12/04/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar Her şey çürüyebilir ama umudun hele de barış umudunun çürümesi karabasandır. AKP siyaset yapma pratiğine başka türden bir çürüme tarzını yerleştirdi. Can alıcı bir sorunu çözermiş gibi yaparken her defasında çözüm taleplerini kendi beklentilerinin de onaylanması koşuluyla pazarlama tarzı. Bazı manavlar tezgâhın önüne meyve sebzelerin en taze, en güzellerini dizer, onlara aldanan müşterilere ise arka taraftaki çürükleri de ‘kakalar’ ya öyle bir satış taktiği. Eve gelip torba açıldığında istendiği kadar küfür edilsin alış veriş tamamlanmış, torbadan kimi zaman çıkan bir kaç taze meyveyle teselli dışında seçenek kalmamıştır. 12 Eylül’ü yargılamanın önünü açıyoruz vaveylası yargının denetim organları ve üst mahkemelerin partizanlaşmasını da onaylatmak içindi, sonuç ortada. Türkiye, kimlik ve demokrasi sorununu silahtan arındırılmış bir mücadele alanına kavuşturma fırsatıyla karşı karşıya. Binlerce ölüme yol açmış, onlarca yıl sürebilecek yasların, kızgınlıkların, düşmanlıkların tohumlarını ekmiş bir savaştan barışa yürüme umudu var. AKP, bu umudu da pazarlamaktan çekinmiyor, barış için her türden fedakârlığı yapmaya, susmaya hazır olan bir toplumu, kendi yararına yağ çıkarabileceği bir sinek olarak görmekten kendini alamıyor. Şu ‘cennet vatan’ın neredeyse her karış toprağının altında kirli bir savaşın gömdüğü kemikler var. Otuz yıl boyunca ‘bebek katili’nden başka sıfat kullanılmayan, kulak koleksiyonları, tanklara bağlanan iplerle sürüklenen cesetler, ‘sünnetsizler’ propagandalarıyla çözülmeye çalışılan (!) ‘sorun’dan barış çıkarmak için zorunlu olan ilk ilke hiç değilse artık barış sürecinde ahlaka yaslanmak olmalı. Ama yok, barış bana ne kazandırırdan ötesi yok... Otuz yılı aşkın süredir savaşın en kirlisini sürdürmek için bin yalan söyleyerek evlatlarını askere aldığı, halkları birbirine düşman ederek ruhuna kin zehrini akıttığı bir toplumu arındırmak için bulduğu çözümden bile nemalanmaya çalışmak nasıl bir karakter aşınmasıdır, anlamak zor. Akil insanları, doğru çözüm yolu olup olmadığı bir yana ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmeliydi, yasal bir zemini olmalıydı, meclis içi ve dışındaki tüm siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları aday önerebilmeliydi vs vs. Ama AKP, demokratik olanı değil kendi çıkarını hesap etmekten ilerisini göremediğinden, belki de umursamadığından, kendi akillerini seçip, onlardan da kendisine ilişmelerini talep etti. Eh, onlar da kabul etmekte beis görmediler. Geçen hafta toplanıp, talimatları da aldılar. En azından şu gerçek netleşmiş oldu. İliştirilmiş akiller, AKP’nin projesinin uygulayıcısı olmayı, onun emrine girmeyi, kabul ettiklerini ilan etmiş oldular. Belki de AKP Türkiye halklarına değil de kendi seçmenine kendi projesini anlatmak ve seçmeni ikna etmek için bir halkla ilişkiler takımı kurmuş oldu. En azından böylece Türkiye halkları da AKP’nin barıştan ne anladığını anlamak için bir fırsat yakalamış oldu. Her şey çürüyebilir ama umudun hele de barış umudunun çürümesi karabasandır. En keskin düşmanlıklar, en uzun kan davaları, en bitmez görünen savaşlar bile içinde barış umudu taşırlar. Bu umudu çürütenler, bu umuda domuzdan koparılacak kıl muamelesi yapanlar hakkaten bu toplumun bir arada yaşama talebine ihanet etmiş olacaklar. Etiketler: