21/09/2012 | Yazar: Esmeray

Efendim, bundan birkaç yıl önce konusu eşcinsellik olan bir paneldeydim. Panelde izleyici olarak bulunuyordum. Panelin içeriğine fazla girmeyeceğim. O güne dair neler olup bittiğini tam olarak hatırlamıyorum ama unutamadığım bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.

Efendim, bundan birkaç yıl önce konusu eşcinsellik olan bir paneldeydim. Panelde izleyici olarak bulunuyordum. Panelin içeriğine fazla girmeyeceğim. O güne dair neler olup bittiğini tam olarak hatırlamıyorum ama unutamadığım bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.
 
Panele katılan, aslında biraz da tanınan (ismi hiç önemli değil) kadının şöyle bir tezi vardı. Bu kadın muhafazakâr ve başörtülü bir kadındı. Kadın panel bittikten sonra ayaküstü bir tartışmada “Ya, bence aslında eşcinsellik kamusal alanda olmamalı!” dedi. Bunu diyen kadın da aynı zamanda yıllardır kamusal alanda başörtüsü yasağı ile ilgili mücadele veriyor! Şaşırdım doğrusu! “Şu an sizin söylediğinizle, yıllardır size başörtüsü takın ama kamusal alanda takmayın diyenlerle aynı şeyi yapmıyor musunuz?” dedim. “Ama Kur’an!” dedi hemen.
 
Kur’an’da bir sürü haram ve yasak kılınan ayetler var ama bazen işinize geleni tefsirlerle kendinize göre yoğurabiliyorsunuz. Neden eşcinsellik deyince hemen yorumun, tefsirin önünü tıkıyorsunuz? İlahiyat benim alanıma hiç girmez. Hiç anlamadığım bir alan. Ama olaya insani boyutta baktığım zaman bir insan hem eşcinsel hem de Müslüman olabilir. Bu hiç kimsenin tekelinde olamaz!
 
Efendim şimdi bu kadın ve buna benzer düşüncede olan insanlar, eşcinsellerin kamusal alanda olmamasını söylüyor. Ayol ben anlamadım bunu söylerken ne demek istiyorlar. Eşcinseller kamusal alanda ne yapıyorlar ki? Varlığı mı rahatsız ediyor? Bir de anlamadığım başka bir konu: Kamusal alan sadece Müslümanlara mı açık olacak? Anlamadığım ikinci konu, kamusal alanda yaşama, başka bir yerde yaşayın diyorsunuz! Eee Allah’ın bildiğini niye kuldan saklayalım? Şimdi burada Tanrı’nın bilmesi mi kulun bilmemesi mi önemli?
 
Allah düşmanımın başına vermesin!
 
Ve gelelim gündeme: Sırrı Sakık’ın yaşadığı acı...
 
Bugün gazetelerde fotoğrafını gördüm; içim burkuldu. Ne haberi okuyabildim, ne de bir daha resme bakabildim. Herhalde bir baba için hele göz önünde olan bir baba için, ne kadar zordur acısını içine gömmeye, insanların önünde dik durabilmeye çalışmak... Ama beceremedi, çünkü gözünün önünde ciğeri elinden kayıp gitmişti.
 
O ara internet sayfalarında dolaşıyordum; twitter sayfama bakıyordum. Bu konu ile ilgili ne denir bilmiyorum linç ötesi bir kampanya başlatmışlar. Bunlar nasıl yorumlar? Bu nasıl bir insanlıktır? Yazılanları burada söylemeye dilim varmıyor, zaten çoğunuz görmüşsünüzdür. Ama şuna eminim ki, bu yorumları yazan o insanların hepsinin tuzu kuru! Acaba hangisinin oğlu askerde ölmüş? Acaba hangisinin oğlu, akrabası dağda ölmüş veya hangisinin oğlu intihar etmiş? Bu acıyı biliyorlar mı? Empati kurun diyeceğim ama ne mümkün! Hani insanın şuuru vardır; empati kurma yetisi vardır, duygusu vardır, vicdanı vardır! Bu kadar mı körelmiş insanlık! Emin olun ki, çocuğunu askerde kaybeden hiçbir ana-baba bu sizin yaptığınızı onaylamaz! Bu tipler görüyoruz, şahit oluyoruz, duyuyoruz askere gitmemek için her şeyi yapıyorlar! Sizin derdiniz nedir? Burada lanetlemek istediğiniz terör müdür (sizin tabirinizle)? Terör kötüdür mü diyorsunuz? Terör, insanın canına malına kastetmek midir diyorsunuz? Bunları söylerken, bir babanın gözünün önünde oğlu elinden kayıp gidiyor, siz arkasından keşke baba da atlasaydı diyorsunuz! Hani ölüm kötüydü? Ölüm sizin başınıza gelince mi kötü? Hani terör kötüydü? Şimdi sizin farkınız ne? O zaman gelin hep birlikte terörün tanımını yeniden yapalım. Ölümü böyle mi durduracaksınız? Acaba oturup düşündünüz mü, bu saldırganlığı yaparken ne için yapıyorsunuz? Neye üzüldünüz bu kadar, canınızı ne yaktı bu kadar? Oturup da bilgisayarın başında klavyede artistlik yapıyorsunuz! Çözüme katkıda bulunmadığınız gibi, her gün daha fazla insanın ölümüne sebep oluyorsunuz. Yani hiçbir işe yaramıyorsunuz! Ne diyeyim, “Allah düşmanımın bile başına vermesin!” deyimini bile unutmuşsunuz!
 

Etiketler:
nefret