15/11/2011 | Yazar: Emre Korlu
O zamanlar 15 yaşındaydın. Cihangirdeki Firüzağa mahallesinin zayıf cüsseli, yeşil gözlü çocuğu…
O zamanlar 15 yaşındaydın. Cihangirdeki Firüzağa mahallesinin zayıf cüsseli, yeşil gözlü çocuğu…
Annen babanla yalnızca evlenmek olsun diye hayatını birleştirmişti. Herhangi bir sevişmenin hedefini şaşırmayan spermiydin. Seni yalnızca babanın kuruyemiş dükkanına gidip gelirken görürdüm. Yüzünde hiç bilmediğim bir ülke uyurdu. Yüzün, kayıp bir sokağın bilinmeyen adresi…
Bir keresinde babanın elinden zor kurtarmışlardı seni. Göğüslerini sarıp saçlarını kısacık kestirdin diye. Ve ilk kez o zaman bakmıştın gözlerime. Kayıp bir sokağın bilinmeyen adresi…
El kadar çocuk diyorlardı senin için. Yaşıtlarından kısa ve çelimsizdin çünkü. Onlara göre bu bile ötekileştirilmen için koca bir sebepti. Sessiz kalmak zorunda kaldığım daha nice dayaklara gebeydi kayıp bir sokağın bilinmeyen adresi…
Sonra bir gün zorla etek giydirip üzerine dışarı çıkarmışlardı seni. Başın öndeydi. Etrafa bakamıyordun.
Ayağında topuklu ayakkabılar…
Öylece yürüyordun. Baban kulağına yönelip sürekli bir şeyler söylüyordu.
Hiç bitmiyordu söyledikleri…
Hiç bitmiyordu.
***
Martın 2’siydi. İlk kez o zaman geçtim en yakınından. Elimde çöp torbaları, ağzımda sakız vardı. Nane tadı dakikalar önce bitmiş olan o sakız…
Sen bir kaldırımın üzerinde oturmuş kedilere akşam yemeğinden arta kalanları veriyordun. Beni görünce yavaşça başını kaldırdın.
Küçük bir oğlan çocuğuydun. Biraz mahcup biraz utangaç öylece bana bakıyordun. Adımı söyledim birden. Alelacele seninle tanışmak için aylardır bekleyen biri için bu çok büyük bir nimetti. Dudaklarını iki yana çekiştiren yüzünde bir ülke değil, koca bir dünya olduğunu gördüm.
Hiç yanıt vermedin. Yavaşça kalktın oturduğun yerden ve yürümeye başladın, ardından kediler geliyordu. İşte o kareyi geçen 20 yılın ardından hiç unutmadım. Bir an olsun çıkmadın aklımdan.
***
Ertesi gün, oturduğum daireye bakan bahçenizden bir çığlık duyuldu. Tarih martın 3’ünü gösteriyordu. Bir çocuk fırladı evinizin kapısından, hani senin hep o etekle çıkmaya zorlandığın kapıdan…
Merdivenleri nasıl indiğimi hatırlamadan kendimi sokakta bulduğumda annen siyah bir ceset torbasına sarılmış ağlıyordu. İçinde sen vardın.
Sonra öğrendim ki sana ait olmayan göğüslerini sarıp, üzerine ağabeyinin kıyafetlerini giyinmiş yaşamına son vermişsin.
‘İLK KEZ ÖZGÜRÜM’ yazılı bir kağıt bulunmuş, ayağınla yerin arasında kalan o kısa boşlukta…
Şimdi özgürlük adına bir şeyler yapılıyor bu ülkede. Dernekler kuruluyor, sivil toplum örgütleri oluşturuluyor. Kedilerle akşam yemeğini paylaşan yüzlerce insan var. Pek çok trans erkek ve kadın arkadaşlarımız ailelerinin içinde istedikleri gibi yaşayamıyorlar. Toplum içinde cinsel kimliklerini saklamak zorunda bırakılıyorlar.
Yani yüzlerinde bir dünya var ve bir gün geliyor o dünya katillerin elinde yok oluyor.
***
Bana seslenen aktivist arkadaşa dönüp baktım. Toplantı bitmiş. ‘Hiç mi konuşmadım?’ dedim. ‘Yok, sadece yutkundun ve ağladın’ dedi.
Etiketler: