07/09/2012 | Yazar: Ali Erol

Sistemi aşmak için sanki herkes devrim yolunda şaşmaz bir istikamette yürüyormuş da, eşcinsellerin eşitlikçi talepleri bu adımları tökezletiyormuşçasına eşcinsellere rağmen eşcinsel harekete dair bu kaygı, maalesef eşcinselleri ikna etmekten uzak duruyor.

Sistemi aşmak için sanki herkes devrim yolunda şaşmaz bir istikamette yürüyormuş da, eşcinsellerin eşitlikçi talepleri bu adımları tökezletiyormuşçasına eşcinsellere rağmen eşcinsel harekete dair bu kaygı, maalesef eşcinselleri ikna etmekten uzak duruyor.
 
Mevcut sistemi aşma sürecinde şayet eşcinsellerin payına yeniden görünmezlik düşmeyecekse, haklar hiyerarşisi ile sesleri kısılıp, talepleri geri çevrilmeyecekse, şu ya da bu kimlik bırakalım sistemin olsun, o kimliklerin içine sığmayan yeterince gey ve lezbiyen her zaman olacaktır.
 
BirGün gazetesinden Gökhan Gençay’ın yaptığı bu söyleşi önce gazetede, ardından 15 Ocak 2006 tarihinde gazetenin internet sitesinde yayınlandı.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yürütülen kampanyalar sonucu kazanılan eşcinsel evliliği, evlat edinebilme gibi hakların eşcinsel muhalif hareketler nezdinde bir kazanıma denk düştüğünü düşünüyor musunuz? Heteroseksüel yurttaşlık normlarını benimsemek eşcinsel kurtuluş perspektifini sistem içi bir ehlileştirmeye yöneltmez mi?
 
Bu türden sorular ve bunlara verilecek cevapların anlamları, dünyanın çeşitli ülkeleri denilen aslında başlangıç itibariyle Kuzey Amerika ile Kuzeybatı Avrupa’ya denk gelen bölgeler ile Türkiye için farklılıklar gösterecektir. Türkiye’deki yaygın medya organları da eşcinsellere, öncelikle benzer sorular üzerinden mikrofon uzatıyorlar. ‘Aynı cinsin evliliği’, ‘eşcinsel erkeklerin askerliği’ vs konular, eşcinsellerin uzun mücadeleleriyle Batı’da ana gündem konuları haline geldiğinden, bu konulara dair sorular düz bir çeviriyle yöneltilebildiği gibi taşıdığı hassas ve iç gıcıklayıcı uyaranların popüler kültüre malzeme sağlamasıyla da öne çıkarılabiliyor. Diğer taraftan Türkiyeli eşcinsellerin en fazla son 15-20 yıldır kullanmaya çalıştıkları söz haklarına muhalefet çevrelerinin tepkilerini göz önünde bulundurduğumuzda, doğrusu benzer soruların bu çevrelerde homofobiden beslenmeden kurulabileceğine ihtimal vermekte zorlanıyoruz. Söz konusu muhalif çevrelerin de sahip olduğu veya sahip olmak için mücadele etmiş olduğu, eşitlik ve adalet kanallarından talep ettiği hak ve özgürlükleri aynı şekilde kadın ve erkek eşcinsellerin istemesi birden bir sorun olarak tanımlanabiliyor.
 
’68 dalgasının sönümlenmesi, ‘70’lerle birlikte geri çekilme, kurumsallaşma, entegrasyon ve ardından ‘80’ler, tüm bu süreci paranteze alsak bile sonuçta eşcinseller de deneye yanıla oynuyorlar. Çivisi çıkmış ve cilası çoktan dökülmüş evlilik kurumunu pekiştiren bir tuğla olacaksa şayet eşcinsellerin evliliği, tamam eksik kalsın da böyle bir kazanım, birlikte oynamaya yanaşıldığında söz konusu tuğlayı geri çekmek de zor olmasa gerek.
 
Kendi çaplarında mücadele etmek için ortaya çıktıklarından beri yüzünü, toplumsal değişime ve muhalefete dönmüş eşcinsellerin ve feministlerin, bu ülkenin heteroseksüel erkeklerine örneğin bir gender’i anlatmak için dillerinde tüy bitti ama onlar, iktidardan aldıkları paydan daha ağır olabilen toplumsal erkekliği üstlerinde taşımaktan vazgeçmedikleri gibi biraz olsun sorgulamak için kıllarını bile kıpırdatmadılar. Altından gülümsemeyi marifet sandıkları bıyıklarını ve sakallarını ise liberalizmin erkek kimliğine uymak için yine aynı sistemin güvencesiyle kesmediler mi?
 
