03/10/2013 | Yazar: Gözde Demirbilek

doğru söyle manisa kavşağı bizi sevmiyor musun? sen söyle forum bornova az mı öpüştük merdivenlerinde?

dün ege üniversitesi’nin LeGeBiT’in öğrenci kulübü olmasını "kampüs ve çevresinin hazır olmaması" sebebiyle reddedişine binaen -sanırım burada manisa kavşağından bahsediyor yetkili kişiler, doğru söyle manisa kavşağı bizi sevmiyor musun? sen söyle forum bornova az mı öpüştük merdivenlerinde?- yaptığımız basın açıklaması ve yürüyüşün ardından içinde ibnelerin olduğu her eylemdeki gibi neşeli görüntüler meydana geldi. mesela dövizleri çantaları bırakıp bi ara felaket oynadık. "bandırma’da büyüdüm arkadaşım ben!" nidalarıyla oynadım misal ben. kendimize geldiğimizde terimiz sırtımızda rüzgarla mükemmel kuruduğundan bu sabah "her yanım kırılıyo" diyerek uyandım. 
 
tabi ki sesimi kimse duymadı. ev arkadaşım çoktan okuluna gitmişti bu sırada ben de annemle neden bu kadar çok anlaşamadığımızı (ceren’in aile dışında hayat var yazısını okuduktan 15 dakika sonra telefonda annemle müthiş tartışmamız, doğanın mı evrenin mi bilmiyorum bana bir lütfu) düşündüm. bir yerde bir şeyler oturmuyor oturtamıyorum. yani olmuyor, olmuyor istesem de. alçakgönüllü olamayacağım bu konuda, bazen "sorun bende değil sende" demek istiyorum da yutuyorum. aramızdaki ilişkinin sağlamlığı şu günlerde tartışılmayacak kadar sallantıda. bir annenin çocuğunu normlara dayanarak görmezden gelmesi -reddetse bi nebze- sabrın doruklarını da zorlayan bir psikolojiye sokuyor. görmezden gelmek, gençlik hevesi olduğuna inanmak, geçmesini beklemek reddetmekten daha aşağılayıcı bi davranış ve anne-çocuk ilişkisinden geçtim gençlik hevesi gibi  bir algı kim tarafından kime yapılırsa yapılsın oldukça ağır. bu sebeple sümüklerimi çeke çeke yatağın içinde bunu düşünürken bi kalkındım, sultoş’un odasına girdim ve o harika görüntüyle karşılaştım.
 
of müthiş değil mi ya? özellikle her sümüklü insanın görmesi gereken bi görüntü. 
 
sonra mutfağa girdim, muazzam bir dağınıklık ile karşılaştım. tüplerle beslenmek istiyorum artık. illa gıdaları serumla mı alalım? neyse pilav kalmış biraz, ne olmuş hasta ve yalnızsak hayallerimizi satmadık ya! diyerek onu yayla çorbasına giden bir yola uğurladım. çünkü artan pilavdan yapılan yayla çorbası onurumuzdur. bu evin toparlanması gerek diye düşünürken panodaki elektrik faturası ciğer dağladı. hahaha (hikmet benol’a sevgiler) kelimeler albayım, bazı elektrik faturalarını ödeyemiyor!
 
dün döviz taşırken yaptığım sandığım kaslarım bugün et kesmesine dönüşünce özgüvenim tavan yaptı. böbreklerimden birini kaça okuturum? ya da dalağımı? en olmadı beynimden feragat edebilirim. "kadından (bayandan değil) az kullanılmış, kullanılırsa çok işe yarayabilir. önceki sahibi fazla kullanmadığı için özelliklerinden de pek haberdar değil. ama az kullanılmış, inanın yani. ooo pasparlak." 
 
bu arada bizi yine pakete almayıp paketlemişler sanırım, off harika ya. bu devlet beni ötekileştire ötekileştire iyice özel hissettirmeye başladı. konunun bu kadar dışında kalabilirdik ancak. canım benim sen buna demokratikleşme paketi demişsin ama burda biz yokuz? ha tamam siz yine kendi aranızda.. tamam tamam. anladık biz.
ha, evdeyim hastayım ve über yalnızım diye fiber üretkenliğimden kaybettim sanıyorsanız yanılıyorsunuz. çünkü elde böğürtlen kokusu bırakan ve içerken hafif, rahatsız etmeyecek bazda aromalı sigara ürettim bugün kendime. geçen hafta meyve çayı depresyonlarındaydım, yazdım da. kalan meyve çaylarını neden tütüne katmayayım ki diye düşündüm. hafiften nargile havası yaratmıyor değil, kesinlikle denenmesi gereken bir şey. fakat ben kuru haliyle denedim. bir de kullanıp kurutup denemek lazım. etkisini daha fazla o zaman gösterir. tütün kullananlara duyurulur, sevdiğiniz meyve çaylarıyla tütünlerinizi harmanlayın bazı bazı!
 
ve patiğin içine çorap giyip ayaklarını beş kilo yapanlar şüphesiz ki bizdendir.    

Etiketler:
İstihdam