10/11/2014 | Yazar: Sevra Nihal Ünal

Kırmızının en aşırısı, morun en rahatsız edicisi, siyahın en siyahıyla sokakta cıvıldayalım, ellerimiz el ele, aklımız hep bir arada…

Her şeyin çivisinin çıktığı bir zamanın yaşayan bireyleriyiz. Hayat hiçbir zaman kolay olmadı. Türkiye’de ne heteroseksüeller için, ne de eşcinseller için hiç kolay olmadı… Fakat bu yine de şu gerçeği değiştirmez: Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüellerin de kurtuluşu olacaktır!
 
Şimdi bir hacmimiz var diye görünür mü olduk?
 
Görünür olma hali bireyin hacim olarak var olmasının ötesindedir. Görünür olmak, ben varım, burdayım demektir fakat ortaya koyduklarımız erkle buluştuğunda bir anlama gelmediğinden, direnen bedenlerimizde görünür olmak aslında daha da anlamlı hale gelmektedir! Hatta biz bu anlamıyla görünür olmayı daha çok seviyoruz. Bizim görünür olmadığımız mevcuduyla varlığını koruyan erk, hem görünür hem de temas halinde olan bedenlerimizi hiçbir zaman tanımadı. Temaslarımız sokakta, hayatın içinde tüm renkliliğiyle alanları süslerken, ellerimiz el ele, aklımız hep bir arada…
 
Bir de erkin bizi gördüğü boyut var. “Tanınmayan” birey için hayat hacimsiz gibi görünse de görünürlüğünü elde etme savaşımında arsız, arlanmazdır… Kamu alanlarını var edip onu bireye isterse özgür kılan isterse onu bireye dar eden “erk”e rağmen. Alışın burdayız!
 
Kültürel manipülasyonla başa çıkarız…
 
Birey, kültürel manipülasyonla başa çıkmanın yolunu bulmuş, onu diğer bireyleriyle temasını sürdürerek gerçek kılmıştır. Zira sokakta, ”kamusal alan” cehenneminde, dokunmak bir ahlâka oturtulmuş, bir forma sokulmuştur. Bu formun dışına çıktığınızda siz artık bir ötekisinizdir. Aslında sokaktayken biçimini aldığımız beden, şehrin, sokağın erkliliğinin bize sinsice nasıl da yerleştirildiğinin açık göstergesidir. Yaptırım, tahakküm öylesine vardır ki, biz yürürken, sevgiliye dokunurken hep o biçimle yaşarız. Bunu var olan haliyle kabul etmeyen bireyler bazen aşırılık gösteriyor olmakla, bazen ahlâksız olmakla yaftalanmıştır. Sokaktaysanız her şey sokağın sınırındadır. Peki ya biz sınırları kabul ediyor muyuz?
 
Birey, erkin tahakkümüne maruz kalmanın yanında ideolojik tahakkümle, katı, kültürel geleneklere, din yoluyla propagandaya da maruz kalmıştır. Örgütlenme yoksunluğunda olan birey örgütlenen bireye oranla daha fazla fiziksel ve sözel, kültürel manipülasyona maruz kalmış, bu yolla da yaygın ataerkil zihniyetin baskısıyla savaşmıştır. Bu etkenler birbiriyle birlikte çalışır. Biri diğerinden az veya çok değildir. Kamusal alanın her noktasına yerleşmiş ötekilik yeni bir varoluş mücadelesi doğurur. Bu mücadele okulda, resmî dairelerde, sinemada, tiyatroda, televizyonda, her çeşit yayında, sokakta varlığını korumalıdır. Aksi halde yeraltında kalmak bireyin “kader”ine dönüşür. Kamuya mal olmuş televizyon ikonları halkın sempatisini kazandığı için her türlü manipülasyona açık bırakılır. İkonlara her şey mübahtır. Yeraltı sanatçılarına, güzel sanatlardan yeni mezun olmuş bir ressama yeraltında kalmak ise alın yazısıdır. Bütün galeriler, sanat sevicileri, ikonlaşmış bireylere bütün kapılarını açar. Sanat galeristlerinin bir çeşit tefeciye dönüştüğü zamanımızda, üzerinden para kazanma sırasına soktuğu yeni mezunlara alın yazısı henüz öğrenciyken yazılmıştır. LGBT bireyleri kamusal alanda mücadelesini verdiği varlık savaşımını sanat alanında da vermektedir. Sanat alanındaki bu kirlilik bulaştırdığı her türlü virüsü bireylerine yalnızlaşma olarak geri gönderir. Peki bu bizi vazgeçirir mi? Cinsel yönelimin her çeşidinin değdiği, dokunduğu sanat yapıtı varlık belirtisinin bir kanıtıdır. Eğer temas ettiğiniz sanat yapıtına gözünüz değmezse bireye temasınız mümkün değildir. Zira siz onu topyekûn reddediyorsunuz demektir…
 
O halde dileğiniz kadar dokunun…
 
Bir gün bir sanat galerisinin önünden geçerken, -küratörlerinden fırsat kalırsa- sergilenmesi cinsel yönelimi ile belirlenmemiş bir iş görüp ona dokunun. Eserini izleyip o ruha değinin, temas edin. Eğer bir ruhu yaşatacaksak hiç öyle bir vazifenin içine atılmamak gerek. Bir ruhu yaşatmak yerine kendi ruhumuzu sokağın içine atıverelim. Kırmızının en aşırısı, morun en rahatsız edicisi, siyahın en siyahıyla sokakta cıvıldayalım, ellerimiz el ele, aklımız hep bir arada… O halde dileğiniz kadar dokunun… 

Etiketler:
İstihdam