Sistemi aşmak için sanki herkes devrim yolunda şaşmaz bir istikamette yürüyormuş da, eşcinsellerin eşitlikçi talepleri bu adımları tökezletiyormuşçasına eşcinsellere rağmen eşcinsel harekete dair bu kaygı, maalesef eşcinselleri ikna etmekten uzak duruyor.
O ‘çeşitli ülkeler’de heteroseksüel muhalifler, eşcinsellerin, "herkes için cinsel özgürlük" çığlıklarını duyup birlikte dönüşmek için elini uzattı da, ona rağmen mi eşcinsel hareket kurumsallaşıp sisteme entegre oldu? İşgücünü yeniden ürettirdiği güya kutsal aile kurumu dahil, iktidar, devamlılığı haricinde her şeyden vazgeçebildiğine göre biraz da o heteroseksüel yurttaşların muhalifleri, hayatın her alanında her gün yeniden ürettikleri hetero sistemin normları ile "farklı" cinsel yönelime sahip kadın ve erkeklere, varoluşlarını kurabilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri, biraz olsun soluk alabilecekleri bir alan bırakıp bırakmadıkları konusunda da aynı duyarlığı gösterebilirler...
 
Hayatlarını maddi, manevi ve de mali ortaklaştırmış eşcinsellerin, birbirlerinin sağlık ve sosyal haklarından yararlanmaları, hastanede refakat, hapishanede ziyaret edebilmeleri, vefatlarında yaslarını tutup medeni haklarını kullanabilmeleri, sosyal ortamlara kol kola el ele katılabilmeleri, aşklarını sevgilerini gizlenip saklanmadan yaşayabilmeleri, ortak yaşam alanları kurabilmeleri ve geliştirebilmeleri vs tüm bunlar tabii aktüel meseleler olarak görülüyorsa geçebiliriz o zaman...
 
’Askere gitme hakkı’ gibi taleplere yaklaşımınız nedir? Eşcinsellerin mücadelesi sistemin içindeki olanaklardan azami ölçüde yararlanma üzerinden mi, yoksa bu ölçüt ve paradigmaları dönüştürmek üzerinden mi yükselmeli sizce?
 
Bu ve benzeri talepler bir yönüyle feminizmin eşitlikçi yaklaşımına paralel hak arayışları olarak görülmeli. Durum, sorudaki gibi ifade edildiğinde, vatan-millet-sakarya muhabbetini bir yana bıraktığımızda, neredeyse dünyanın her yerinde millet bedava askerlikten kaçmaya çalışırken, eşcinsellerin derdi ne ola ki, gibi muğlâk bir soru akla gelecektir. Oysa dünyanın tüm "erkek" ordularında, erinden subayına eşcinseller zaten varlar. Diğer yandan ise "günah", "hastalık", "suç" sarmalıyla sosyal hayattan kovulmalarına karşı bir tepki olarak, nasıl ki kadınlar, erkeklerin yaptığı her işi biz de yapabiliriz, kadın olmamız buna engel değil diye ortaya çıktılar aynı şekilde eşcinseller de, heteroseksüellerin yaptığı her işi biz de yapabiliriz diye talepte bulunabiliyorlar veya ne demek biz de zaten yapıyoruz diye hayatın her alanında olduğu gibi askeriyede de ortaya çıkabiliyorlar.
 
Türkiye’de ise askeriye en güçlü ve söz sahibi kurum olarak zaten kimseye fikir sormuyor ve işin en doğrusunu ben bilirim diye yoluna devam ediyor. Eşcinsel subaylar, askeri ceza kanununun 153. maddesine göre, gayri tabiî mukarenet, "doğal olmayan ilişki" nitelemesiyle işten atılıyorlar ve haklarını arayamıyorlar. Askeri psikiyatri hâlâ 1973’ten kalan ve dünyanın terk ettiği uygulamalarla, eşcinselliği, hastalık olarak görüyor.
 
Eşcinsel mücadele de tüm diğer sosyal mücadeleler gibi çok katmanlı ve çok kanallı yürüyebilir, yürümekte de zaten. Anti-militarist bir mücadeleye paralel, askeri psikiyatrinin damgalamasına karşı bir mücadele kanalı açılabileceği gibi eşcinsel subayların maruz kaldıkları cinsel yönelim ayrımcılığına karşı da çalışma hayatı üzerinden yasal ve sendikal talepler için de bir kanal açılabilir.
 
Yaşadığımız coğrafyada farklı cinsel yönelimlerin kamusal alanda kendini ifade edebilme ve örgütlenme düzey/olanakları ne durumda?
 
Türkiye’de eşcinsel realitesi ile gey-lezbiyen varoluşunun kendini kabul ettirmesi ve yavaş yavaş da olsa görünürlük kazanması henüz çeyrek yüzyılı bile bulmuş değil.
 
Sosyal-kültürel gerçeklik ile oryantalist efsane ve fantezilerin birbirine karıştığı saray hamam muhabbetleri ile Osmanlı! Cumhuriyet ile kurumsallaşan ve aslında Cumhuriyet öncesi, Osmanlı’nın son döneminde başlayan süreçle Türkiyeli eşcinseller için bir görünmezlik sürecine giriliyor. Eşcinsellik realitesi, bürokratik seçkinler arasından kovuluyor; sosyal, kamusal alanlarda telaffuz edilmemeye başlanıyor. Eşcinsel, günümüze kadar süren, suçu olmayan suçlu konumuna itiliyor. Görünmezlik ablukasıyla kuşatılan eşcinseller sosyal ve kültürel hayattan tümüyle dışlanıyorlar. Karanlık park köşelerine, kıyıda köşede kalmış bir iki hamama hapsedilen hayatlar, "ahlâksız", "hasta" ve "sapkın" diye damgalanıyor. Yüzünü Batı’ya dönmüş Türkiye’de, eşcinsellerin payına da bunlar düşüyor…
 
Tüm bu dönem boyunca, eşcinsellik, daha doğru bir anlatımla eşcinsel ilişki, sosyal-kültürel bir kıskaca alınıyor. Bu durum ikili bir tarzı şekillendiriyor. Eşcinsel birey, sosyal kültürel hayatını norm olan hetero hayata göre kuruyor/kurmak zorunda kalıyor, böylece adını koymadan gizlice eşcinsel ilişkilerini yaşıyor. Eşcinselim diye ortaya çıkmayıp, erkeklik ve/veya kadınlık kategorisinden beklenen davranışları yerine getirdiği sürece sosyal, ahlakî, dinî, siyasî kurumların şemsiyelerinin altında kolayca kendine bir yer bulabiliyor. Oyunu kurallarına göre oynayamadığı için veya riyakâr vicdanların topluca rahatlatılması için seçilen kurban niyetine, elbette köyün delisi misali her mahallenin bir “ibne”si olacaktır!
 
Derken 12 Eylül askeri darbesi ile Türkiye’de taşlar yerinden oynuyor. Tüm toplumsal kesimler gibi eşcinseller ve travestiler de büyük zulümlere maruz kalıyorlar. İkili oynayıp kendini gizleyemeyenler, kıyıya köşeye itilip zaten dışlanmış vaziyette olanlar metropollerden zorla sürülüyorlar. Buna paralel özellikle efemine erkek eşcinseller ile travestilere yönelik baskılar kısa sürede geri tepiyor. Ahlak polisinin, devlet televizyonunun ve diğer resmi kurumların eşcinsel ve travestilerin hayat alanlarındaki çemberi baskı, zulüm ve işkence ile daraltması, sorunun odaklaşmasına ve daha da görünür olmasına yol açıyor.
 
Yine askeri darbe ile sosyal kültürel ilişkiler değişikliğe uğruyor. Hâlihazırdaki örgütlenmeler ve bu örgütlenmelerin şekillendirdiği insan ilişkileri dönüşmek zorunda kalıyor. Daha önce sesi çıkmayanlar, söz hakkını kullanamayanlar, hâkim ilişkilerin kıyısında, gölgesinde kalanlar yeni sesler ve yeni açılımlar olarak sosyal hayatta bir bir ortaya çıkmaya başlıyorlar. Eşcinsel sesler de bunlardan biri olarak gün ışığına çıkıyor…
 
Kaos GL’nin son dönem aktiviteleri ve gündemleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Kaos GL, toplumsal muhalefetin hangi akımlarına, çizgilerine kendini yakın hissetmektedir?
 
Bugün hâlâ Türkiyeli eşcinsellerin büyük çoğunluğu için "out" olmak bir kâbus olma özelliğini sürdürse de, en önemlisi eşcinsel realitesinin görünürlüğünü gerçekleştirdik.
 
Eşcinsel dergileri, eşcinsel kültür merkezleri, eşcinsel sempozyumları ile…
1 Mayıslarda, savaş karşıtı mitinglerde dalgalanan gökkuşağı bayraklarımız ile…
 
Eşcinsellerin görünürlüğü şüphesiz ki eşcinsellerin yaşadıkları sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi sorunların da görünürlüğü anlamına gelmektedir.
 
Sorunların ortaya çıktığı alanlar Kaos GL’nin çalışma ve mücadele alanları oldu ve gündemimizi oluşturageldi. Eğitimde zorunlu heteroseksüellik politikaları ve gey-lezbiyen öğrencilerin yaşadığı sorunlar, aile, tutsak eşcinsellerin sorunları, askerlik, hukuk ve gey-lezbiyenlerin hakları, medya ve homofobik söylem, psikiyatrik-psikolojik uygulamalar, çalışma hayatında gey-lezbiyen işçilerin maruz kaldıkları homofobik tutum ve uygulamalar ile cinsel yönelim ayrımcılığı, cinsel sağlık alanından eşcinsellerin dışlanması gibi neredeyse hayatın her alanına yetişmeye çalışıyor Kaos GL. Çünkü eşcinseller her yerde ve hayatlarımız bir bütün; haliyle hakkımız olanı istiyoruz, hayatın her alanını istiyoruz…
 
On yıl önce devletin ana-çocuk sağlığı kurumundan kondom alıp fotokopi dergimizle dağıtırken bugün eşcinsel erkeklerin cinsel sağlığı alanında Sağlık Bakanlığı ile çalışabiliyoruz. On yıl önce eşcinselleri dönüştürmeye kalkmadan dinleyecek bir psikolog ararken bugün ruh sağlığı alanındaki homofobik tutum ve uygulamalara karşı psikolog, psikiyatr ve sosyal hizmet uzmanları ile birlikte ortak girişimler oluşturabiliyoruz.
 
Kaos GL, toplumsal muhalefet alanında, başından bu yana bağımsız bir gey-lezbiyen örgütlenmesinden ödün vermedi. Tabandan bir oluşum olarak kendini var etti ve bugün aynı zamanda dernekleşerek formel bir statü de kazandı.
 
Kaos GL kendi bağımsızlığından ödün vermeden 1 Mayıs meydanlarında olsun, savaş karşıtı mitinglerde olsun ulaşabildiği, yetişebildiği her yerde toplumsal muhalefetle yan yana durmaya çalıştı. Aslında bizlerin fethedeceği bir iktidar olmadığından her zaman sabırlı ve mülâyim olduk; şayet toplumsal muhalif kesimler kendi içlerindeki eşcinsellerin ortaya çıkmalarına ve kendilerini ifade etmelerine olanak verseler, tüm bu süreç telafi edilecektir. Oysa pek çok kesim olanak tanımak bir yana hâlâ eşcinselliği telaffuz etmekten bile kaçınıyor.
 
Liberalizmin sisteme eklemlediği ’gay’ kimliği, eşcinsel dinamiğini düzen dışı rolünden soyundurmanın aracı mıdır?
 
Bilinmelidir ki eşcinsel yönelimli insanlar, en az heteroseksüel insanlar kadar çeşitlilik gösterirler. Eşcinsel yönelim her tür dinsel, etnik, sosyokültürel, mesleki ve politik grupta birbirine yakın oranlarda görülür. Mesele şu ki, Jean Genet’nin de altını çizdiği gibi, "insan yalnızca eşcinsel olduğu için devrimci olmaz". Solcuların, Kürtlerin, Alevilerin, işçilerin, kadınların, gençlerin... arasından çıkabildiği gibi eşcinsellerin arasından da göze çarpmamak ve sistemin içinde erimek, böylece sistemi güçlendirmek isteyen eşcinseller de çıkabiliyor.
 
Mevcut sistemi aşma sürecinde şayet eşcinsellerin payına yeniden görünmezlik düşmeyecekse, haklar hiyerarşisi ile sesleri kısılıp, talepleri geri çevrilmeyecekse, şu ya da bu kimlik bırakalım sistemin olsun, o kimliklerin içine sığmayan yeterince gey ve lezbiyen her zaman olacaktır.
Beden/kimlik politikalarının statükoyu sarsmaktaki potansiyelleri nelerdir? Yapı sökümün bedenler üzerinden de yükseltilmesiyle bir çeşit kimliksiz bedensiz politik hat yaratılabilir mi?
 
Eşcinsellerin ve eşcinsel bedenin "homoseksüel" olarak dışardan tanımlanması, buna karşı gey kimliğin kurulması, ardından gey kimliğe getirilen queer eleştiri... Kimliklerin kategorik sınırlayıcılığı, cinsiyetsiz toplum, biseksüalite... Uzun hikâye! Kısaca özetleyebileceğimi sanmıyorum.
 
 
İlgili söyleşiler:
 
“Muhalefet homofobiyle yüzleşmeli”
 
“Anadolu’nun Son Tutsaklarıyız”
 
“Gey her zaman yoktu. Her zaman olan eşcinsellikti!”
 
Birbirimizi Güçlendirmek Hepimize İyi Geliyordu!
 
Siyahî Dergisinden Söyleşi
 
“Kaos GL Politikası, Mücadelesi ve Sorunları”
 
“Toplumdaki Krizlerden Eşcinseller Muaf Değil”

 


Etiketler:
nefret