07/09/2012 | Yazar: Okan Türkanıl

Erkek veya kadın olmanın biyolojik ve toplumsal temelleri üzerine hiç düşündünüz mü? "Sosyoloji" kitabının yazarı Anthony Giddens’ın "Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik" makalesi bu soruya yanıt arıyor.

Erkek veya kadın olmanın biyolojik ve toplumsal temelleri üzerine hiç düşündünüz mü? "Sosyoloji" kitabının yazarı Anthony Giddens’ın "Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik" makalesi bu soruya yanıt arıyor.
 
Giddens makalesinde toplumsal cinsiyetin kökenini açıklamaya çalışan üç yaklaşıma yer veriyor. İlk olarak erkeklerle kadınlar arasındaki davranış farklılıklarının biyolojik bir temeli olduğunu savunanların fikirlerini ele almaktadır. Ardından başlıca önemi toplumsallaşmaya ve toplumsal cinsiyet rollerinin öğrenilmesine veren kuramlar, son olarak gerek toplumsal cinsiyetin gerekse cinsiyetin hiçbir biyolojik temeli olmadığını savunan kuramlar üzerinde durulmuştur. 
 
Aşağıda Giddens’ı toplumsal cinsiyet başlığında irdelediği üç yaklaşıma dair düşüncelerine yer verilmiştir. [1]
 
Toplumsal cinsiyet ve biyoloji: doğal fark
Kadınlar ile erkeklerin davranışlarındaki farklar ne ölçüde toplumsal cinsiyetin değil de cinsiyetin sonucudur? Bazı yazarlar, insan biyolojisinin -hormonlardan kromozomlara, beynin büyüklüğünden genetiğe uzanan- çeşitli yönlerinin, erkekler ile kadınlar arasındaki doğuştan gelen davranış farklarından sorumlu olduğunu düşünmektedir. Örneğin, hemen hemen tüm kültürlerde kadınlardan çok erkeklerin avcılık ve savaşla uğraşması olgusuna dikkat çekerler ve erkeklerin kadınlarda bulunmayan biyolojik temelli saldırganlık eğilimleri olduğunu ileri sürerler. Bu fikre karşı çıkanlar, bir özelliğin az çok evrensel olmasının, onun biyolojik kökenli olduğu anlamına gelmediğini, kültürel etkenlerin rolünün de göz önüne alınması gerektiğini söylemektedirler. Bireylerin doğuştan gelen bir tür eğilime uyduğuna ilişkin kuramlar, insan davranışının biçimlenmesinde toplumsal etkileşimin oynadığı yaşamsal rolü gözardı eder.
 
Toplumsal cinsiyetin toplumsallaşması
Toplumsal cinsiyet farklarının kökenini anlamak için izlenebilecek bir başka yol da toplumsal cinsiyetin toplumsallaşmasının, yani aile, medya gibi toplumsal aracıların yardımıyla toplumsal cinsiyet rollerinin öğrenilmesinin incelenmesidir. Bu yaklaşım, biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasında bir ayrım yapar, bebekler bunlardan birincisiyle doğar, ikincisiniyse geliştirirler. Toplumsal cinsiyet farklılıkları biyolojik olarak belirlenmez, kültürel olarak oluşturulur. Örneğin, küçük bir erkek çocuğunun davranışı olumlu bir yaptırımla karşılanabilir ("Sen ne kadar cesur bir çocuksun böyle!") ya da olumsuz bir yaptırıma uğrayabilir ("Oğlanlar bebeklerle oynamaz!"). Bu olumlu ve olumsuz pekiştirmeler, erkek ve kız çocuklarının, kendilerinden beklenen cinsiyet rollerini öğrenip bunlara uymalarına yardımcı olur.
 
Toplumsal cinsiyetin toplumsallaşması açıkça çok güçlüdür; buna meydan okumak rahatsız edici olabilir. Toplumsal cinsiyet bir kez "saptandıktan" sonra, toplum, bireylerden "kadın" ve "erkek" gibi eylemelerini bekler. Bu beklentilerin doyurulduğu ve yeniden üretildiği yerse günlük yaşamdaki uygulamalardır.
 
Cinsiyetin ve toplumsal cinsiyetin toplumsal olarak oluşturulması
Bazı sosyologlar, cinsiyeti biyolojik olarak belirlenen, toplumsal cinsiyeti ise kültürel olarak öğrenilen şeyler diye görmek yerine hem cinsiyeti hem de toplumsal cinsiyeti toplumsal olarak oluşturulan ürünler diye ele almamız gerektiğini ileri sürmektedirler.   Toplumsal cinsiyetin, değişmez bir "özü" olmayan, tümüyle toplumsal bir yaratı olmasının yanı sıra insan bedeni de onu çeşitli yollarla biçimlendirip değiştiren toplumsal güçlerle karşı karşıyadır. 
 
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bakışlar
Toplumsal cinsiyet, bireylerle toplulukların karşılaştığı fırsatlar ile yaşam olanaklarının türünü yapılandırmada can alıcı bir etkendir; evden devlete kadar tüm toplumsal kurumlarda oynanan rolleri çok büyük ölçüde etkiler. Erkekler ile kadınların rolleri toplumdan topluma değişmekle birlikte, kadınların erkeklerden daha güçlü olduğu bilinen bir toplum örneği de yoktur. Erkeklerin rollerine genel olarak kadınların rollerinden daha fazla değer verilir ve bunlar daha fazla ödüllendirilir. Neredeyse tüm toplumlarda kadınların birincil sorumluluğu çocuk bakımı ve ev işleriyken, erkekler geleneksel olarak ailenin geçimini sağlamaktan sorumludur. Cinsiyetler arasında hüküm süren bu iş bölümü, erkekler ile kadınların güç, saygınlık ve zenginlik bakımından eşit olmayan konumlar edinmelerine yol açmıştır.
 
Sonuç yerine
Yukarıda bahsedilen üç yaklaşımın ortak yönlerini ve farklılıklarını özetlemek faydalı olacaktır. Birinci ve ikinci yaklaşımın benzerliği, biyolojik cinsiyet farklılığının doğal olduğunu savunmalarıdır. Ayrıştıkları nokta ise, toplumsal cinsiyetin kökenine dairdir. İlk yaklaşım toplumsal cinsiyetin doğal, ikinci yaklaşım yapısal olduğunu savunur. Üçüncü yaklaşım ise hem biyolojik hem de toplumsal cinsiyetin yapısal olduğunu savunması ile diğerlerinden ayrışmaktadır. Üç yaklaşımın muhasebesi yapıldığında, toplumsal cinsiyetin de, onun "doğal" zemini olarak gösterilmeye çalışılan biyolojik cinsiyetin de, insanlık tarihi boyunca inşa edilen olgular olduğu söylenebilir.
 
 
[1] Anthony Giddens, Sosyoloji, Kırmızı Yayınları.

Etiketler:
İstihdam