12/06/2012 | Yazar: Hande Çayır

Bir ibne, sevgilisini aldattı. Aldatılan yıllanmış dostum… Üçüncü kişi, eski sevgilisiymiş.

Bir ibne, sevgilisini aldattı. Aldatılan yıllanmış dostum… Üçüncü kişi, eski sevgilisiymiş.
 
İkisini de öptüm, dinledim. İyileşmeye çalışıyorlardı.
 
Gece bitmeden dansa gidecektik. Ayvalık tostu istedi biri. Durduk.
 
Aldatan ibne, “Beni yargılayamazsın!” diye bağırarak çıldırdı. Elindeki ketçaplı, patatesli ekmeği sevgilisinin üstünde paraladı. Koştu. Uzaklaştı.
 
İçim cız etti. Yıllanmış şarabım masada kaldı. Kalktım sakince. Toplumun en küçük yapı-bozumunda öğrendiğim gibi… Kocasının aşağılamalarına rağmen çocuklarına “Babanız o sizin yavrum…” diyen kadının sinirinin akmaması gibi… Peçete aldım. Yavaş yavaş sildim patatesleri… Durdu. Ayağını sallayarak…
 
Tam o an, yan masadaki bıçkın delikanlının gözü döndü. Yanında şaşkın kadınlar vardı. Şov yaparcasına bedeni patateslenmiş, ruhu acımış ibneye doğru yürüdü.
 
Ona ne? Kabadayılık mastürbasyonundan bize ne?
 

Fısıldadım:
 
-          Ne yapmak istersin?
-          Gitmek istiyorum ama arkadaki adamdan korkuyorum.
-          Korkma, kendini bilmezin biri o. Yanındaki kadınları bu yolla etkileyebileceğini düşünen bir zavallı. Bir şey olmayacak.
 
Yürüdük. Yolda ağladı. Patatesli olduğu için istediğim kadar dokunamadım. (Bu titizlik durumunu halletsem iyi olacak!) Çok ağladı. Şu an, ayağa kalkan o mikroba neden bir şey demediğim için kendimi yiyip duruyorum.
 
-          Neden korktun?
-          Yumruğu vardı!
-          Nesi?
-          Yumruğu…
 
Empati kurmaya çalışmak, dönüp belki kendi hayatına bakmak yerine; bu ibne halli, biraz şehvetli, biraz şiddetli tartışmaya püskürmeyi tercih etti. Belki yaza yaza, içimden-dışımdan tekrar ede ede, ara sıra savurduğum refleks cümlelerimi geliştireceğim. Üstüne yürüyebileceğim. İnandıklarım uğruna…
 
-          Hak ettiklerimi yaşıyorum. Buymuş hak ettiğim.
-          Öyle değil.
-          Nasıl?
-          Değil…
 
 

Etiketler:
İstihdam