24/10/2016 | Yazar: Selçuk Candansayar

İslamcı savaşları Ortadoğu ve Afrika merkezinden dünyaya yayılırken ‘bizim laik burjuvazimiz’ dahil egemenler blokundaki İslamofobiye karşı mücadele kampanyasını nasıl yorumlamalı?

İslamcı savaşları Ortadoğu ve Afrika merkezinden dünyaya yayılırken ‘bizim laik burjuvazimiz’ dahil egemenler blokundaki İslamofobiye karşı mücadele kampanyasını nasıl yorumlamalı?

Naif bir insan ve din sevgisinden olabilir mi? İnsanlık tarihi boyunca egemenler insanları ve inançlarını ne kadar sevmişlerse, zamanımızın muktedirlerinin de ancak o kadar sevebileceklerini düşünmek yeterli. Bu bakışta gerçekten naif olan burjuvazinin insanı, insanlık kavramını sevebileceğini sanmak galiba.

Peki, özellikle bizimkiler, İslamcı iktidarla bütünleşmiş oldukları için mi böylesi bir gaflete düşmüş durumdalar? Türkiye’de iktidar gemi azıya almış halde islamofaşizme koşarken burjuvazimiz ta Amerikalara gidip İslamofobiye karşı mücadele ediyor. Bu hali zenginlerimizin hâlâ devlet sayesinde zengin kalabildikleri gerçeğine bağlamak yeterli mi? O zaman ABD ve Avrupa hükümetlerinin de İslamofobiyle mücadele ediyor görünmelerini nasıl açıklayacağız?



Evet, RTEakp, devletle hükümetin bir ve aynı şey olması için çabalıyor. Ama bir yandan da içine dâhil olduğu sistemin onu değiştirmesine de karşı koyamıyor. İsrail ile olan ekonomik bağının, Rusya’dan özür dilemesinin ardında ekonomik bağlar yok mu? Daha önemlisi AKP döneminde palazlanan Müslüman burjuvazinin dünya ekonomik sistemiyle bütünleşme uğraşısını, yurt dışına açılma oranlarını değerlendirmek de fikir verebilir. AKP elitlerinin, hatta somut olarak damadın, oğulların vs enerji yatırımlarına bakmak bile yeterli.

Her iktidar, tebaasını eğitmek için ‘toplum mühendisliği’ yapmaya çalışır. Roma da öyleydi, Osmanlı da. Ama her toplum mühendisliği çabası üretim ilişkisinin kendi çelişkileri nedeniyle beklendik sonuçları vermez. Hiçbir toplumsal yapı sadece dışardan gelen müdahale ile değişmiyor, hele de umulan şekilde. Bu durum en büyük mühendisin kapitalizm olduğu gerçeğini ise değiştirmiyor.

Kapitalist zihnin en önemli özelliği çok aptalca akıllı olması. Hep uzun vadeli planlar yapması ama planlarının hep geri tepmesi. Sadece kısa süreli belleğe sahip olması ve ancak ‘şimdi ve burada’ ilkesiyle çalışabilmesi yüzünden böyle. Bir eyleme karar verirken olası sonuçlarıyla ilgili uzun vadeli düşünmeye çalışsa da ancak çok kısa vadeli düşünebilmesi. Şimdi tehdit edici olanı önlemek için geliştireceği stratejinin uzun vadeli sonuçlarını bir türlü doğru hesaplayamaması.

İkinci Dünya Savaşından sonra sömürge ülkelerini, üçüncü dünyayı, ‘vahşiyi’, geri kalmışı eğiterek, aydınlatarak demokratik dünyaya (kapitalist sisteme) dâhil etme çabalarıyla biçimlenen laikleştirme mühendisliği antikapitalist, anti emperyalist hareketlerin güçlenmesini sağlamıştı.

Bu gelişmenin sosyalizmin enerji kaynaklarına yönelmesi ve laik iktidarlarla bütünleşmesi tehlikesine yol açtığını görünce bu kez ılımlı dindarlaştırma mühendisliğine soyundu. Ama bu strateji de Humeyni İran’ı ile başlayıp, Taliban’dan El Kaide’ye ve oradan IŞİD’e giden bir dinselleşmeye neden oldu.

Doğrudan kendi sistemini tehdit etmese umurunda bile olmayacak bu gelişme şimdi kendi metropollerine yönelmekle kalmıyor, enerji kaynaklarını ele geçiriyor ve pazarını hızla daraltıyor.

Türkiye, İslam coğrafyasında laikliği ve demokratik parlamenter sistemi erken ve tepeden kurmuş olmanın avantaj ve dezavantajlarını en çok yaşayan ülke oldu. En büyük dezavantajı da hemen her şeyin ‘sanki’ sıfatıyla gelişmesiydi. Sanki laik, sanki demokratik gibi.

Şimdi, bir yandan yanı başındaki ülkeler hızla bir tür Hristiyanlığın Ortaçağ’da yaşadığı din/ mezhep savaşlarına gömülürken Türkiye bu savaşın bir tarafının (mezhebinin) lideri ve kazananı olmak için iştahlanıyor. Ama aynı zamanda çoktan eklemlendiği ve organik ilişkiye girdiği dünya kapitalist sisteminin zorunluluklarıyla da iç içe geçmiş durumda.

Bizim burjuvazi dâhil, egemenlerin İslamofobi karşıtı kampanyaları ‘gaflet, delalet ve hatta hıyanetten’ değil, gelmesini kaçınılmaz buldukları İslam rönesansına hazırlık çalışmaları da olabilir mi? RTEakp’nin kaderini de gelmekte olanı iyi değerlendirip değerlendirmemesi belirleyecek gibi.

Tabii ki tarih evrimsel gelişim göstermiyor. Bu yüzden de Hristiyanlığa ne olmuşsa Müslümanlığa da aynı şeyin aynı şekilde olacağını beklemek doğru değil. Ama kapitalizmin de karşı koyamayacağı zorunlulukları var. En temel zorunluluklarından biri laiklik ise, aynı şeyin farklı şekilde gelmekte olduğunu söyleyebiliriz galiba.

Bize düşen ise kısa vadede karamsar uzun vadede iyimser olup, oturup beklemek değil, elbette.


Etiketler:
nefret