24/02/2017 | Yazar: Derya Barış

Artık güneşin sarılığıyla renkten renge bulanamayacak bulut namlı o çocuk, belki de Kaf Dağı’nın peşine takılıp gelişigüzel dolanacak

Gecenin sabah kızıllığıyla buluşmak üzere dünyayı hızlıca arşınladığı saatler. Yirmi yedi yıl öncesine kadar gökte başıboş dolaşan bulutlar yeryüzüne gönül indirivermiş o zamandan bu yana. Bugünün tam da bu saatinde yedi tepeli şehrin tepelerine sırayla duman olmuş.

–Bu muazzam gece için çok teşekkür ederim.

–Bilmukabele efendim, ne demek…

Ayrılık vakti gelip çattı.

Önce bir hikâye uydurmalıyım. Bilinenle bilinmeyen arasındaki o muğlak çizgide yürümeliyim.

Dostların dost olduğu, keyif vaktine ortak edildiği güzel saatlerin ardından hikâyenin bilinen yerlerinde anlatıcının bilmedikleri var. Hikâye edilen de hep böyle değil midir? Yaşam denen masalın içinde masal, rüyanın içinde rüya… Pek tabii bu mücevheratın en kıymetlisi, istiridyedeki inci misali en içte olanı.

Düşmana galebe çaldığı söylenen münevver hükümdar, uykusunun en derininde. Rüyasında, uykusuz bir rüzgârın kanadına kendini atıveren bir bulutun karşıdan gelen bir başka yelin taşıdığı aynı nev’iden biriyle çarpışıveriyor. Senelerce sürecek yağmurlar başlıyor. Her yerde sular seller, esmer tenli kızlar camlardan salınıyor.

O kadar. Kısacık bir rüya. Belki de karabasanla uyanılan bir kâbus. Anlamını bilmiyor henüz.

Hemen çevresini kuşatan ezcümle tebaadan kimselere haber salıyor. Göğe bir kule inşa edilmesini emrediyor. Bu rüyanın, kâbusun ve dahi karabasanın gerçekleşmemesi için bizzat kendi, tek kütle halindeki heykel biçimli bulutun başında nöbet tutacak.

Kule meşakkatli bir süreçten sonra tamamlanıyor. Hükümdarın kuleye tırmanması dakikaları, hatta saatleri alıyor. Haşerat-ı âzam sayılan akrep, yelkovan adlı kuştan beş mil öteye giderken nöbete başlıyor.

Nöbete başlar başlamaz gözleri kapanıyor. Sanki göz kapaklarını aşağıdan çekiştiren minik canavarlar var da bir türlü açamıyor. O sırada bulut, bir güzel döktürüyor, arkasında beyaz bir toz bırakmadan yağmura dönüşüyor.

Hükümdar gözünü açsa da onu göremeyecek, o çok uzaklara gitmiş olacak. Bir göz kırpımı kadar zamanda bitiyor masal. Kimsenin ummadığı yerde. Ardında türlü çeşitli efsaneler bırakarak.

Artık güneşin sarılığıyla renkten renge bulanamayacak bulut namlı o çocuk, belki de Kaf Dağı’nın peşine takılıp gelişigüzel dolanacak, Simurg’a gölge olup onu sıcaktan koruyacak.

Peşinde, gözyaşı sağanaklarında ıslanan insanlar bırakacak. Bir de sonsuz yolculuklar…


Etiketler:
İstihdam