06/08/2018 | Yazar: Tunca Özlen

Gerçek şu ki heteroseksizm kendi heteroseksüelini yaratmaktadır.

LGBT hareketinin hızla bir eşiği aşarak topluma daha doğrudan seslenme imkânı bulduğu ve zirvesini Gezi Direnişi’nin temsil ettiği dönem kapanmış olmakla birlikte, etkileri sürüyor.

Her ne kadar LGBT örgütlenmeleri son yıllarda zayıflasa ve seyrelse de, toplumun belirli bir kesiminde yarattığı çarpıcı dönüşüm kendisini hissettiriyor.

Söz konusu dönüşümü muhalif haber mecralarının sosyal medya sayfalarında rahatlıkla gözlemlemek mümkün. LGBT’lerle alakalı haberlerin altına yazılan destekleyici okur yorumları, bunları yazanlardan daha geniş bir kesimin görüşlerini yansıtıyor.

LGBT’lere düşmanlık besleyen mutlak bir çoğunluğun var olduğunu tartışmak abesle iştigal etmek olur. Ancak bu yazının konusunu onlar oluşturmuyor.

Nefret söylemine tepki gösteren, evlilik eşitliğini destekleyen, herkesin “cinsel tercihine” saygı duyan, tüm bunları ilerici olmanın gereği sayan toplumsal kesimi en genel ifadeyle “solcu” olarak tanımlamak, sanırım çok da isabetsiz bir seçim olmaz.

Cinsel çeşitliliğin ve bundan doğan hakların tanınması mücadelesiyle daha ziyade son yıllarda tanışanlar, hem bu çetrefilli meseleyi kavramaya, hem de dillerini dönüştürmeye çalışıyorlar. Bu süreci, aynı zamanda insanın kendisini yeniden inşa etme sürecinin bir parçası olarak görmek gerekiyor.

Yeni bir dil tutturmaya çalışırken, çok temel bir takım hatalar yapılıyor. Örneğin “cinsel tercih” sözcüğü cinsel yönelimin yerine kullanılıyor. Oysa hepimizin bildiği gibi, cinsel yönelim bir tercih konusu değildir. Hiç kimse heteroseksüel, biseksüel veya eşcinsel olmayı tercih etmez.

Oldukça yaygın bir biçimde kullanılan “cinsel tercih” sözcüğünü sürç-i lisan olarak görebiliriz. Bundan daha vahim ve tehlikeli bir örnek olan “farklı cinsel kimlikler” sözcüğü üzerinde ise daha fazla durmamız gerekiyor.

Heteroseksüellik haricindeki tüm yönelimleri "farklı" olarak tanımlamak, heteroseksüelliğin "norm" kabul edildiğinin göstergesidir. Bir kimliği, onun karşısında konumlandırılan başka bir kimliği eksen alarak tanımlamak, aynı zamanda onu marjinalleştirmektir. Heteroseksüel kimliğin eksen alındığı bir düzlemde, eşcinsel ve biseksüel kimliklerin bahtına kaçınılmaz olarak “farklı” veya “anormal” olmak düşecektir.

Bu durum kavramsal karşılığını heteroseksizmde bulur.

Heteroseksizm, aksini beyan etmediği müddetçe, yaşayan herkesin, bu sefer beyana bile gerek olmaksızın heteroseksüel kabul edildiği bir sistemdir. Kimse heteroseksüel olarak açılmaz [1], zaten herkes öyledir. Sizin uğraşıp didinerek heteroseksüel olmadığınızı açıklamanız ve hatta bazı durumlarda kanıtlamanız gerekir.

Heteroseksüel kimlik normdur, gayrı-heteroseksüel kimlikler ise “farklılık”.

Oysa bambaşka bir düzlemde heteroseksüeller farklıdır, heteroseksüellik "farklı cinsel yönelim"dir. Antik Yunan’da erkek yurttaşlar için eşcinselliğin son derece “normal” olması gibi.

Modern zamanlardaysa, heteroseksüel kimlik taşıdığı "yapısal" ve "tarihsel" bir takım özellikleriyle büyük ölçüde kurgusaldır. Heteroseksüel kimlik tarihsel olarak inşa edilmiş, tek “doğal ve sağlıklı” cinsel yönelim olarak dikte ettirilmiş ve toplumsal norm haline getirilmiştir.

