadelemizin '94'ten bu yana geldiğini düşününce bu yorumlar hayli acımasızca. '94 demesek, milenyum desek 2005 desek... yine acımasızca. "yıllardır verilen bir mücadele ve kulağa su kaçırmalar olmasaydı Gezi bizim için de o kadar dayanışmacı olur muydu?" sorusunu kendimize soralım. kimse kimseyi bi yerde birlikte (ittifak demeye çalışıyorum) gördü diye bağrına basmaz. öyle ya da böyle Gezi'ye kadar hep birlikte getirdiğimiz bir birikim ve temas vardı. öyle olmasaydı, direnişin de bi' temas pratiği var niyahetinde; hani sürekli bu rahatsız olduğumuz noktaya dikkat çektiren Gezi'den sonraki Onur Yürüyüşü kitlesi o kadar artmazdı. söylemlerimize bu noktada dikkat etmek gerek. Gezi güzel bir fırsattı ve biz temas alanlarını o Gezi'de -kim ne derse desin- genişlettik. anlamayanlar için paragraf özeti: hareket Gezi'de başlamadı, oldukça çetrefilli geçen bir öncesi var. ve temas yolları; o öncenin getirdiği bir birikimle, Gezi'nin etkisine harmanlanıp açıldı.

hareketten başka noktalara da işaret etmek gerek: ben Gezi zamanı Bandırma'daydım. bilmeyenler için Bandırma Balıkesir'e bağlı küçük bi sahil kenti. yıllardır da Balıkesirle olan siyasal zemin zıtlığıyla bilinir. öyle ki, İstanbul'da insanlar gazhıraş (güzel bi kelime oldu bence) direnirken; bir takım söylentilere göre Bandırma'da polis biz çocuklarımıza gaz sıkamayız dediği için Balıkesir'den TOMA geldi. ha söylenti diyorum, çünkü inanmak mümkün değil çünkü polis. ama TOMA'yla birlikte Balıkesir'den gelen 2 araba polisin insanlara saldırdığı kısmı gerçek. oradaki olay da Gezi falan değil, CHP'li belediyenin çocuklarını "dövmek" aslında. her neyse.

hani bütün değişimler birden olsun tezcanlılığımız var ya, Gezi biraz buna yaradı. gerçi o tezcanlılık yine büyük şehir hiyerarşisi ekseninde gelişiyor. yani, o büyüüük devrimler İstanbul'da Ankara'da ya da İzmir'de falan olsun diye bekleniyor ama aslında Gezi Bandırma gibi küçük CHP'li ve kendini bütün na-laik düzenlemelerden azade sanan pasif direnişçi şehirlerin aktif de olamayan ama en azından kendini gösteren direnişlerine sebep oldu. valla istediğiniz argümanla yargılayabilirsiniz bu örneği. isterseniz, biberiyle portakalıyla o atılan gazları "Batı'nın" gözünde fazla büyüttüğünü falan ima edin. yine de, halkı kitlesel olarak polis müdahalesiyle hiç karşılaşmamış şehirler için, biber gazı büyük bir saldırıydı. ve insanlar o gözlerini açamayışlarını, salya sümük kenarlara yatışlarını; hatta kamyonların altına tanımadıkları insanlarla saklanışlarını hatırlıyorlar. yani Gezi hiçbir şey yapmadıysa dahi, tuzu kuru kitlelere "sıra sana geliyor, kendine gel" fikrini hâyli benimsetti. 

makrolar aradığınız için, tek kitlesel direnişle hükümet düşeceği inancına sıkı sıkıya sarıldığınız için; sonra döndünüz yine tüm umudu seçimlere bağladınız zaten. yani bir gariplik var cidden. ya tamamıyla bi sokak hareketi devrilişi olsun istiyorsunuz -ama o sokak hareketi de birden, rotasız ve saman alevi hevesi taşıyacak- ya da sandıklarda gösterelim yüzümüzü moduna giriyorsunuz. peki neden hâlâ bu çok kültürlü ülkede çok yönlü mücadelenin söylemini geliştiremiyoruz?

çok mu zor mesela "evet Gezi bir devrim değildi, sonunda asıl yıkmak istediğimiz o iktidarı yıkamadık -hâliyle-, çok kaybımız da oldu. ama kazanımlarımız var, İstanbul gibi "Batı ve tuzu kuru" sayılan şehirlerde; bir daha böyle bir direniş olursa kiminle nasıl dayanışacağımızı, iktidara karşı hangi alanlarda bir olacağımızın ufak pratiklerini gördük" demek? hiçbir şeyden memnun olmayan, hiçbir mücadeleyi yeterince "radikal" görmeyenler: "en büyük acı başka yerlerde yaşanıyor, en büyük mücadele başka yerlerde veriliyor" mottosunu bi kenara bırakmak ve öyle ya da böyle gösterilen bir direnişi artısıyla eksisiyle birlikte anmak gerçekten çok mu zor? yani allah kahretsin ki, herkesin gördüğü acı var işte.

üç yılda sayısız katliama daha şahit olduk, belki daha olacağız. daha farklı bir sürece girdik. sürekli bombalar patlıyor, biber gazı ne ki kafası mı geldi acaba Gezi süreci bu kadar basite indirgeniyor diye düşünmüyor değilim. peki o zaman Gezi'yi 2016'ya göre yorumlamak; tam olarak neyin kafası?

bence başarabiliriz. gerçekten, o günlerde sokakta iktidarın dışında kalan kesimlerin bir araya gelebildiği; "bizim ya insanlar bir araya gelince neler olabiliyormuş" dediğimiz ve birtakım pratikler geliştirdiğimiz süreci artısıyla eksisiyle masaya o günün şartlarını göz önünde bulundurarak yatırabiliriz. Gezi'yi tüm yanlarıyla övecek hâlim yok. "sık bakalım sık bakalım (...) DELİKANLI kim bakalım" gibi söylemlerin türediği bi sürecin tamamını baş tacı edecek hâlim yok. yapmam da zaten. Gezi de dinamikleri olan her pratik gibi eleştiriye açıktır. ama eleştiri oluşturma aşamasında tüm bunları konuşurken kimsenin makro hayalleri için mikro değişimleri tamamen görmezden gelmesine de göz yumamam. kimse kusura bakmasın.


Etiketler:
İstihdam