11/07/2014 | Yazar: Rahmi Öğdül
Beden bizim vatanımızdır ve işgal altındadır.
Düşünsenize, yeryüzündeki renklerin çokluğunu. Gökkuşağının renkleri bu çokluğun prizmadan kırılarak budanmış halidir; yeryüzünün paletindeki renklerin yanında çok yoksul duruyor. Sadece ana renkleri değil, ara renkleri de düşünün. Ana renkler birbirine geçişirken, aralarda ortaya çıkan tonları hayal bile edemiyoruz. Sonsuzca kendini çoğaltan renkler cümbüşü. Hiç biri bir diğerinden üstün değil ve hep birlikte müthiş bir renk dünyası yaratıyorlar. Üstelik birbirine karışarak, geçişlerle tüm sınırları muğlâklaştırmaları, yeryüzünü sürekli dalgalanan bir renk denizi yapmaya yetiyor. Sonra norm ve normal kavramlarının ortaya çıktığı 19. yüzyılda sosyal-Darvinciliğin etkisiyle yaratılan evrim skalasının yoksulluğunu bir düşünün. Tüm renkler beyaz lehine bir çırpıda değerden düşürülecek ve evrim bakımından gelişmemişliği, yozluğu simgeleyen diğer renkler evrim skalasının en altına yerleştirilecekti. Modern, beyaz, Avrupalı birey en tepede yer alırken, en altta yeryüzünün tüm renkleriyle bedenini süsleyen ilkel ve yoz insan. Renk çeşitliliği, evrimin skalasının sunağında kurban edilirken sadece beyaz renge verilecekti üstünlük ve bedenler pürüzsüz bir yüzey olarak yeniden kurulacaktı.
Sadece beyaza ve modern olana değil, beyaz, modern ve erkek olana verilir bu üstünlük. Modernitenin figürü apaçık şekilde erkektir. Alacalı bulacalı renklerle bedenlerini süsleyen erkekler ilkel, yoz ve suçludur modern bakışa göre. Ve modern mimarlığın babalarından Adolf Loos “Süs sonsuza kadar kadının hizmetinde olacaktır… Kadınlardaki süs temelde vahşilerdeki süse karşılık gelir” diye yazdığında kadının hiçbir zaman evrimleşemeyeceğini ve yoz olarak kalacağını saptayacaktı. Adolf Loos için çocukta, Papualı’da ve kadındaki süs, modern erkekte bir yozlaşma belirtisidir. Dolayısıyla evrimsel bakımdan gelişmiş modern bir erkeğin süsten arınması gerekecektir. Süslenen bir erkek kadınlaşmış bir erkektir ve Loos’un süse karşı saldırısı sadece cinsiyetçi değildir; saldırısını mimaride aşırı süslemeden yana olan efemine mimarlara yönelttiğinde, aynı zamanda açıkça homofobiktir de. Tüm renkleriyle yeryüzünün bedeni budandığında beyaz ve erkek bir standart çıkar karşımıza. Rönesans’ın ideal bedeni “Vitriviusçu İnsan” da bir erkektir ama Le Corbusier’nin bir erkek olan beden standardı “Modüler İnsan” bir norm olarak dayatılmıştır modern zamanlarda.
Etiketler: