22/07/2013 | Yazar: Ozan Uğur

Ne diyeyim, nasıl başlayayım ben şimdi yazıma. Bu dünyaya nasıl bir küfür edeyim ki içim soğusun A.Y. ve R.Ç. ve Dora ve ismini bilmediklerim…

Ne diyeyim, nasıl başlayayım ben şimdi yazıma. Bu dünyaya nasıl bir küfür edeyim ki içim soğusun A.Y. ve R.Ç. ve Dora ve ismini bilmediklerim…

Evet, adını ilk böyle duydum. A.Y. nerden bilebilirdim ki senin ismin benim hayatımı değiştirecek… Acı bir olayla tanıdım ben gökkuşağını. Gökkuşağının altında durmayı senin aramızdan ayrılmanla öğrendim. O zaman böyle çıkmıştı ismin gazetede Ahmet. Seni hiç tanıyamadım demeyeceğim. Seni öyle güzel tanıdım ki ben. Dokunmadan, dinlemeden hissettim seni… Kendimi buldum ama bulurken öldürülmekten korktum… Ahmet nasılsın şimdi? Ne hissediyorsun merak ediyorum. Böyle mi olacaktı karşılaşmamız. Ethem’in gözlerinde mi görecektim ben seni. Ethem’in adını duymuşsundur. Arkadaşlar senden izinsiz senin “paçavralarından” gömlek eylediler Ethem’e. O da öldürüldü. Onu da gencecik yaşında buldu bu lanet olası şey. Ama babası değildi onu vuran. Onu, Ali İsmail’i, Mehmet’i, Abdullah’ı ve Mustafa’yı ve de diğerlerini aynı şey öldürdü. Tahammülsüzlük. Ailen sana tahammül edemedi devlet onlara, bir başkası Dora’ya. Onu da duydun mu Ahmet? Dora, hayatına yeni bir bedende yeniden yaşam vermeye çalışırken yaşam hakkı elinden alınan kadın. Daha niceleri ayrıldı sen gittikten sonra aramızdan. İsmini duymadığımız bilmediğimiz niceleri. Biliyor musun Ahmet, seni dokunmadan tanıdım, görmeden… Ama keşke görebilseydim seni. Keşke gözlerine bakabilseydim. Diğerleri gibi “biz de Ahmet’le şunu yapmıştık şurada” diyebilseydim hatta birlikte anlatsaydık tüm bunları. İkimiz de gülerek katıla katıla.

Roşin’i de duydun mu Ahmet? O daha çocuk, Amed’li bir çocuk. Savaşın içine doğmuş bir çocuk. Ne çocuk olabildi savaştan, ne büyüyebildi ölümlerden. Davasına gittim. Annesi, nasıl bir anneydi o öyle. Nasıl bir yalanla, nasıl bir nefretle dolmuştu ki içi. Onu da babası vurmuş hem de iki amcasıyla birlikte. Ona da yaşam hakkı tanımamışlar. Farklı diye. R.Ç. diye duymuştum Roşin’in ismini ilk. Tıpkı seni A.Y. diye tanıdığım gibi. Nasıl olur demiştim, nasıl kıyılır bu çocuklara. Hele sana Ahmet! Gözlerin fotoğraflarda bile bir ışıktır saçıp duruyor. Sanki böyle her an bi’ yerlerden çıkıp geleceksin de “ben ölmedim ki” diyeceksin gibi. Aslında Gezi’de ve Onur yürüyüşlerinde sonra her duruşmanda sonra her 15 Temmuz’da bir yerlerden zaten çıkıp geliyorsun be Ahmet, hakkını yemeyelim. “Ahmet Yıldız nerede?” diye diye bağırıyor birisi, sonra birden onlarca, yüzlerce, binlerce ağız “burada” diyor. Ahmet burada hiçbir yere gitmedi gitmeyecek katillerinden intikamını soracak diyor. Sonra bu yıl bir de “Roşîn Çîçek ku dere yî?” diye sordu birisi ve yine yüzlerce kişi “li virê” dedi hep bir ağızdan. Bir baktık çevremize onlarca yüzlerce binlerce Roşîn var, sen varsın be Ahmet!

Bu dava böyle bitmez Ahmet merak etme! Ne Roşîn’in ne senin davan biter ne de nefretin aramızdan aldığı diğerlerinin davası. Cezasını çekecek herkes. Umudumuz öyle. Sizi geri getiremesek bile sizi yaşayanların hayatında bulacağız Ahmet. Bundan sonra öldürülmeyeceklerin hayatında…


Etiketler:
nefret