12/10/2013 | Yazar: Gözde Demirbilek

kendimi kamyon arkası bi yazı gibi hissediyorum ya "hayat bir bardı biz birine bakıp çıktık güzelim" nasıl? müthiş.

merhabalar merhabalar, bu hayat bizi zuhal olcay dinledikten sonra aşkın nur yengi dinlemeye kalkınca vicdan azabı yapmaya mecbur etti. böyle sert bir giriş beklemiyordum kendimden ama maalesef olan bu. her şeye kırılmaya hazır, alınganlığı kendine büyük bir alışkanlık etmiş insanlar olduk. ya da ben oldum da yine yalnız hissetmemek için sizi de çember içine alıyorum.
 
dalgalı bulutlu bir perşembeydi yetiştiremedim yazımı. bu hafta derse girmediğim halde kampüse bile 1-2 saatliğine uğradığım hâlde fazlaca yoruldum. şimdi trendeyim, yolculuk sessiz sakin. bir dinginlik geldi.
 
bu mevsimde sizi çok kıskanıyorum hepiniz hırkadan monta geçme mevsimi olarak görüyosunuz bu mevsimi tüm romantikliğinizle de hatta ama bu mevsimin bendeki etkisi "yemeği dışarda bıraksak da olur çünkü bozulmaz" şeklinde oluyo da, ya sanırım çok yanlış zamanda geldim ben bu dünyaya yanınıza. lgbt tarihinin en marjinal olmayan kadını olarak tarihe geçmek istiyorum nazarınızda.
 
--------şimdi ciddi bi konuya giriyorum azıcık--------
 
dün LeGeBiT’in soru cevap etkinliğinde bir hetero ablamız vardı, gayet cinsiyetçi küfürlerle düşüncelerini desteklemeye çalıştı. sevgilisinin ona "nerdesin amınakoyim" dediğini -rahatsız olarak değil- onun yanına gideceğini bu yüzden birkaç sorusunu cevaplamamızı istediğini falan söyledi. zaten öyle gelmiş ki etkinliğe sorulara tek kişi cevap vermenin hem zaman açısından hem karmaşıklaşmadan çözme açısından daha uygun olduğunu düşünmemize rağmen "bunu hepinize soruyorum hepiniz cevap verin" falanlar. bu noktaya kadar yine bi nebzeydi de her zaman olur hani LGBT’ysen senin cinsel yaşantını aşırı merak ederler. sonra tüm sınıfa da sordu, güzel bulmuyo musunuz kendi cinsinizden birini hiç falan. sonra bu kadın ev arkadaşıyla yaşadığı bir olayı anlattı, olayı anlatmayacağım tavrı anlatacağım size. ev arkadaşı (kadın) onunla birlikte olmak istediğini söylemiş, bu da ondan korkmuş giyinerek çıkmış gitmiş evden. gerçek bir iletişim bozukluğunun yanı sıra (böyle bi durumda hetero ya da eşcinsel, konuşulmadan çözülmeyecek meseleler vardır evden kaçmak nedir mesela) arkasından "siz aşık oluyo musunuz?" sorusuyla başımdan aşağı dökülen kaynar sularda yüzdüm. 
 
evet cevabı geldi bittabi, arkasından bir kez daha "nasıl yani oha aşık oluyor musunuz o zaman özlüyorsunuzdur da" gibi bi cümle duydum. sinirlenmedim ya, nasıl desem o an hissettiğim şeyin adı bir sinir ya da bi kızgınlık olmadı. beni düşündüren bizi birbirimizden bu kadar uzak düşünmeye ya da bizi uzaylı yapan ne oldu? robot gibi her gün sevişen sonra evlerine dağılan yaratıklar mıyız lan biz dedim içimden. "kıskanıyo musunuz birbirinizi" sorusu da arkasından geldi. bu sırada ortam iyice "savaş mı istiyorsun? kamoon" şekline bürünüyordu ki, biri yaşadığı ilişkiden hiç farkı olmayan ilişkiler yaşadığımızı ilişkinin kıskanması özlemesi bunların tamamıyla kişisel kısmı olduğunu söyledi. 
 
ya sanırım bizim ilkin sormamız gereken "haklarımız nerede" değil de "bizi ne olarak görüyorlar" olmalı, dün bunu hissettim biraz da. gelen başka bir arkadaş vardı ona hiç girmeyeceğim. o biseksüelliğin kişilik bozukluğu olduğu konusunda baya diretti çünkü. 
 
--------ciddili konudan çıkıyorum sinirlerinizi yerine oturtunuz--------
 
neyse, ya sanırım benle romantik bi masada şarap falan içilmez sanırım. çünkü ben fazlasıyla "lıkır lıkır" insanı olmuşum "yudum yudum" olmuyo olduramıyorum. ama şunu biliyorum, ancak arkadaş zekai’nin hüznünü taşıyanlar helvayla şarabı birlikte içiyor. 
 
şu sıra hepimiz lustral, xanax ve atarax’ın el ele verip dünyayı yerle bir etmesi için depresyonda gibiyiz. "oley be bugün de mussuzuz!" diye bağıracağız yakında. ciddi bir alışkanlık oldu mussuzluk bi sıyrılalım bunlardan. bi kendimize gelelim canım!
 
mesela benim postmodern (bu kelimeyi cümle içinde kullanmayan bir ben kalmıştım çünkü) saçlarımı konuşalım. üstleri yeşil altları mor bi saç hayal edin, can sıkıntısı nelere kadir hahaahah demek isterdim de boyalarımız azdı maalesef. çünkü gerçek varoşluk bunu gerektirir.
 
ben cheesecake’in zeki çevik ve frambuazlısını severmişim,  bunu postmodern saçların yaratıcısıyla 3 gün evden çıkmayıp çıktığımızda da ilk yediğimiz şey cheesecake olunca fark ettik.
 
yine binlerce konuştum, hiçbir şey katmadım. holey be. kendimi kamyon arkası bi yazı gibi hissediyorum ya "hayat bir bardı biz birine bakıp çıktık güzelim" nasıl? müthiş. aslında şey de olabilirim optikçilerin dağıttığı ve dantel işi çantası olarak kullanılan yarı naylon yarı kumaş çantalardan. ben gerçekten iğrenç bi insanım galiba arkadaşlar son cümleyi kendime yakıştırmış olmam bunu gösterir çünkü.
 
bu arada yanımda oturan kadın eşcinsel meşcinsel yazdıktan sonra kendini sağa doğru verip uyudu. hahahaah, ya şş bi şey dicem. dokununca bulaşmıyo. keşke bazıları için hastalık olsa da bulaştırsak birkaç tanenize ama bulaşmıyo. kadın birazdan araya düşecek inatla kaçmaya çalışıyo. kaçma kaçma. 
 
keşke bu kadar kırmasak birbirimizi!  

Etiketler:
nefret