29/01/2014 | Yazar: Selçuk Candansayar

Gezi ‘farklı olduğumu kabul et, farklılığıma tahammül et’ diye haykırmışken ‘Türkiye’nin birleştirici gücü’ diye toplumu bütünleşmeye çağırmak ne anlama geliyor…

Gezi ‘farklı olduğumu kabul et, farklılığıma tahammül et’ diye haykırmışken ‘Türkiye’nin birleştirici gücü’ diye toplumu bütünleşmeye çağırmak ne anlama geliyor…
 
Çatırdayan iktidar bloğuna, birbirinizi batırıyorsunuz diye ‘sağduyu’ çağrıları yapanların gördüğü bir tehlike var. 30 yıldır toplumun siyasal alana dahil olmasını engelleyen yalancı temsil sisteminin sürdürülemez bir krize yol açması.

Demokratik sistemde hiç değilse olması beklenen siyasal çıkarları ortaklaşabilen grupların siyasal alanda temsilini mümkün kılan siyasi partilerin olabilmesi ilkesi Türkiye’de 30 yıldır bile isteye engellenmişti. Siyasal partiler bir toplumsal grup, sınıf ya da kitlenin temsilcisi olmak yerine kimlik temsilini öne alarak oy topluyorlardı.

Kürtleri bir yana bırakırsak üç siyasal parti laik, dindar ya da milliyetçi olmalarıyla oy talep ediyorlardı. Ekonomik program, demokratikleşme süreci gibi alanlar siyasetin konusu bile değildi. Çünkü üç partide demokratikleşme vaadi verirken serbest piyasacı olacaklarını gizlemiyorlardı bile.

Başka alandan somut örnek; sağlık politikası. Bu gün CHP ya da MHP tek başına iktidar olsalar sağlık alanında AKP uygulamalarından farklı hiç bir şey yap(a)mayacaklardır; eğitim alanında da aynı durum söz konusudur ya da ihale ve kentsel dönüşüm sürecinde…

Siyasal partilere daha yakından bakıldığında örneğin Cemaat’in BDP de dahil dört büyük siyasal partide de temsil edildiği ve güçlü olduğu görülecektir. Peki ama cemaatin ekonomik ve sosyal programı nedir, diye sorulsa AKP, CHP ya da MHP’den farklı bir yanı olduğu söylenebilir mi?

Tam da bu yüzden şimdiki durumda CHP, hızla Cemaatle ilişkisini güçlendirirken AKP- Erdoğan neredeyse dini siyasete alet ediyorlar, Türkiye laik bir ülkedir noktasına gelmek üzereler. Mecliste AKP’ye Cemaate kalkan eller kırılır tadında haykıran milletvekilinin MHP’li olması anlamlı değil mi?

ANAP’ın dört eğilimi birleştiriyoruz iddiası ile aynı dönemde Sabah gazetesinin ‘en sağcı ile en solcu’ köşeciyi aynı sayfada istihdam etmeyi demokrasi diye yutturması da bu değil miydi?

AKP’nin ve CHP’nin bünyelerinde ‘Kürt’ bulundurmaları farklı mı?

Toplumun siyasal alanda temsil edilmesinin engellendiğini en iyi gösteren ise Gezi isyanıydı galiba. Milyonlarca insan muhalif olarak sokağa döküldü ama siyasal bir karşılık, siyasal taleplerine sözcü olabilecek bırakın siyasal parti, bir örgütlenme bile bulamadılar.

Türkiye’nin 2013 yılıyla içine düştüğü çalkalanmayı basitçe AKP-cemaat rant kavgası diye görmek bu siyasal temsil sorununun üstünü örtme çabasıdır. Bu çabayı en çok gösterenlerin liberaller olması bile asıl krizin ne olduğunun kanıtı.

Şimdi hem Erdoğan şahsında AKP hem de Gülen üzerinden Cemaat tasfiye olurlarken telaş içinde meseleyi isimlere, Erdoğan ve Gülen, indirerek sorunu bertaraf etmeye çalışanlar temsil aldatmacasının sürmesi için çabalıyorlar. Eşeğini kaybedip geri bulma gibi Türkiye ‘laik demokrasi’sini yeniden bulma yolunda ilerliyor. Çünkü ‘doğuya dindar demokrasi’ projesi yürümedi.

CHP’nin seçim sloganı bu sürecin en somut kanıtlarından biri. Gezi ‘farklı olduğumu kabul et, farklılığıma tahammül et’ diye haykırmışken CHP’nin ‘Türkiye’nin birleştirici gücü’ diye toplumu bütünleşmeye çağırması aymazlıktan değil, başka türlü bu düzenin sürdürülemeyeceğinin bilinmesinden değil mi?

Etiketler:
İstihdam