09/12/2013 | Yazar: Buğra Tokmakoğlu

Rus etkisiyle içine kapanan yıllar sonra ise kabuğuna kırmaya çalışan Batum’un bu yenilenme sürecinden esintilerle tanımaya çalışıyoruz şehri adım adım...

İnternette adeta "çöpleşmiş" gezi yazıları arasında işime en yarayacak Batum yazılarını ararken, birkaç farklı siteden aldığım notlarla birlikte Hopa’yı geride bırakarak sınıra yaklaşıyoruz.
 
Bayram sabahının ilk dakikaları olması nedeniyle büyük bir yoğunluğun olmadığı sınırda neyi,  nerede, nasıl yapacağız sorularını dillendire dillendire polislerin yönlendirmesiyle araç kuyruğuna giriyoruz.
 
Bol metal kapılı, birbirinden ayrıştırılmış gümrük bölgesine doğru ilerlerken hala ne belgesi alacağımız konusunda bir bilgimiz yok. Nüfus cüzdanlarıyla işlem yapıldığını bildiğimiz Gürcistan’a geçişte TC kimlik bilgilerimizi yazacağımız ve yurtdışı çıkış harç pulunu yapıştıracağımız saman kâğıdından belgeyi girişteki görevlilerden istiyoruz.
 

Araçla geçişlerde sadece sürücünün araçla birlikte gümrüklü alana girişine izin veriliyor. Bu yüzden annem, babam ve ablam araçtan iniyor. Ben elimde kimliğim, araç ruhsatım ve saman kağıdımla gümrüklü alana doğru ilerliyorum.
 
Tepemde koca koca Sarp Sınır Kapısı yazısı ve Türk bayrakları eşliğinde ülkemi terk etmeye hazırlanırken ilk şoku ruhsat kontrolünde yaşıyorum. Türk gümrük görevlisi araç sahibinden noter onaylı izin belgem olmadan sahibi olmadığım bir araçla yurtdışına çıkamayacağımı söylüyor. O sırada ruhsat sahibi babamı aradığımda babamın çoktan Gürcistan sınırlarına geçtiğini öğreniyor ve her iki ülkeye ait olmayan ortak alanda tırların arasında mahsur kalıyorum.
 
Yaklaşık yarım saatlik telefon trafiğinin ardından gümrüklü sahada beklerken hayatının en kısa yurtdışı seyahatini az önce gerçekleştiren babam geliyor yurda. İçimdeki heyecan yerini sevince bırakıyor. Babam ise barut fıçısı. Zira az önce polis kontrolünden geçip, Gürcistan’a adım atmış çok kısa bir süre içerisinde ise gerisin geri Türkiye’ye gelmişti. 15 TL’lik yurtdışı çıkış harcına mı üzülsün, onca kuyruğa mı bilemiyorum.
 
Arabayı babama emanet ettikten sonra ben yaya kısmından, babam ise araç bölümünden yurdu yeniden terk etmeye yöneliyoruz. Bu arada annem ve ablam ise Batum sınırından Karadeniz sahillerini gözlemekle meşguller.
 
Gürcistan’da geçiş işlemleri
Türk gümrüğündeki ilkel görünümün ardından Gürcü sınır kapısı hem teknoloji hem de görevlilerin hal ve hareketlerinden bizden birkaç adım önde. Bu arada Türk sınırından araçlarıyla çıkmaya çalışan ve hallerinden sık sık çıkış yaptıkları belli olan vatandaşlarımızın gümrük görevlilerimizle olan diyalogları fazlasıyla rahatsız edici. Gümrüklerde çalışanların neden sık sık görev yerlerinin değiştirildiğini anlayabilmeme yardımcı oluyor o şahit olduğum diyalog ve "el hareketleri."
 
Gürcü polisi tarafından mini bir kamera ile fotoğrafım çekildikten sonra çıkışa yöneliyorum. Türk tarafından daha geniş bir alanla karşılaşılıyor Sarp’ın Gürcü tarafı. Sarp’ın Türk tarafında bir tünel ve deniz kıyısından uzanan karayolu oldukça dar ve beklemeye müsait değil. Gürcü tarafındaki genişlik coğrafyanın armağanı olsa gerek.
 
