15/08/2013 | Yazar: Tunca Özlen
Güneşin yıllarca yüzünü göstermediği boğucu günlerin ardından çıkan fırtına, direnişin habercisiydi. Üzerimize atılan gaz fişeklerinden oluşan bembeyaz bulutlar, ses bombalarının çıkardığı yıldırım sesleri eşliğinde üzerimize tonlarca gazlı su bıraktı. Fırtına dindiğinde ülkenin iklimi de değişmişti. Biz ona doğru yürüdükçe aynı hızla uzaklaşan gökkuşağı, bu sefer tam üzerimizde belirdi. Milyonlarca direnişçi, el ele altından geçtik.
Ses tonumuz, davranışlarımız, giyim kuşam zevklerimiz, ilgi duyduğumuz cins değişmemişti ama kendimizi yenilenmiş hissediyor, farklı düşünüyorduk. Gözümüzden uzak olsunlar da ne halt yerlerse yesinler dediklerimiz, meydanlarda ve barikatlarda, işte tam yanı başımızdaydı. Biz onları kırılgan, narin ve naif bilirdik, bir kısmı gerçekten de böyleydi, oysa bu ne direnmelerine ne çatışmalarına engeldi. Öfkemizi haykıracağız diye ettiğimiz küfürlerin ateş olup hangi yüreklere düştüğünü fark ettik. Düzeni değiştirmek için önce kendimizi değiştirmeye o kadar hazırdık ki, dilimizde ve zihnimizin gerisinde köhne olan ne varsa, barikata bıraktık.
Haziran Direnişi ile özdeşleşmiş ve zihnimizde yer eden pek çok duvar yazısı, slogan, fotoğraf karesi var. Duvarda “Ay resmen devrim” yazsını okuyup da hınzırca tebessüm etmeyen var mıdır? “Yasak ne ayol” sloganındaki inatçı ruh hangimizi cezbetmez? Meşhur Gümüşsuyu barikatlarına çıkıp elindeki gökkuşağı bayrağını dalgalandıran direnişçiyi görüp helal olsun demedik mi?
Direnişten önce Gezi Parkı’nın varlığından çoğumuz haberdar bile değilken, parkın LGBT’ler (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) için her daim özel bir önemi oldu. Sokaklarda, kampüslerde, işyerlerinde, mekânlarda görünür olmayanlar Gezi Parkı’nda buluşur, maskelerini çıkarır, gözlerini yerden kaldırır, bir kadının ve bir erkeğin ve bir transın gözlerinin içine korkmadan bakabilmenin bahtiyarlığını yaşarlardı. Yüzüksüz parmaklar kavuşur, mühürlenmiş ağızlardan aşk sözcükleri dökülürdü. Yasaktı, günahtı, hastalıktı varlıkları, gözlerden ıraktı sevişmeleri, oysa kentin tam göbeğindeydiler.
Kepçeler Gezi Parkı’nı yıkmaya başladığında, LGBT’ler yegâne kamusal alanlarını korumak için harekete geçtiler. LGBT görünürlüğünü de hedef alan büyük bir saldırı karşısında açılan gökkuşağı bayrakları, direniş boyunca dalgalandı. Gezi Parkı’nın direnişçilerin kontrolünde olduğu 11 gün boyunca açık tutulan LGBT Blok çadırı sayesinde görünür olma çabası yerini yoldaşlığa, varoluş kavgası yerini ortak mücadeleye bıraktı. Farklı alanlarda verilen kavgalar birleştikçe daha ileri mevziler elde edildi; taleplerin menzili düzenin sınırlarının çok ötesine uzanmaya başladı. Gerçekten de, “Ay resmen devrim!”.
Direnişçiler kendilerine uzatılan yoldaşlık elini tuttuklarını, 30 Haziran günü İstiklal’de gösterdiler. Meydandan Tünel’e uzanan on binlerce insan, tarihin en kitlesel ve siyasal geçen Onur Yürüyüşülerinden birine imzasını attı. “Bir iki üç, daha fazla Stonewall!” pankartı, ellerde çoğalan kızıl gökkuşağı bayrakları, “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganları, solda duygudaşlık kurmanın ötesine geçildiğinin resmiydi. “LGBT’lerin kurtuluşu hepimizi özgürleştirecek!” şiarı, sosyalist geleceğimize çoktan kazındı.
Ne LGBT’ler bu düzen kökten değişmeden ayrımcılık ve baskıdan kurtulabilir, ne de LGBT’ler kapsanmadan sosyalizmin özgürleştirici potansiyeli tam anlamıyla ortaya çıkabilir. Şimdi direniş vesilesiyle perçinlenen bu ittifakı kalıcı kılacak örgütsel araçları güçlendirmenin, birbirini anlama hali birlikte mücadele etme kararlılığına dönüşmüş iken ortak bir kurtuluş programı etrafında kenetlenmenin zamanı. Direniş, barbarlık seçeneğini tarihin çöplüğüne gönderdi. Ya sosyalizm, ya sosyalizm!
Etiketler: