12/03/2014 | Yazar: Turan Eser

Acaba AKP tipi nefret suçu, Alevilere yönelik AKP nefretini ve ayrımcılığını kapsamıyor mu? HSYK’nin kulakları Başbakan ile Sadullah Ergin’in arasında geçen konuşmadaki nefret suçunu duymaz mı?

AKP, Sünni çoğunluğun hükmeden dilini kullanarak, öteki kimliklere karşı nefretini yaygınlaştırıyor. Rejime göre, Sünnilik-Hanefilik öz vatandaşlıktır. Anayasal olarak ve resmi ve Cemaatçi ideoloji tarafından koruma altına alınmıştır!
 
Alevilik ise sözde vatandaşlıktır. Katli vaciptir!
 
Öyleyse, sözde vatandaş Aleviler yargıdan, ordudan, polisten, kamudan ve siyasetten temizlenmeliydi. Tapeli siyasetin hedefinde Alevilerin olması da bundandır.
 
Öyle Demokrasiye Böyle Paket
 
Neymiş; “Hâkimin Alevi olduğu bilgisi var” imiş! “Bu nasıl bir nefret ve ayrımcılıktır! Türkiye’de adalet yok mu” diye soran yok!
Peki, Alevi olmak suç mu?
 
Neden bir Sünni, hâkim olunca, sadece hâkim oluyor da, bir Alevi, hâkim olunca adı “Alevi hâkim” oluyor? Neden bir Sünni sadece siyasetçi, katil, terörist oluyor da, Alevi olunca “Alevi siyasetçi”, “Alevi katil” ve “Alevi terörist” oluyor?
 
Kuran Kerim’den ayetler okuyarak Anayasa yaptıran, Kenan Evren sadece darbeci olur; fakat darbe karşıtı Alevilere ise, “darbeci Aleviler” denir. Cami ibadet yeri oluyor cemevi “terör yuvası”, “cümbüş evi” ve “ucube” olur.
 
Sözümona “Demokrasi Paketi” ile bu türden “ayrımcılık” ve “nefret suçu” kanun kapsamına alınmış. Ama bu kanunu çıkaran hükümetin başbakanı ve eski Adalet bakanı daha kanunu ilk gününde, Alevilere yönelik nefretlerini ortaya dökerek çiğniyor. Kamu görevlileri arasında Alevi avına çıkıyorlar.
Acaba AKP tipi nefret suçu, Alevilere yönelik AKP nefretini ve ayrımcılığını kapsamıyor mu? HSYK’nin kulakları Başbakan ile Sadullah Ergin’in arasında geçen konuşmadaki nefret suçunu duymaz mı?
 
Sadullah Ergin, “Alevi Hâkim” sözlerini ben sarf ettim diyor. Başbakan ise “montaj” diyor. Bu durumda iki ifadeden biri yalan diyecek tek bir vicdanlı yandaş gazeteci olmayacak mı?
 
Yargıda Alevi Hâkim İse, Kararlar Neden Ulemadan?
Adalet Bakanı – “Alo Başbakanım… Hâkimin Alevi olduğu bilgisi var”
 
Ne olmuş “Alevi hâkim” olmuşsa? Laiklik karşıtı Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması için kararı mı vermiş?
 
Gülen Cemaati- “TSE (Tunceli-Sivas-Erzincan) damgalı olmak lazım yargıda bir yere gelmek için”
 
Ne olmuş “TSE Damgalı” olunca? Erzincan’da Zini Gediği, Dersim, Sivas-Madımak gibi Alevi katliamlarını mı açığa çıkarmışlar? Katliamların gerçek katili olan devleti mi yargılamışlar, yoksa insanlık suçunda zamanaşımı olmaz diyerek, katliamların tüm sorumlularını cezalandırarak, kamuoyu vicdanı mı rahatlatıldı?
 
Başbakan – “Yargı Alevilerin elinde! Yargıyı dedeler yönetiyor”
 
Ne olmuş “dede yargıyı yönetmiş” ise? Cemevlerinin ibadet yeri olarak kabul edilmesi için, diyanete danışmadan hukuki karar mı vermiş?
 
Aynayı Tutun Yüzünüze
 
Adalet Bakanının; “Başbakanım, 21 kişinin 13’ü Cemaatten, bir problem olmasın?” sözü Yüksek Yargının Sünnilik ekseninde Ulemaya teslim edildiğinin bir itirafı değil mi?
 
Başbakanın; “Olsun varsın canım, nasıl olsa hepsi alnı secdeye gelen insan değil mi?” cevabı, Yargıyı imamlara teslim etmek için, Yargıya yönelik mezhepçi savaşın, yargıda zerre kadar hâkimiyeti olmayan “Alevi” ve “dedeler” üzerinden yapmanın stratejik ve taktiksel bir kurgu olduğunu ele vermiyor mu?
 
Eğer Alevi düşüncesi ve öğretisi yargıda hâkim olsaydı; gerçek laiklik için devletin eline düşmüş dini özgürleştirirdi. İnanma ve inanmama özgürlüğü önündeki tüm baskılar ve engeller kalkmış olurdu. Tüm inanç merkezleri gibi cemevleri ibadethane sayılırdı. Siyasi, ticari, ıslah evi ve asimilasyon merkezi gibi çalışan Diyanet çoktan kapatılmıştı. Devlet tarafından verilen zorunlu din dersleri ve Kuran kursları kaldırılır, İlahiyat fakülteleri ve imam hatip okulları kapattırılırdı. Devlet eliyle ve imkânlarıyla her türlü dinsel hizmeti yasaklanırdı. İsteyen inanç grubunun kendi inancını öğrenmesi ve öğretmesi için kendi imkânları ve finansmanı çerçevesinde okullarını açarak özel ve isteğe bağlı bir hizmet olarak vermesine hukuksal güvenceler çerçevesinde imkân yaratılırdı.
 
Eğer Alevi düşüncesi ve öğretisi yargıda hâkim olsaydı; “Günah işleme” değil, “günahlardan korunma ve arınma özgürlüğü” olurdu.
 
En önemlisi; Hacı Bektaş-ı Veli ile seslenirdiler; “Eline, diline, beline sahip ol” ve “Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız.” 

Etiketler:
nefret