Her yerde taksi isteyen var mı soru ve çığlıklarıyla arabamıza doğru yönelirken bu kez Türk paramızı dolara mı çevirsek Gürcü parası olan lariye mi çevirsek sorularıyla mini bir zirve yapıyoruz. Birkaç fiyat analizinin ardından yol üzerindeki farklı bir noktadan paramızı dönüştürme kararı alıyoruz. Türklere mahsus kazıklanma korkusundan kurtulamıyoruz. Yurtdışına giden her Türk vatandaşı gibi her işlemde dolandırılma ve özellikle havalimanı ve gümrük bölgelerinin yakınlarında daha pahalı fiyatlar ile daha düşük kurlarla karşılaşma ihtimallerinin dile getirerek kendimizi zehirliyoruz.
 
Döviz kuru
1 Türk Lirası ile 0,84 Gürcü Larisi alınabiliyor. Bu kur farklı yerlerde farklı oranlara dönüşebiliyor.  0,71 ile 0,84 arasında fiyatlarla karşılaşıyoruz seyahat boyunca.
 
Yine birbirinden alakasız web sitelerinde okuduğumuz ve Gürcü polislerine dikkat edin uyarıları seyahatimizi kuşkucu ve endişeli dakikalara götürüyor. Zira sağa sola parketmekte dahi tereddüde düşerken Türkiye’den görece daha az demokratik bir ülkede olmanın polisle baş etme yöntemlerini değiştireceği inancıyla tırsa tırsa ilerliyoruz yolda.
 
Çok kısa bir süre sonra Türkiye topraklarında doğan ve Batum’dan denize dökülen Çoruh Nehri’nin üzerinden geçiyoruz. Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alan Batum’a henüz girmeden sağlı sollu sıralanan benzin istasyonları, alkol sigara satışı yapan dükkanlar Türk tarafından günibirlik gelenlere hizmet veriyor daha çok. Her yerde Gürcüce ve Türkçe tabelalar var.
 
1 TL= 0,84 Lari yazılı olan küçük bir büfenin önünde duruyoruz. Utana sıkıla içeri girip İngilizce derdimizi anlatmaya çalışırken gençten çocuk çat pat Türkçe biliyor musunuz diyor. İngilizce’nin hükmünün geçmediği bu bölgede ana dil olan Gürcüce’den sonra Rusça ve Türkçe yaygın olarak kullanılıyor.
 
Delik deşik asfalt yolları aşarken Doğu Karadeniz’in o dik ve geçit vermeyen kıyılarından sonra karşılaştığımız düzlükler iyi geliyor. Başıboş dolaşan inekler ve birbirinden farklı ağaç çeşitleriyle kısa bir süre sonra Batum şehir merkezinde buluyoruz kendimizi.
 
Çoğu beton kaplı yollarıyla şehir merkezi tam bir trafik keşmekeşinin olduğu, eski model Rus arabalarıyla geçmişe götürüyor bizleri. Hemzemin geçitte yük treninin geçmesini beklerken çalan kornalar ve kopan fırtına trafik kültürü konusunda birbirimizden çok farklı olmadığımızı gösteriyor.
 
Onca eski model aracın içinde parlayan birkaç güzel araba görünce dikkatlice bakıyoruz. Her biri Türk plakalı olan ve ağırlıklı erkek nüfusuyla dikkat çeken araçlar Türk erkeklerinin Batum ilgisini gözler önüne seriyor. Hasat zamanı mahsulünün parasını alan aile reisleri kumarhane ve keyifli anlar yaşamak için Batum’u tercih ediyormuş. Karadeniz’de yaşayanların anlattıklarına göre bu keyif tutkusu yüzünden son yıllarda çok aile faciası yaşanmış Karadeniz’in sahil kentlerinde...
 
Rus etkisiyle içine kapanan yıllar sonra ise kabuğuna kırmaya çalışan Batum’un bu yenilenme sürecinden esintilerle tanımaya çalışıyoruz şehri adım adım... 

Etiketler:
İstihdam