Bu yönüyle heteroseksüel kimlik, eşcinsel ve biseksüel kimliklerden gerçekten de çok farklıdır.

Eşcinsel ve biseksüel kimlikler, en azından hâlâ çok geniş bir coğrafyada, tanınmış toplumsal ilişkilerin bir parçası değildirler. Özellikle homofobinin kurumsallaşmaya başladığı 19. Yüzyıl’dan itibaren marjinalleştirilerek sitem dışına itilmişlerdir. [2]

Cinsel çeşitliliğin tanınmamış unsurları (geyler, lezbiyenler, biseksüeller, translar, kuirler…) bin bir bedel ödeyerek mücadele etmişler, bu görünmezlik perdesini indirmişlerdir. On yıllardır süren kavga, “farklı cinsel yönelim” olarak değil ismiyle cismiyle anılmak için verilmiştir.

Bu mücadele aynı zamanda, cinsel kimlikler tanımlanırken heteroseksüel kimlik eksen alınmasın diye verilmiştir. 1960’lara damgasını vuran Cinsel Devrim göstermiştir ki, insanların ezici çoğunluğu cinsel yönelimler skalasının iki ucunda (tamamen heteroseksüel olmak veya tamamen eşcinsel olmak) kutuplaşmamış, aksine bu iki uç arasında kalan geniş bölüme serpiştirilmiştir. [3] Cinsel tabuların ve yasakların etkisini yitirdiği toplumlarda, bu iki kutba sıkıştırılmayı reddeden insanların sayısı hızla çoğalmaktadır.

Gerçek şu ki heteroseksizm kendi heteroseksüelini yaratmaktadır.

Heteroseksüel olmanın karşı cinsel duygusal ve erotik çekim hissetmekle bağı oldukça zayıflamış, daha ziyade mevcut toplumsal cinsiyet rollerini yerine getirmenin “doğal” bir uzantısı olarak toplumsal bir karakter kazanmıştır. Heteroseksüel kimlik, ikili cinsiyet rejimi üzerinde inşa edilmiş, çimentosu heteroseksizm olan bir toplumsal kimliktir.

Heteroseksüel kimlik, cinsel çeşitliliğin inkârı anlamına geldiği ölçüde insanlığın giderek daralan bir kümesi tarafından benimsenecektir.

Heteroseksüel kimlik, mevcut erkeklik ve kadınlık normlarına yaslandığı ölçüde, giderek güçlenen feminist ve kuir hareketlerin yapıbozumcu müdahalelere daha fazla maruz kalacaktır.

Heteroseksüel kimlik, kendisini senelerce bu kimlik üzerinden tanımlamak zorunda kalmış milyonlarca eşcinselin ve biseksüelin açılmaları sayesinde giderek köşeye sıkışmaktadır.

Heteroseksüel kimlik, kâğıttan kaplandır. [4]

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

[1] İngilizce’de “come out of the closet” denilen, dilimizde “dolaptan çıkmak” veya açılmak olarak ifade edilen cinsel kimliğin açıklanması eylemi.

[2] Orta Çağ’da karşımıza çıkan sodomizm yasağı, üremeye yönelik olmayan tüm cinsel ilişkileri kapsar ve yalnızca eşcinsellere yönelik nefretle açıklanamaz. Modern anlamıyla homofobinin ortaya çıkışı, 19 Yüzyıl’ın ortalarından itibaren belirmeye başlayan modern eşcinsel kimliğinin tarih sahnesine çıkmasını izler.

[3] Bu konuya daha önce değinmiştim: “Herkes aslında biseksüel midir?”

[4] Mao Zedong, 1956 yılında ABD’li gazeteci Anna Louise Strong ile yaptığı röportajda ABD emperyalizmini tanımlamak için "Kâğıttan kaplan" terimini kullanmıştır. Burada kast edilen, yenilmezlik görüntüsünün arkasında yatan zayıflık ve çöküşe mahkûm yapıdır.


Etiketler:
nefret