26/06/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Polis, Gezi Parkı’na dalıp, orada inşa edilmeye başlanan hayali dağıtmaya kalkınca parktaki ağaçların, çiçeklerin, otların polenleri dalga dalga Türkiye’ye savruluyor.

Gezi ile başlayıp ülkeye yayılan isyan karşısında her geçen gün yalana dolanan ve zulmünü artıran muktedirin kibir yaldızları döküldükçe altından ne denli güçsüz ve çaresiz olduğu ortaya çıkıyor.

Bir insanın hissedebileceği en derin korkuyla malul olmuş durumda; güçsüzlük, çaresizlik.

Üstelik kendisini tam da en tepede ve en muktedir sandığı anda aldı darbeyi. Sözünün hakikati kurduğunu, ol demesiyle olunduğunu sanrılıyordu; kadirimutlaktı.

Karışmadığı konu, fikir beyan etmediği mesele, çözüm bulmadığı sorun yok gibi hissediyordu. O kadar biliyormuş gibi geliyordu ki hayatın nasıl yaşanması gerektiğini ve o kadar sinmişti ki çevresindekiler hiddetinden; değil kendisine karşı gelinmesi, sözünün üstüne söz söylenmesinin bile mümkün olmadığına inanmıştı.

O yüzden ‘çapulcu’ diye isyancıları küçümsedi, köpürerek. Anadolu halkının isyanlarına ‘bir avuç baldırıçıplak’ gözüyle bakanlardan mirastı dili. O ilk sabah Gezi’deki direniş çadırlarına sille tokat girdirdi polisini. Şimdi ahlaklarını yitirmiş, karakterlerini eritmiş medya ve strateji uzmanlarının ilk müdahale emrini veren kimdi, diye hedef saptırma çabalarına karşın herkes emri onun verdiğini biliyor. O’nun yapılsın dediği bir şeye yaptırmayız deme cüretini gösterenlerin tekme tokat parktan kovalanmasını isteyen, oydu elbet. Afrika gezisine giderken de hor görücü diliyle ben dönene kadar halledilir, edasında konuşmuştu.

Ama kof kibir, her an yırtılma riski olan o kadar ince bir zardır ki insan karakterinde, kendisini en güçlü hissettiği anda bile korku içten içe kemirir ruhunun kuytularını. Kibrinin ardına gizlediği güçsüzlük ve çaresizliğinin açığa çıkabileceği korkusu fokurdar durur. Korktukça zalimleşir muktedirler.

Gezi’den ülkeye yayılan isyan vuruldukça büyüyen, kırıldıkça gürleşip yayılan bir insanlık, ahlak ve cesaret ormanına dönüştükçe muktedirin korkusu inanmazlıkla örülmüş bir paniğe evrildi. Panik içinde güçlü olduğunu çevresine kanıtlamaya çalışırken, çevresinin ona tabiyetini de sorgular oldu. Afrika dönüşü gücünü satmaya çalışan bir işportacı gibi her mahallede toplama kalabalığa çığırtkanca haykırıp sığındı kalesine. Olmadı ama.

Ardından ne dediyse tersini yapmaya başladı. Bir yandan hiddetle haykırırken öte yandan kendi belirlediği isimlerle uzlaşma çabasına girişti. Hikmetinden sual olunmaz gücüyle ayağına getirdiklerine affedici olabileceğini fısıldadı. Beklentisi o denli akıldışıydı ki o ilk çağırdıklarının huzurundan ayrıldıktan sonra yapacakları açıklamalarla baldırıçıplakların dağılacağını sanrılıyordu.

Çapulcu ormanı bırakın dağılmayı onun affediciliğiyle dalga geçince kendi korkusuyla yüzleşiverdi. İkili oynayarak sıyrılmaya çalıştı korkusundan. Bir yandan aynasında gücünü görmeyi umduğu mitingleri duyururken, aynı anda isyanın gerçek temsilcilerini bir gece aniden çağırdı. Onları korkutabileceğini sanırken gelenler onu korkusuyla baş başa bıraktılar.

Cumartesi günü Sincan, onu hayal kırıklığına uğrattı. Tokat’tan Çorum’a kadar kaldırılan otobüslerle gelen toplama kitle bile meydanı dolduramadı. İnsan seli beklerken, ruhsuz, bıkmış, zorla getirildiği belli bir kuru kalabalığa seslenmek zorunda kaldı.

Cumartesi gecesi vahşeti muktedirin ürktüğünün kanıtıdır.

Korku, güçsüzlük ve çaresizliği alevlendirdikçe dünya tehditkâr bir düşmana, karanlık, vahşi bir ormana dönüşür. O vakit siner, pusar ve sanki kendisine bütün dünyanın düşman olduğunu, bir büyük komployla karşı karşıya olduğunu, herkesin onu yok etmeye çalıştığını sanrılamaya başlar.

En çok korkanın zalimliğinden çekinmek gerekir.

Muktedir güçsüzleşip çaresizleştikçe isyancılar hayali gerçek yapacak güce kavuşmaya başladılar.

Polis, Gezi Parkı’na dalıp, orada inşa edilmeye başlanan hayali dağıtmaya kalkınca parktaki ağaçların, çiçeklerin, otların polenleri dalga dalga Türkiye’ye savruluyor. Park biteviye şehrin rantla kirlenmiş sokaklarını, meydanlarını, binalarını, AVM’lerini sarmaya başladı. Özgür ve eşit bir dünya ormanı, şehirlerin üzerini örtmeye başladı.


Etiketler:
İstihdam