10/04/2014 | Yazar: Hasbiye Ercan

Biliyorum ki eşcinsellerin de çorapları vardı ve hizaları herkesle aynıydı.

20 yaşına gelmiştim ben hâlâ saklambaç oynuyordum. Saklanan bendim ve gölgem tarafından sobelenmekten korkuyordum. Aynaya baktığımda bana ait tek şey gözlerim gibi gelirdi çünkü 10’lu yaşlarımdan itibaren bedenimle hislerim birbirine ayak uyduramıyordu. İçimdeki ruh bana ait olamazdı. Kız olarak dünyaya gelmiştim ve kızlardan hoşlanıyordum! Bu durumu kabul edemezdim. Çünkü mevcut düzene uymayan herkesin yargılanacağı düşüncesini benimsemiştim. Eşcinsellere farklı gözle bakıldığını, yaşam alanlarının kısıtlandığını iyi biliyordum. Bazılarının yaşamadığını da!.. Bu yüzden renkli maskelerle boyuyordum yüzümü. En değer verdiklerime bile anlatamıyordum neler yaşadığımı. Kafesteki kuş gibi uçmaya çalıştıkça kendime çarpıyordum. Gölgemle barışmayı istiyordum ama cesaretim yetersizdi. Gölgelerin                                                 gözleri yoktu ve beni karanlığa götürebilirdi...
 
Karanlıktan kaçarken bir çıkmaza girdiğimin farkında değildim. Bildiğim tek şey kaçmaktan yorulmuş olmamdı. Artık saklanmak istemiyordum çünkü eşcinsel olmak suç değildi. Hırsızlık yapmıyordum ya da kimsenin yaşamını kısıtlamıyordum. Bu durum bir var oluş şekliydi ve isteğim sadece doğalımı yaşamaktı.
 
Anlaşılmak istiyordum. Sorgulanmadan, yadırganmadan, dışlanmadan... Maskemi çıkarıp asıl beni tanıtmanın vakti gelmişti, uçmak istiyordum. Tüm cesaretimi toplayıp en yakın arkadaşıma anlattım eşcinsel olduğumu. Hiç beklemediğim halde beni yargıladı ve uzun bir süre bu yadırganışı üzerimden atamadım. Artık şuna daha fazla inanıyordum: “eşcinseller, doğar, ölür ve sonra yaşarlar.” Kendimi tam anlamıyla kabul ettiğimde doğmuş, en yakın arkadaşım tarafından yadırgandığımda ise ölmüştüm. Nefes alıp yaşamak istiyordum. Herkes gibi...
 
Yaşamak için hâlâ ihtiyacım olan tek şey anlaşılmaktı. Bu yüzden ablamla konuşacaktım. Kardeşini tam anlamıyla tanısın istiyordum. Gözümü karartıp diğer kızlardan farklı olduğumu ve kendisinin eşcinsel bir kardeşe sahip olduğunu söyledim. Gelecek tepkiye hazır bir şekilde beklerken benim hiç kimseden farklı ya da eksik olmadığımı, her şeyden öte onun kardeşi olduğumu söyledi. Bu sözleri duymak nefes almak gibi bir şeydi ve aklıma Sunay Akın’ın şiirini getirmişti:
 
Kardeşiyle sokaklarda hep bir örnek giydirilen sen
Nasıl sevmezsin eşitliği?
Yürürken düşen çoraplarını aynı hizaya getirmek için
Annen değil miydi önünde diz çöken?
 
Eşitliği, birbirimizden farklı olmadığımızı ne de güzel anlatıyordu bu dizeler. Artık kendimi daha huzurlu daha güçlü hissediyorum. Biliyorum ki eşcinsellerin de çorapları vardı ve hizaları herkesle aynıydı. Gökkuşağı renkli temiz çoraplar...    

Etiketler:
nefret