16/11/2014 | Yazar: Aksu Bora

980 sonrası feminist hareketin yaptığı ilk işlerden birinin sokakta tacize karşı kampanya yürütmek olması tesadüf değildi.

Bir parçası “böyle şeyler” olan kadınlık. Bir parçası cenneti ayağının altına alan annelikse, bir parçası da bu işte. 1980 sonrası feminist hareketin yaptığı ilk işlerden birinin sokakta tacize karşı kampanya yürütmek olması tesadüf değildi. Sokakları istemek vardı işin içinde; vapurları, otobüsleri, meyhaneleri de… Ama aynı zamanda işte, bu kadınlıkla derdi olmak da vardı. Madem olay yeri her yerdi, direniş de öyle olmalıydı.
 
Arkamda, tam popomun üstünde bir itme hissettiğimde, kalabalık bir otobüsteydim. On yaşındaydım. Teyzemin ördüğü elbisemi giymiş, arkadaşımın doğum gününe gidiyordum. Biraz sonra, arkamdaki soluğu duydum. Bir adım ileriye gittim, o da geldi. En kötüsü neydi, bilmiyordum; soluk sesi mi, o tuhaf, yabancı çıkıntı mı… Başım uğuldamaya, midem bulanmaya başladı. Otobüste bir dünya insan vardı, kimse bana olanların farkında değil gibiydi. Sanki o korkunç çıkıntıyla ve solukla suç ortaklığı yapıyordum -gizli ve kötü bir şeyler… Otobüsten inmeye korktum, çünkü arkamdan gelebilirdi ve başka bir durakta inersem kaybolabilirdim… Sonra soluk hızlandı, hareket etmeye başladı, kusmak istiyordum ama korkuyordum. Kusmaktan, herkesin bana bakmasından, ineceğim durağı kaçırmaktan, çıkıntının beni takip etmesinden… Bir teyze kolumdan tutup beni oturduğu koltuğun önüne çektiğinde, bayılmak üzereydim sanırım… Soluk gitti, çıkıntı gitti, ben teyzenin yüzüne bakamadım utançtan. Sonra indim otobüsten. Benden başka birileri daha indi. Durakta bekledim gitsinler diye. Hangisiydi, bilmiyordum. Orada mıydı, bilmiyordum. Bekledim. Bekledim. Başımdaki uğultu, midemdeki bulantı biraz yatıştı. Sonra gittim. Kimseye bir şey söylemedim. Bir daha o elbiseyi giymedim. Unuttum. Ya da unutmuş gibi yaptım… Unutmadığımı yıllar sonra, üniversitedeyken bir adamı ceketinin yakasına yapışıp zorla otobüsten indirdiğimde, çantamı kafasına geçirirken anladım. On yaşımın utancından öyle bir öfkenin çıkması, herhalde unutmadığımın işaretiydi. Belli ki öyleydi.
 
 
On yaşında, kırmızı el örgüsü elbiseli, ineceği durağı kaçırmamak için gözünü dört açmış sıska bir kız çocuğunu görüyorum, o soluğa nasıl görünmüş olabileceğini düşünüyorum. Risksiz bir av mı? Eğlenceli bir oyun mu? Herhalde daha önce de yapmıştı böyle şeyler, sonra da… Neydi “böyle şeyler” peki?
 
Taciz ve tecavüz cinsellikle değil de iktidarla ilgili bir şeymiş. Öyle diyorlar. Bilmiyorum. Ben insanların yapıp ettiklerinin öyle kolayca ayrıştırılabilir, kategorilere yerleştirilebilir şeyler olmadığını düşünüyorum. İşte bu tacizdir, şu ise cinsellik; böyle yaparsan iktidar olur, şöyle yaparsan aslında o sevgidir.
 
Neyi yapabileceğimizi öğreniyoruz. Bunun “ne” olduğunu değil ama. Yetişkin bir kadına, hele yanında bir erkek varsa, göz ucuyla bile bakılması risklidir. Küçük ve yalnız bir kızla biraz eğlenilebilir. Küçük kızlar, kendi başlarına otobüse binerlerse, kendilerine sanal bir akraba bulsalar iyi ederler -bir teyze, bir abla… Yetişkin kadınlar, kendi başlarına bir yerlere gideceklerse bile, uygun saatlerde ve uygun araçlarla gitmelidirler -yine de kendilerine fazla güvenmeseler iyi olur.  Oğlanlar, yetişkin erkeklerle yalnız kalmamayı öğrenmelidir- hele “güzel çocuk” deniyorsa onlara. Yetişkin erkekler, başka yetişkin erkeklerle içki sofrasındaysalar, kendilerini kollamalarında fayda vardır, ne olacağı belli olmaz. Yetişkin erkekler, kadınlar, küçük kızlar ve oğlanlar, her zaman ve her durumda, kendilerinden güçlü olanlardan “böyle şeyler” gelebileceğini hesaba katmalı, önlemlerini almalıdırlar.  Aslına bakılırsa, önlem alınamaz- “olay yerinde” olmamaktan başka. Ama olay yeri her yerse, alınabilecek tek önlem, “olmamak”tır. Deneyenler olmuştu bunu. Biliyorum. Bildiğim “olmama” hikâyelerinin neredeyse tamamının kahramanı, erkeklerdi. Biz kadınlar anlaşılan “böyle şeyler”i kadınlığın bir parçası olarak görüp devam edebiliyoruz ama erkekler için pek öyle değil.
 
Bir parçası “böyle şeyler” olan kadınlık. Bir parçası cenneti ayağının altına alan annelikse, bir parçası da bu işte. 1980 sonrası feminist hareketin yaptığı ilk işlerden birinin sokakta tacize karşı kampanya yürütmek olması tesadüf değildi. Sokakları istemek vardı işin içinde; vapurları, otobüsleri, meyhaneleri de… Ama aynı zamanda işte, bu kadınlıkla derdi olmak da vardı. Madem olay yeri her yerdi, direniş de öyle olmalıydı. Küçük kızlar kadınlığın o mide bulandırıcı solukla ve çıkıntıyla ilgili bir şey olduğunu sanmasınlar, sanıp da utanca boğulmasınlar, güzelim elbiselerinden vazgeçmesinler diye…
 
Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisi’nin “Taciz” dosya konulu 121. sayısında yayınlandı. 

Etiketler:
nefret