17/02/2014 | Yazar: Selçuk Candansayar

"Olsun ama o ahlaksız diye biz iyi, doğru ve adil olandan vazgeçecek değiliz ya, iktidarın asıl kurbanı olan Kabataş’taki kadına da biz kucak açalım, çünkü o da bu errkek şiddetine maruz kalanlardan sadece biri."

RT Erdoğan, Kabataş yalanı da açığa çıkınca adli tıp raporuna sarılıp, ‘raporu nereye saklayacaksınız, nerenize koyacaksınız!’ diye saydırdı. İçinden geçenin ‘nerenize sokacaksınız!’ olduğu belli. Erdoğan’ın bu iki r’li ‘errkek’ dili ilk değil, ‘ananı da al git’ le başlamıştı, ‘bahtsız bedevi’ aynı minvaldeydi.
 
Kabataş’ta başörtülü kadın ve çocuğuna saldırı ve taciz yalanı ilk ortaya atıldığında herkes duralamak zorunda kalmıştı. Tıpkı ‘camide bira içtiler’ yalanı gibi toplumun bir an için bile olsa Gezi isyanına bakışının sarsılmasına neden olmuştu.
 
Öyle ki bu iki yalanın üzerine kurulan polis şiddeti meşrulaştırılmış ve öldürmeler, göz çıkarmalar, binlerce insanı yaralayan saldırılar sanki başörtülü kadınları ve bebeklerini taciz eden, camide bira içip dine saygısızlık edenlere yönelik önlemler olarak gösterilmeye çalışılmıştı.
O dönem bu rezil kara propagandanın iki ayağından biri olan ‘camide bira’ yalanının üzerine gidilmeye çalışılmasına karşın taciz edilen başörtülü kadın hikâyesinin doğruluğu araştırılamıyordu. Yüze yakın deri pantolonlu, bellerinden yukarısı çıplak, siyah eldivenli, siyah bandanalı adamların, bebeğiyle birlikte yerlerde sürükleyip, üzerine işediği zavallı başörtülü kadın hikâyesinin akıldışılığı üzerine bile tartışılamıyordu.
 
Bu kabullenişin iki ana nedeni var gibiydi. İlkin İsmet Berkan görüntüleri izlediğini ve çok vahim olduklarını beyan etmiş, hadi Elif Çakır Gezi karşıtı biriydi ama Balçiçek İlter de kadınla görüşüp olayın doğru olduğunu yazmıştı.
 
Ama daha önemli bir neden vardı. Gezi isyanına katılanların kadına yönelik şiddet konusunda kadın beyanının esas olduğu ilkesini içselleştirmiş insanlar olması. Aynı dönemde Taksim’de, Tunalı’da, Eskişehir’de akreplere kapatılan gösterici kadınlara yönelik cinsel taciz de sürüyordu.
 
Deri pantolonlu adamlar saçmalığını sorgulamaktansa ‘ben cinsel tacize uğradım’ diyen bir kadına inanmayı seçecek insanlardık hepimiz. Ar damarı çatlamış bir muktedirle aramızdaki en temel farklardan biriydi bu.
 
Şimdi hakikat ortaya çıktıkça errkek iktidar utanmaktan geçtim, geri adım atmak bir yana yalanı erkek dilinin şiddetine bulayarak daha da saldırganlaşıyor. Adli Tıp raporunu bir yerimize sokmakla tehdit ediyor. Üstelik söz konusu raporun olaydan beş gün sonra alınmış olmasına ve rapora göre morlukların beş günlük değil taze olmalarına karşın.
 
Çok eski değil, üniversitelerde türban yasağı denen garabet döneminde sakın türbanınızı çıkarmayın dedikleri kadınları üniversite kapılarında bırakıp kendileri içeri giren dinci, türbancı erkekler gibi iktidar. Merdiven altı işletmelerde kamuda başörtüsü nedeniyle çalışamayan kadınları sigortasız ve yok pahasına ama başörtüsüyle çalıştıran dinci türbancı sermayedar erkekler gibi iktidar.
 
Kendi bekası için başörtülü bir kadını cinsel taciz hikâyesine meze yapacak kadar ar damarı çatlamış durumda. Üstelik bu utanmazlığı bile ‘koymak, sokmak’ diliyle yapmaya kalkıyor.

İktidar senin değerlerine insanlık değeri olarak değil, kullanabileceği, istismar edebileceği fırsatlar olarak bakıyor. Senin temizliğinden ve ahlakından kendi kirine ve ahlakına çıkar sağlama peşinde. Olsun ama o ahlaksız diye biz iyi, doğru ve adil olandan vazgeçecek değiliz ya, iktidarın asıl kurbanı olan Kabataş’taki kadına da biz kucak açalım, çünkü o da bu errkek şiddetine maruz kalanlardan sadece biri. 


Etiketler:
İstihdam