18/09/2017 | Yazar: Behiye Erinç Taş

Destanları aklım sıra lubunyalaştırmak istiyorum. Size destanlar, masalar anlatmak istiyorum.

"Destanları aklım sıra lubunyalaştırmak istiyorum. Size destanlar, masalar anlatmak istiyorum."

Evet, nasılsınız sevgili okuyucu? Sizinle uzun bir yazı serüvenine başlamak istiyorum. Malum Kaos GL bir nevi lubunyanın kürkçü dükkânıdır, iki sene sonra yazılar yazmaya tekrar merhaba!

Bu sefer farklı şeylere değinmek istiyorum. Malum hepimiz gibi benim için de bu iki senede önemli gelişmeler oldu, misal sanat tarihi okumaya başladım. Aha! Konularımız, tarihten, çoğu zamanda sanat tarihinde seks işçiliği, LGBTİ+ ,feminizm, kadın hareketlerinin bakış açılarını incelemek, bu hareketler tarih boyunca nasıl ele alınmış bu tartışmaları az da olsa derinleştirmek istiyorum. Destanları aklım sıra lubunyalaştırmak istiyorum. Size destanlar, masalar anlatmak istiyorum.

Gelgelelim en başa sanat tarihinin de, tarihinde taaaaaa başına, Gılgamış Destanı’na, Wikipedi’de “Gılgamış Destanı, tarihin en eski yazılı destanının adı olup, elli altı kil tablete Akad çivi yazısı ile kaydedilmiştir. Uruk kralı Gılgamış'ın ölümsüzlüğü arayışının öyküsünün anlatıldığı destan aynı zamanda Nuh Tufanı'nın en eski sürümünün de nâfile olduğunu ve Tanrı Enlil’in öğütleriyle, insanın ancak büyük bir ad bırakmakla ölümsüzlüğe erişebileceğini kabul etmiştir. Gılgamış destanı Mezopotamya devletleri arasında en önemli eserlerden biridir. Sümerler tarafından yazılmıştır’’ diyor.

Ay bu yazıyı okuyunca “ne saf, ne temiz, ne gadar da minnoş, mitolojik tanrılar vs. var, oy maşallah” diye düşündüm. Her neyse… Tabi ki tarihe ilk kayda geçen, metnin altını okuduğumuzda ortaya çıkan Enkidu ve Gılgamış eşcinsel aşkını ele alacağım, mabet fahişelerine de (“mabet seks işçileri’’-daha ağzım alışamadı, püü bana) fekat asıl kudurtan beni, evet sinir oldum çok, bu destanda farklı şeyler var yaaa sayın okuyucu, destanın natrans kadına bakışı!

Destanın yazılış, derleniş tarihi elbette tam bilinmemekle beraber ortalama M.Ö. 3200-2000 yüzyıllarda (tabi ki Sümerlerin yaşadıkları döneme tekabül ediyor. Bu arada Sümerler M.Ö. 3200’de tarihte bilinen ilk yazıyı bulan uygarlık) Yani bu dönemin (yine tekrar edeceğim) başı ve sonu tam bilinmemekle birlikte, yerleşim yerlerinin gelişim süreçlerine, iklime ve birçok faktöre göre değiştiği halde avcı-toplayıcı (paelotik çağ) diye adlandırılan dönem M.Ö. 20.000-10.000 yılları arası deniyor, bu çağ bizim için önemli, çünkü malum bu çağdan çok kısa bir süre sonra tarım toplumuna geçiş yapılıyor (kısa süre dediğim de en az 2000 yıl, napcan bilinen tarihi bilgi hala bu kadar karanlık ve haşırt diye bu dönemler kısa kısa değinilebiliyor). Bu dönemde hala özel mülkiyet, tarım yani kısaca bir başka şekliyle bildiğimiz “erklik’’ ortaya çıkmamıştı. Sümerlerin yaşadığı tarihler ise ortalama Bakır Taş Çağı’na (kalkolitik-M.Ö. 5500-3000 Y.Y.)  denk geliyor. Yani en az 5000 yıl boyunca tarım, özel mülkiyet yerli yerine bir şekliyle oturuyor ve kadın-erkek arasındaki işbirliği, yaşayış şekli değişiyor (Natrans kadın ve natrans erkek de diyebilirim ama o terimle de ilgili kafam hala karışık sayın okuyucu, mağdem organlar hala bizi tanımlıyor, ama anarşistiz, herkes kafasına göre takılıyor, herkes farklı tanımlanmak istiyor, ne diyeceğimi şaşırdım doğaldır, illa trans demek lazım mı? Kime göre, neye göre… Dediğim gibi kafam karışık)  En başta bu dönemleri anlatmaktaki amacım, bilinen tarıma geçişin, özel mülkiyetin yaygınlaştığı dönemden günümüze zaman geçtikçe tanrıçalara, özel mülkiyetten önceki dönemle karşılaştırarak, bakışın nasıl değiştiği, bir yandan da dibine kadar pohpohlanan natrans erkliğin, natrans kadına bakışın nasıl şekillendiği. Gılgamış Destanı’nından günümüze bu konuların pek değişmediğini bence bariz görebiliyoruz.

Gelgelim Gılgamış’la ilgili çok önemli bir ön bilgi daha -çünkü bu destanı ele alan makalelerde gördüğüm pek takmadıkları büyük bir ayrıntı- destanda da yer alan neredeyse bilinen her uygarlık da olan bereket tanrıçası, bir başka farklı görüşte sadece aşk ve savaş tanrıçası olan Sümer İştar tanrıçası çok çapkın bir tanrıça. İştar’ın diğer bilinen adları İnanna/Star/Nana/Nini/İninna. En çok bilinen aşkları Dumuzi ve tanrıların babası olarak bilinen Anu. (Bu destanda da Gılgamış’a gönlünü kaptıran tanrıça ağzının payını alıyor… Az sonra)

İnanna

Gılgamış, Sümerce’de “her şeyi bilen, her şeyi gören” anlamındadır. Gılgamış’ı Aruru Tanrıçası (rahim, doğum Tanrıçası) yaratmıştı ve üçte ikisi tanrı, üçte biri insandı. Standart efsanelerdeki gibi yaratılmış en yakışıklı, en güçlü, en savaşçı, en akıllı insandı. Gılgamış o meşhur dünyayı neredeyse tamamen yok edecek tufandan (şimdiki tüm tek tanrılı inanışlarda adı geçen Nuh Tufanı) kurtulmak için çok uzaklara kaçmış, yani Uruk Ülkesi’ne. Orada Gılgamış, (deli midir nedir) gelen geçenle savaşacağım diye herkese dalmış, herkesi neredeyse öldürmüş. (Peki, peki anladık en güçlü sensin Gılgamış) Uruk halkı Gılgamış’ı yaratan Aruru’ya yalvarıp yakarmışlar: “Ay, nolursun sayın tanrıça, bu manyağın karşısına kendi dengi  gibi başka bir manyak daha yarat bunlar birbirlerine saldırcaklar mı, ne yapacaklarsa yapsınlar, yoksa ülkede sevişecek adam kalmayacak!’’ Aruru kıyamamış Uruk halkına, Nurella gibi “yazık kıııızzz, bunlara, bir manyak daha yaratmak elime mi yapışır’’ deyip ellerini yıkamış, bir parça çamur koparmış ve onu vahşi kırlara atmış. Kim ki bu, tabi ki “Enkidu’’, fırtına tanrısının gücü Enkidu’ya geçmiş. Destanda şöyle tanımlanıyor’: “Onun tüm bedeni kıllarla kaplıydı, bir kadınınki gibi uzun saçları vardı. Dünyanın en güçlü adamıydı’’ (Ver gazı,ver gazı kudurt Gılgamış’ı).

Bu esnada bir avcı muhabbeti var, efendim Enkidu’yu gören sıradan bir vatandaşımız, sayın avcı (yok dörtte biri tanrı, dörtte ikisi insan, onda biri hayvan değil, dümdüz insan işte) dehşete düşer ve Enkidu’yu babasına anlatır. Babası da Enkidu’yu Gılgamış’a anlatmasını ister ve Gılgamış’ın avcıya “Sana fahişe Shamhat’ı verecek onu al geri dön, sanki güçlüymüş gibi kadın onun üstesinden gelecek. Fahişe elbisesini çıkarsın ve kendini ona sunsun, o yani Enkidu kadını görünce onun yanına gelecek’’ der. Kadına karşı öfke, salak yerine koyma, kullanma dibine kadar var, görüldüğü üzere, yani en azından ben böyle okumasını yapıyorum sayın okur, elbette o dönemin algılayış biçimleri farklı olabilir. Ama bu kadına öfkeyi, salak yerine koymayı azaltmıyor kanımca.

Avcı Gılgamış’ın dediğini yapar alır seks işçisi Shamhat’ı, dere kenarında Enkidu’yu beklemeye koyulurlar (aklıma Türkan Şoray’ın Sultan filmindeki dere, çeşme kenarı flörtleşme sahnesi geldi). Enkidu gelirken yanlarına, avcı fahişeye akıl vermeye kalkar: “İşte bu adam Shamhat! Göğüslerini gevşet ve kollarını zevke aç, bedenini sun ona, elbiseni aç ki senin üzerine uzanabilsin ve kadınlığının gücünü göster!’’ (Görüldüğü üzere her şeyi bilen erkeğimiz orospuluğu bile kadına, na trans kadına öğretir, çünkü o erkektir!) Sonra mı n’oldu sayın okuyucum, aaa orası daha sonraki yazımda, ama çok merak edersen soğuk soğuk yazılmış destanın orjinalini okumanı öneririm elbette… Bu arada diğer yazımda mabet fahişeliğine de uzun uzun değineceğim, görüşmek üzere…bayss

*Kaynakça: Ismail Gezgin-"Gılgamış" 

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam