10/06/2013 | Yazar: Murat Renay

Jedi Ocakları grubundan Alper Çağlar’ın bu şahane çalışmasında tam da bu direnişin görsel temsilini görmek mümkün.

Türkiye, bu son 10 günde hızlandırılmış bir demokrasi dersi aldı adeta. Ancak bu demokrasi, başbakan ve tayfasının empoze etmeye çalıştığı gibi “sadece kendi gibi olana çıkarı dahilinde hoşgörü göstermek” değil de, her türlü farklılığı kabul etmek ve onlarla birlikte aynı havayı solumak anlamına geliyor.
 
Uğruna savaşılan şey “özgürlük” olunca, halkın farklı düşüncelerle bölünmüş her kesimi sokaklara döküldü, aynı davaya karşı birleşti. Daha dün birbirinin gözünü oyan hasımlar kol kola girdi. Taksim direnişin simgesi olunca “her yer Taksim” oldu. “Mustafa Kemal’in askeri” olan da, aşırı milliyetçi olan da aynı kalabalıktaydı, BDP’yi savunan da. Evde zar zor tutulduğu iddia edilen %50’lik kesimden firar etmiş olabilecek başörtülü kızlarımız da oradaydı hayatında değil biber gazı tatmak kafelerde oturmak dışında Taksim’e gelmeyen dekolteli şık hanımlar da. Taksim meydanı hiç olmadığı kadar kalabalık oldu belki de ama kimse kimseye saldırmadı. Yılbaşı gecelerindeki Taksim kutlamalarda bile sayısız taciz vakasına rastlanırken, Taksim’de 10 gündür kimse kimseyi bırakın elle, sözle bile taciz etmedi. Herkes tüm farklılıklarına rağmen “aynı tarafta” olduğunu nihayet anlamış gibi görünüyor.
 
Jedi Ocakları grubundan Alper Çağlar’ın alttaki bu şahane çalışmasında tam da bu konunun görsel temsilini görmek mümkün.(C-3PO’nun LGBT’leri temsilen resmedilmesi de gayet yerinde olmuş. Çocukluğumdan beri onunla ilgili şüphelerim hep vardı.)
Günlerdir Gezi Parkı’nda nöbet tutan gruplardan bir tanesi olan LGBT Blok’ta kah destekçi LBGT arkadaşlarımız kah onların anne-babaları yer aldı. Bu stantta dağıtılan ikramları alan Gezi Parkı’nın bazı konukları bu gökkuşağı bayraklı çadırın nereyi temsil ettiğini ilk başta anlayamadılar ancak anlayınca da, özellikle o coğrafyada esen pozitif rüzgardan dolayı kimse yüzünü buruşturmadı. Gezi Parkı’nda herkes eşitti ne de olsa.
 
Gezi Parkı’nın yürüyüş yolunda çarka çıkan “bizim çocuklar”ın elinde YASAK NE AYOL isimli dövizleri vardı. Bizim kafaları -tam da bu direniş ortamında- bu kadar güzel yansıtan başka bir slogan olamazdı herhalde.
Son bir haftada, belki daha önce önünden geçerken kafasını çevirip bakmamış olanların dahi en fazla zamanını geçirdiği yer olan Taksim Gezi Parkı’nın LGBT tarihindeki yeri ise bambaşka.
 
Yani –hani yadırgamazsınız ama- eğer bu direnişin ortasında, parkın tam da göbeğinde LGBT’lerin işi nedir derseniz, işte orada bir frene basın derim. Zira Gezi Parkı çok uzun zamandır LGBT bireylerin “çarka çıktığı”, “koli ayarladığı” ve- tam da bu bilinirliği yüzünden suistimale açık olması sebebiyle- bazen taciz edildiği, dövüldüğü, soyulduğu yerlerden biriydi.
 
İstanbul’un eşcinsel kültüründe Gezi Parkı’nın yeri hep ayrı oldu, şu anda da Gezi Parkı’nda LGBT’lerinin ayrı bir önemi olması biraz da bundan. Bizim çocuklar da işte tam da bu yüzden orada.
 
Tüm Türkiye’de atmosfere yayılan da biber gazı değil demokrasi dalgası aslında, bol bol içinize çekin.

Etiketler:
İstihdam