03/09/2012 | Yazar: Emre Korlu

Işıklar söndürüldüğünde uyuyamaz Hêvî. Hep bir aydınlık bekler; tıpkı buradaki insanların,bu topraklarda tek bir umut için bekleyişleri gibi…

Işıklar söndürüldüğünde uyuyamaz Hêvî. Hep bir aydınlık bekler; tıpkı buradaki insanların,bu topraklarda tek bir umut için bekleyişleri gibi…
 
Kimse Hêvî’nin kusursuz olduğunu söylemiyor. Evet, sağ yanağındaki benin tek kusur olduğunu söyleyen Avjin abla dışında. O da bunu bize söylerken bizimle dalga geçtiğini kimseden saklamayacak kadar cömert…
Amed’in kadınları tandır ekmekleriyle hamura nasıl şekil veriyorlarsa, bu topraklara ve insanlarına da öyle şekil veriyorlar.
***
Hêvî, en çok toprakların kokusunu seviyor. Bir de uğruna yaşadığı coğrafyayı bırakıp, buralara kadar geldiği Badil’i.
Eşcinsel Hêvî. Güzel Hêvî . Babasının tüfeğinin namlusunun alnında hissettirdiği o ürpertici soğuğu hiç unutamıyor. Mavi çantasına sığdırabildiği dünyasıyla, kırmızı çarşaflı yatağında Badil’le uyuyor. Amed’in sıcağı, yüzünü kollarını içini yakıyor bazen…
Badil, alıyor sıcaklığını yorgunluğunu…
Ermeni,Yahudi,arap,kürt,Süryani çocukların yüzlerindeki gelecek korkusunu görebiliyor. Burada herkes korkuyor.
***
Mezopotamya’nın tarihine gizlenmiş evlerden birinde topluyor arkadaşlarını. 6 kişiler fazla değil…
“Eşcinsel olmak gizlenmeyi gerektirmiyor” diyor. İnancı yüzünde bir güneş yanığı…
Kim inanır Hêvî’ye, o başka şehrin başka kültürün iklimi…
 
“Kara Amid” eskilerde kaldı diyor, artık siyahı unutmalı! Böyle saklanmaya devam edersek öleceğiz. 
Başlarda kimse dinlemiyor Hêvî ’yi, sonra küçük bir azınlık büyüdükçe büyüyor ve gerisi koca bir insan topluluğu…
Malabadi köprüsünden geçip şarkılar mırıldanıyorlar. Badil, en çok akşamları seviyor bu köprüyü. Badil, en çok Hêvî’yi akşamda seviyor.
***
Ela gözleri, Hasan Paşa hanında dolanıp duruyor. Bu Amed’e alışamamak değil, burada ağlayan arkadaşlarının sesini daha iyi duyabiliyor.
İki yıl önce diyor Badil, bir sevişme sonrası hatırında kalan bir cinayeti hatırlıyor; hatırlamak istemezcesine. Bu hanın ortasında vurdular Dilnaz’ı. Sırf Transseksüeldi diye. Amcaları namuslarına dokunan o manzarayı Dilnaz’ın gözlerinde öldürdüler;gözlerimin önünde.
 
Dicle nehrinde, Hêvî. Nehirden intihar eden
Çetin, Dilnaz’ın sevgilisi…
Badil’in elini bırakıyor aniden. Yetişemiyor. Kurtaramıyor Çetini.
***
Musluktan su içen arkadaşlarının, suyu boğazlarından geçirdiğindeki yutkunma hissine bakıyor.
 
Artık ölüm yok!
 
Mırıldanıyor sadece. Gizliden gizliye ulaşıyor gizliliğe mahkûm edilmiş arkadaşlarına…
Çetin’leri Dilnaz’ları kurtarmanın peşinde, Malabadi köprüsünü aşıyor. Koşuyor Hêvî . Badil’in verdiği mücadeleye barışçı oluyor.
***
27. sokakta toplanıyorlar. Hêvî metinleri Badil’in dizlerinin üzerinde yazıyor. Ağaca duyulan özlem gibi özlüyor geldiği yeri ve annesini.
Lakin, arkadaşlarını akrep gibi sokan  töre düşkünlerine karşı tetikte kalmayı tercih ediyor. Badil’i bırakmayı göze alamayacak kadar ona aşık, yedi renk giyiniyor.
 
On’lar oluyorlar kısa bir sürede…
Metinler Badil’in dizlerinde yazılıyor. Çocuk gelinlerin sesleri ağıtlar yakıyor her ölümün ardından.
 
Hêvî, oturduğu yerde ağlıyor diz çökerek dağlıyor yüreğini. Buradaki her türkü bir ayrılığı anlatıyor.
Gökkuşağı bayrağı sırtında, önde yürüyor, en önde…
***
Burası Amed, kadınların hasır bilezikleri kollarına taktıkları yer.
Avjin, sessizce duruyor; evlerin damlarına çıkmış çocuklara bakıyor. İçlerinden bazılarının eşcinsel olduğuna emin…
Daha düne kadar sessiz sedasız odasında oturup kendi kendine ninniler mırıldanan yeğenini, bugün toprağa verdiler. Avucunun içindeki mektuba defalar baktı; bir daha bakmaya dayanamıyor.
Susmaya dayanamıyor Avjin. Hêvî ’nin oradaki ablası Avjin.
 
“Avjin xaltî,
 
Kendi sırrımı daha fazla tutamadım. Söyle Hêvî ’ye çeksin fotoğraflarımızı…”

Etiketler:
İstihdam