28/05/2013 | Yazar: Tunca Özlen

Şehir merkezinden kısmen uzakta, çok da ‘görünür’ olmayan bir toplanma alanından Sakarya’ya yürüyen kitle, adeta LGBT kimliğinin ‘dolaptan çıkmasını’ sembolize ediyor.

19 Mayıs günü gerçekleşen Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş’e, Gökkuşağının Kızılı olarak üçüncü kez katıldık. Artık gelenekselleştiğini söyleyebileceğimiz yürüyüş, Ankara’da kampüsler haricindeki kamusal alanlarda yapılan yegâne LGBT yürüyüşü olması bakımından önem taşıyor. Şehir merkezinden kısmen uzakta, çok da “görünür” olmayan bir toplanma alanından Sakarya’ya yürüyen kitle, adeta LGBT kimliğinin “dolaptan çıkmasını” sembolize ediyor.
 
Her sene Homofobi Karşıtı Buluşma’nın (HBK) son günü yapılan yürüyüş, İstanbul’daki Onur Yürüyüşü’ne bir alternatif oluşturmaktan çok, LGBT hareketinin yerelleşmesini simgeliyor. Bana sorarsanız daha Ankaralı, yani daha politik bir atmosferde geçen yürüyüşün, Onur Yürüyüşü’yle kıyaslandığı bazı artı ve eksileri var. Her şeyden önce Ankara’daki yürüyüşe Onur Yürüyüşü’nün aksine kakofoni hâkim değil. Görünürlüğü yaygınlaştırmanın yanı sıra, kamuoyu oluşturmak gibi bir amacı da olan kitlenin ne dediği, neyi talep ettiği çok daha anlaşılır. Hareketin çıkmazları arasında yer alan “çeşitlilik” vurgusu, kitlenin sloganları tek bir ağızdan haykırmasına engel teşkil etmiyor. Yürüyüş, kimliklerin podyumda boy gösterdiği bir alana dönüşmediği, ortak taleplerin dile getirilmesine vesile olabildiği ölçüde politikleşiyor.
 
Diğer taraftan, Onur Yürüyüşü’nde kendisini hissettiren “LGBT’lerin birlik, mücadele ve dayanışma günü” duygusu Ankara’da o kadar etkili değil. Ankara, İstanbul’un son birkaç yılda yakaladığı kitleselliğin hâlâ çok gerisinde ve kısa vadede benzer bir ivme yakalayacağına dair güçlü veriler yok. İstanbul, üretim ilişkilerinin getirdiği çelişkilerin yoğunlaştığı bir merkez olması itibariyle, sadece nüfus üstünlüğüyle açıklanamayacak ölçüde mücadelelerin keskinleştiği ve kitleselleştiği bir şehir. Bu bağlamda, Onur Yürüyüşü’nün diğer toplumsal muhalefet odakları ile ilişkilenmesine, örneğin güvencesiz çalışma veya kentsel dönüşüm gibi başlıkları kapsayarak düzenlenmesine çok daha müsait bir zemin var.
 
“Eşitlik Yoksa Barış Da Yok!” 
“LGBT’lere yönelik ilan edilmemiş savaşa da son” ana pankartıyla yapılan yürüyüşte, iki eğilim kendisini hissettirdi. “Kürtlerle yapılan barış, LGBT’leri de kapsamalı” şeklinde özetlenebilecek talep ve taşınan bazı dövizlerde Tayyip Erdoğan’a 2002’deki sözlerinin hatırlatılması birbirini bütünlüyordu. AKP’nin “Kürt barışının” muhafazakâr, piyasacı ve militarist karakterini görmeyi ısrarla reddeden, Erdoğan ve şürekâsının fütursuzca sergiledikleri LGBT düşmanlığının[1] teşhirini merkeze almak yerine AKP’yi insan hakları söylemi üzerinden sıkıştırmayı seçen eğilime karşın yürüyüş boyunca ayrımcılığa gösterilen öfke AKP’ye odaklandı.
 
Gökkuşağının Kızılı üçüncü kez katıldığı yürüyüşte “Eşit Yurttaşlık Sosyalizmde!” pankartı ile yer aldı. Toplanma yerinde olabildiğince çok kişiye “10 Soruda Gökkuşağının Kızılı” broşüründen dağıtmaya çalıştık. LGBT yürüyüşlerinde yer almaya başlamamızın üzerinden iki yıl geçmiş olmasına karşın, hâlâ kendimizi tanıtma ihtiyacımız yakıcılığını koruyor. Kızıl gökkuşağı bayraklarımız ve dövizlerimizle birlikte, yürüyüşün dinamik unsurlarından biriydik. “LGBT’ler AKP Anayasasına Sığmaz”, “Eşit Yurttaşlık Sosyalizmde”, “Gerici, Faşist, Homofobik AKP” ve “Eşitlik Yoksa Barış da Yok” yazılı dövizlerimiz hem politik, hem de görsel açıdan yürüyüşün içeriğine olumlu bir katkıda bulundu. “Devlet Susar Umut Söyler” dövizimiz ise, yaklaşık 3 aydır özgürlüğünden yoksun bir halde yaşayan Umut Söyler’e dair yürüyüşteki tek simgeydi.
 
Yürüyüşe ilk kez katıldığımız 2011’de 7, geçtiğimiz yıl ise 15 kişi olduğumuzu göz önüne alırsak, her sene ikiye katlama kuralını bozmadığımızı, 30 kişiyle yürüyüşteki yerimizi aldığımızı mutlulukla söyleyebiliyorum. “Gökkuşağında kızıl da var. LGBT mücadelesinde biz sosyalistler de varız” demiştik; sözümüzün doğrulandığını, siyasetimizin güçlendiğini görüyoruz. AKP karşıtlığı ve sosyalizm vurgusu eksenine oturttuğumuz söylemimiz, güncel siyaset ile kurtuluş problematiği arasında kurulan bağın somut çıktısı olarak önümüzü açıyor. Sözümüz karşılık buldukça, LGBT hareketinin temel bileşenlerinden biri olmaya her geçen gün daha da yaklaşıyoruz. Sosyalizm ile LGBT kurtuluşçuluğu arasındaki kesişim alanının temsiliyetini elde etmek için verdiğimiz emek, karşılığını bulmaya başlıyor.
 
Şimdi önümüzde 30 Haziran günü İstanbul’da gerçekleşecek Onur Yürüyüşü var. Ülkeyi hızla teokratik bir diktatörlüğe sürükleyen AKP’nin İstikal’de uygulamaya koyduğu yürüyüş yasağını fiilî durum yaratarak boşa düşürmek, LGBT hareketinin boynunun borcu. Geçen yılki yürüyüşün ardından, “Onur Yürüyüşü’ne eylemin kitleselleştiği, hareketin yükseldiği bir dönemde ilk kez katıldık. Ezilenlerin kötü gün dostu olduğumuzu, önümüze barikatlar kurulduğunda da göstereceğiz[2]” demiştik. Öngörümüzün bu kadar çabuk doğrulacağını beklemiyorduk ancak yükselen LGBT görünürlüğü ile gericiliğin karşı karşıya geleceği an için biz çoktan hazırız.
 

[1] AKP’li Ahmet İyimaya’nın “eşcinsellik bozulmadır” açıklaması: http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/05/21/anayasa-komisyonu-escinselligi-tartisti

[2] Onur Yürüyüşü İzlenimleri: http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=11809 


Etiketler:
İstihdam