10/10/2014 | Yazar: Emre Korlu

Dalında daha güzel deyip bırakmak yerine koparılıp anı defterinin arasında bile saklanmıyor mu bazı güller?

Çingene Gül adlı trans kadın, kendisinden iki gündür haber alamayan arkadaşları tarafından Kurtuluş Son Durak’taki evinde ölü bulundu.

Hikâyelerimiz gittikçe kısalıyor mu? Kapının kapanıp açılması kadar ufacık bir anda mı olup bitiyor yitişler? Dalında daha güzel deyip bırakmak yerine koparılıp anı defterinin arasında bile saklanmıyor mu bazı güller? 
 
Birkaç adım öteden katilin ayak izleri gözükür; uykudayken kolay öldürülürsün, ayaktayken zor... Bazı katiller seksten sonra katletmeyi marifet sayar, bazıları ise daha yolun başında öpüşürken... Yani, güller kelebeklerden önce ölür.

Çingene Gül, son yıllarda Türkiye’de öldürülen onlarca trans kadından yalnızca biriydi ve ben her yok edilenin ardından belki de birçok kez bu cümleyi tekrar ettim. Oysa bıçak darbesiyle çalınmış bir ömrü hiçbir kelam eski yerine koyamazdı. Kendi halinde yaşayan bir seks işçisinin zararsız yüreğini susturan haydut veyahut cani de olsa kan deyince akan sular durur diyebilecek kapasitede susup konuşmayan büyüklerimiz varken sırtımız da yere gelmezdi(!) Bu durum karşısında aile kurumunun iktidar mertebesini saymıyorum bile. Derme çatma inançların gölgesinde kendi telaffuzlarına yer arayanlar yüzünden geldiğimiz nokta işte burası!
 
Buraya kadar baylar bayanlar! Taşıdığımız ya da sonradan sahip olduğumuz her şeyi cinsiyet algınızın içine sokuyoruz. Çünkü güller kokuları olmadan yaşayamaz. Hayat uzunca bir sohbet gibi damağımızda kalır; çizgimize ölçü biçenler cesedimizi paçavra gibi halının tam göbeğinde bırakır. Derin bir ızdırap kalır içimize mühürlenmiş. Sen neleri mırıldandın da sesin çıkmadı, Gül?
 
***
 
Kızılını rüzgâra bırakan kadın, sessizce girer yuvasına patırtıdan korkar. Mahallenin diğer kadınları sessizliğine ve selamına alışkındır fakat iki günlük ölüm sessizliğini kimse duymaz. Veryansın eden saldırgan elini kolunu sallaya sallaya girer ara sokaklara. Polis, ben bilmem o bilir edalarında güya eski kent devletlerinden kalma bir tarihi eser gibi(!) ayakta dikilir: "Gül’ün nasıl kurutulduğunu kısa cümlelerle anlatır." Kelimeleri art arda dizip konuşmak ona göre değildir.
 
Çingene, eteğini önüne doğru toplar ve geriye son kez bakar, kulağının arkasına sıkıştırdığı gül sanki orada hayat bulurcasına açmaktadır.
 
“Kanatlarımı koparmak istiyorlar, kanatları olmayan bir ruh nedir ki? Benim ruhum özgür. Bir kuş gibi özgür. Yükseklere çıkıp sonra aşağıya iner. Bazen gözyaşı döker, bazen de şarkılar söyleyip kahkahalar atar.” ÇİNGENELER ZAMANI 

Etiketler:
nefret