16/09/2017 | Yazar: Ayşe Düzkan

bir panelde, bir izleyicinin, ‘lezbiyen olduğunuzu neden açıklamıyorsunuz?’ şeklindeki sorusu karşısında, ‘evet, lezbiyenim,’ demesi de aynı günlere rastlıyor. bir kadına olan aşkını anlattığı sita ise 1977’de yayımlanıyor.

bir panelde, bir izleyicinin, “lezbiyen olduğunuzu neden açıklamıyorsunuz?” şeklindeki sorusu karşısında, “evet, lezbiyenim,” demesi de aynı günlere rastlıyor. bir kadına olan aşkını anlattığı sita ise 1977’de yayımlanıyor.

time dergisi, 1970 yılında kate millett’le ilgili böyle yazmış. yazar, eylemci, sanatçı, araştırmacı, eğitimci… geçen hafta, 82 yaşında, paris’te öldü. eşi sophie keir ile her doğum günlerinde yaptıkları gibi paris’e gitmişler, güzel zaman geçiriyormuş, neşeli ve mutluymuş. izninizle, bunun altını çizmek istiyorum çünkü kadınların yalnızlığa ve mutsuzluğa mahkum edildiği hayatımızda, bence mutluluk feminist bir kadının direnişinin parçası.

on yedi yaşında girdiği minnesota üniversitesi’ni dereceyle, başarıyla bitirmiş, ardından britanya’ya gidip oxford’da victoria dönemi edebiyatı okumuş. ama bütün bu başarıya rağmen, döndüğünde anaokulu dışında iş bulamamış, o da tokyo’ya gidip heykel yapmaya başlamış. orada, japon heykeltıraş fumio yoshimura ile tanışmış, onunla birlikte abd’ye dönmüş ve bir yandan karşılaştırmalı edebiyat üzerine tezini yazıp diğer yandan ingilizce dersi verirken kadınların özgürlüğü fikriyle tanışmış; 1964-65 yılları. kadın gruplarının pıtrak gibi çoğaldığı yıllar, kadınlar gözlerini budaktan, sözlerini dudaktan sakınmıyor, örneğin kolektiflerine witch (ingilizce cadı) adını koyuyormuş; yani "women’s international terrorist conspiracy from hell" kadınların cehennemden gelen uluslararası gizli terörist örgütü…

kate millett’ın doktora tezi olarak yazdığı cinsel politika adlı kitabı bir köşe taşı oldu. o araştırmayı, yazmayı, gündelik siyasete tercih etse de tarih ondan ikinci dalga feminizmin öncülerinden biri olarak bahseder. ama şuna dikkat çekmek isterim; kate millett kendini öncü olarak atamamıştı, zaten feminizmde böyle şey yok ve izninizle bunun da altını defalarca çizmek istiyorum. “kadın kurtuluş hareketinin geleceği nasıl olacak?” diye soran gazetecilere, “ne bileyim, hareketi ben yönetmiyorum ki!” diye cevap verdiği anlatılıyor.

o arada, abd yönetimi sevgilisi fumio yoshimura’yı sınırdışı etmeye kalkınca, evlenmişler. nitekim, cinsel politika’yı ona adamış. bir panelde, bir izleyicinin, “lezbiyen olduğunuzu neden açıklamıyorsunuz?” şeklindeki sorusu karşısında, “evet, lezbiyenim,” demesi de aynı günlere rastlıyor. bir kadına olan aşkını anlattığı sita ise 1977’de yayımlanıyor. ömrü boyunca o zaman farklı isimlerle anılan lgbti+ hareket ve kadın kurtuluş hareketi arasında bağ kurmaya çalıştı.

millett hem kadın kurtuluş hareketi hem de edebiyat açısından büyük önem taşıyan cinsel politika’da, edebiyatın çeşitli “baba”larının eserlerini kadınlar ve patriarka açısından ele alır. bunun nasıl büyük bir kıyamet kopardığını tahmin etmek güç değil. sosyal bilimler eğitimi almamıştı, bu alana özel bir ilgisi de yoktu ve kitap esasen edebiyat üzerineydi ama millett zekâsı, gözlemleri ve tahlilleriyle toplum hakkında çok fazla şey söylemeyi başarmıştı.

cinsel politika’dan çok şey öğrenmiş olmakla birlikte fahişelik dosyası adlı kitabını daha önemli buluyorum. (bu kitap türkçeye önce sokak kadınları adıyla çevrildi.) millett, konuyla ilgili ilk akademik çalışma olduğu iddia edilen bu kitabında aslında çok az tanıdığı bir dünyayı, seks işçilerinin hayatını anlatmaya ve fuhuş üzerinden patriarkayı bir kere daha analiz etmeye çalışır. millett’ın bu ve başka konulardaki analizleri, kullandığı terminoloji feminist siyasetin geldiği noktada haklı olarak yetersiz bulunabilir ama kendisinin, güzel bir yemek için bir erkekle çıkmayı kabul etmesini bir fuhuş deneyimi olarak aktarmasını feminist yöntem açısından çok önemli buluyorum. kate millett, uçmak, tımarhane gibi kitaplarında da kendi yaşadıkları üzerinden toplumsal olanı anlatır. bu, feminizmin o benzersiz “özel olan politiktir”inin gereği. bu ilkenin zaman zaman, öznel olanın (mahrem ya da kamusal’ın zıddı anlamında) özel olanın yerini alacak şekilde yorumlandığını da gözlemliyorum; hele de kendinden bahsetmenin, bireysel görünürlüğün toplumsal ve politik olanı silecek bir biçimde öne çıktığı günümüzde. ama kate millett’ın eserlerinde “özel”, onun bireysel deneyiminin ötesine geçer, toplumsal olanı okumanın ve ona politik müdahalenin bir aracı haline gelir. politikleştirdiği özel deneyimleri arasında depresyon da var, iran devrimi de.

kate millett 1978 yılında, kendi adını taşıyan çiftlikte bir kadın sanat topluluğu kurdu, burada başka kadınlarla birlikte sanat üretti ve yazdı. ömrünün sonuna kadar heykel yaptı. o hayatının bütünüyle, feminist müdahalenin sadece politik pratiğinin alanıyla sınırlanamayacağını da gösteriyordu.

başa dönersek, millett’ın, devrim kadar hatta belki ondan daha fazla yönetmek üzerine düşünmüş ve yazmış olan mao’ya benzediğine katılmıyorum. diğer yandan, mao’ya da büyük hürmetim olmakla birlikte kate millett’ın davasına daha fazla sahip çıkıldığını düşünüyorum.

severek çalışılan bir derginin sabahlaması, başarılı bir gösteri ya da tamamlanmış bir çevirinin ardından ferah bir odadaki temiz bir yatağa düşer gibi gittiğine inanmak istiyorum onun. yapması gerekenleri yaptığını, dinlenme zamanının geldiğini ve devamını başkalarının getireceğini bilen bir insanın gülümsemesiyle... (Artı Gerçek)

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam