08/03/2013 | Yazar: Murad Esin

Diyarbakır’a gidenler ilk önce kimsesizler mezarlığını ziyaret etmeliler, Meltem ve R.A.’dan özür dilemeliler.

İtirazım Var I…

Geçen hafta Müslüm Baba’yı kaybettik. Ecel gelince beklemiyormuş.

Ne hoşça kal dedi ne de elveda 
Yabancılar gibi bırakıp gitti
 
Beğenmeyenler Müslüm Gürses’i bir isyankâr olarak da nitelese o isyankârların sesiydi. İtilmiş, yok sayılmış, hor görülmüş ve terk edilmişlerin duygularını yansıtıyordu. Annesi babası tarafından öldürülmüş, genç yaşta morga ölü diye terk edilmiş, iyi duymadığı halde çok güzel şarkılar söylemiş kaç kişi bir daha gelir bu dünyaya?
 
Sabıkalı, tinerci, uyuşturucu bağımlısı, jiletçi, seks işçisi olmanın ne olduğunu acaba bu saydıklarımın dışındakiler bilebilir mi?
 
“Şimdi benim tek tesellim bir yudum şarap
bunca yıldır ağlıyorum, yetmez mi YA RAB...”
 
Müslüm Gürses, şarap şişelerinde, tiner kutusu ya da esrarda teselliyi arayanlar ya da aramak zorunda kalanların sesiydi. Arabesk olan bir toplumun sessiz, efendi, ancak keskin bir parçasıydı. Kaderine kahredenlerin, arkadaş kurbanı olanların ve daha istemediği bir yaşamı sürenlerin umuduydu. Efendice, sessizce aramızdan ayrıldı.
 
Türkiye’nin Eminem’iydi Metallica’sıydı o. Şarkı sözleri benzerdir. Hele Eminem’in hayat hikâyesi Müslümcülerin yakından tanıdığı bir hayattır. Gariptir burada, Eminem dinleyenler rapçiler, paralel yaşam sürerler, aynı Türkiye’de Müslümcülerin benzer yaşamları gibi. Oysa Müslüm öz be öz Anadoluydu. Urfa’da doğmuş ve Adana’da büyümüştü. Eminem Amerikan malı. Bu nedenle Türkiye’de Eminem, Metallica dinlemek ki şarkıları aynı olsa da, bazı insanları ötekilerden ayırsa da Müslümcüler yine kendi seslerini dinlemekte devam edecekler.
 
Carmina Burana’yı İngilizce’ye çevrisinden takip ederken Müslüm Gürses’in öldüğünü Türkiye haberlerinden okudum. Oysa kötü kader ve kısmet konusunda Müslüm anadilimde bana hitap ediyordu. Latince daha tatlı geliyormuş insana. Nasıl yabancı olan her şey tatlı geliyorsa. Bu da bizim paradoksumuz ancak Müslüm bu paradoksları yaşamadı belki de yaşayamadı. Kim bilir? Allah taksiratını affetsin…
 
Sözü bir Müslüm hayranıyla bitirelim…
 
fatih02021 4 months ago (Yotube da bir hayranı)
“Müslüm Baba Dedim ! Efendim Dedi.. Hangimiz Sevmedik Cılgınlar Gibi Dedim ? Sende Bizdensin Arkadas Dedi.. ! Cok Masumdu Baba Dedim.. Aldanma Cocuksu Masum Yüzüne Dedi .. Bu Ayrılık Neden Oldu Dedim.. Kaderde Varmıs AyrıLmak Dedi.. öLüyorum Baba dedim Ölüyorum. Tanrı İstemezse İnsan ÖLmezmiş Dedi.. Muhtacım Sevgisine Baba dedim !!!! Allah Muhtac Etmesin Dedi.. Unuturmuyum Baba Dedim.. Unutamazsın Dedi.. Onu Ne Kadar Cok Sevdiğimi Bilecekmi Dedim ! Nerden biLsinler Dedi Nerden !!!!”
 
İtirazım Var II…
 
Meltem Özdaş sevgilisi Mehmet Işık ile birlikte eski kayınpederi tarafından öldürülmüş. Ve Meltem’in cesedi kadın örgütleri tarafından Osman Baydemir’in kıldığı cenaze namazı ile defnedilmiş. [1]
 
Geçenlerde Necip Fazıl’ın bir eserinden alıntı ile bitirmiştik. “Buz çölünde yol almak.” Maalesef Türkiye’de halen insanlar buz çöllerinde yol almakta ısrar ediyorlar. 21 yaşındaki biri eğer boşanmak istiyorsa normali bu boşanmayı hızlandırmakken hangi mantık öldürmeyi gerektirir. Ve hangi aile evlatlarını morgda terk eder? Nedir bu? Ne biçim töredir? Hangi namus anlayışıdır ki 21 yaşındaki bir kadını keleş ile paramparça etmeyi namusu temizlemek olarak algılar. Ve bundan gurur duyar. Başım dik der. Namusumu temizledim der. Temizlemez olsaydın. Namusun batsın desek efendice karşılık vermiş oluruz.
 
Bu mesele iki yüzlülük meselesidir. Seks işçiliğini ayıp sanıp sonra da Zürefa Yokuşunda sıraya girenlerin meselesidir. Bu mesele içkili restoranda boş bir odada temiz halıların üstünde namaz kılıp, tabaklara içki bulaşma tehlikesi vardır diye aynı restoranda yemek yememek için direnmek meselesidir. Mesele bir yandan Meltem öldürülürken, bir yandan katil olmakla övünmek meselesidir. Bu mesele bir yanı Şişhane olan toplumun öteki yanı hep Keşhane olmaya devam etmesi meselesidir.
Ve Meltem kimsesizler mezarlığından Kadın örgütleri tarafından alındı. Ve aynı Diyarbakır’da R.A. da babası ve amcası tarafından öldürülüp yol kenarına bir çöp torbası gibi atılmıştı. R.A. da 17 yaşındaydı. Tahmin ediyorum ki R.A. da kimsesizler mezarlığındadır ve şimdi R.A.’ya orada Meltem komşu oldu.
Ne garip R.A.’nın adıni bile bilmiyoruz.
Ya bizler?
İtiraz edebiliyor muyuz bu olan bitenlere? Hani “Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur..”du?
 
Hani nerede insanlığımız? Nerede sevgimiz? Kendi öz evladımızı morgda terk edebiliyoruz. Nerde merhametimiz? Yazık...
Meltem’in katili çiçekleri severmi bilinmez ancak ağlamadığı kesindir. Bu nedenle;
Diyarbakır’a gidenler ilk önce kimsesizler mezarlığını ziyaret etmeliler, Meltem ve R.A.’dan özür dilemeliler.
Ve mezarlarını çiçeklerle kaplamalılar...
Ve ağlamalılar, ağlamayı bilmeyenlere inat:
 “Ağlamayı bilseydiniz, anlayabilirdiniz....!”


[1] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22752099.asp

Etiketler:
İstihdam