22/07/2016 | Yazar: Fatma Merve Bursalı

Yüzlerce insan öldü, binlerce insanın hayatı tek bir anda iyi veya kötü değişti.

Evimin balkonunda otururken sokaktan iki insanın konuşmasını duydum. Merak edip baktım. Birisi pantolonunu temizlemeye çalışırken diğeri ona yardım ediyordu. Beni farkettiler. Bir yavru kedinin bir siyah volkswagen minibüs tarafından ezildiğini, yavrunun benim bahçeme kaçtığını söylediler.

Tabii ki maktul kedi bahçemde barındırdığım canlardan biri olan Tutsi idi. Bu duyarlı iki insan, Tutsi’yi hemen kucaklarına almış, Tutsi onların üstüne dışkısını yapmış ve bahçeme kaçmış. Hayvanı yakalayıp kedi taşıma çantasına koydum, veterinerleri aradım, o insanlara da ıslak mendil verdim. Bu kadar kısa bir sürede Tutsi ağzından kanlar gelerek canını teslim etti. Bu katil minibüs sürücüsünün komşularımdan biri olmadığına inanıyordum. Çünkü komşularım bilir ki, bu çevrede pek trafik yoktur, çocuklar sokaklarda oynar, yaşlılar ağır ağır yolun ortasından yürür ve sokak hayvanları sürekli dolaşımdadır. Komşuma olayı anlattım. Onun aktardığına göre, komşularımdan biri siyah Volkswagen minibüs sahibi bir Kürt’müş ve bu “kalın kafalı Kürt”  defalarca komşular tarafından ikaz edilmesine rağmen yıllardır sokaklarda hızlı otomobil sürermiş. Geçmişinde kedi katilliği ve çocuk yaralamaları zaten varmış. Elimde görüntü veya ses kaydı olmadığı, kendim de kaza anına tanık olmadığım, mevcut tanıkların da tanıklık yapmayacağını bildiğim için savcılığa şikayette bulunmadım. Zaten Tutsi de o kadar aptal bir kedi de olmasaydı da, mesai saati bitiş zamanı yollarda oynamasaydı. Çünkü diğer kediler görece daha zeki oldukları için insanların ve köpeklerin sokakta bulunduğu zamanlarda saklanıyor, ortalık tenhayken piyasaya çıkıyor. Tutsi’nin “o saatte orada ne işi varmış?”

Hava, değil yarım metre çukur açıp cenaze gömmek, iki adım atmak için bile çok sıcaktı. Tutsi’yi bir poşete koydum ve çöp konteynırına attım. Balkona çıktım ve Tutsi yaşıyorken onunla geçirmiş olduğum anıları canlandırıp yasımı tuttum. Gece yarısına doğru askeri darbe haberini ekşisözlük'ten aldım. Komşulardan biri çocuğuyla sokakta oyun oynuyordu, ona bir darbe dedikodusu olduğunu söyledim. Korkuyla eve koştu. Karşı evdeki komşum ise çok yaşlı bir adamdı ve o gece evde yalnızdı. Onun kapısına gidip yakınları gelene kadar onunla durabileceğimi söyledim. Ama kabul etmedi. Sonra ailemi aradım. Kapıları pencereleri kitle, perdeleri kapat, ışıkları kapat, pencerelere yakın oturma, diye tembih edildim.

Halktan alanlara çıkıp demokrasiyi koruması talep edilmesi, medya kaynaklarından ve cami minaresinden yayınlanınca bir karar vermem gerektiğini farkettim. Benim vergilerimle maaşı ödenen, mesleği gereği ölmeyi göze aldığı için tüm tazminat ve imtiyaz hakları tanınan silahlı sınıfın memurları görevdeyken dışarı çıkmam mantıksız olurdu. Ben karakola gidip bir polisten benim yerime ders çalışıp sınava girmesini istemiyorum. Aynı şekilde profesyonel silahlı insanlara karşı da benim yapabileceğim bir şey yoktu. Eğer alanlara çıkarsam merhum Tutsi’nin akıbetine uğrayabilirdim. “Kadın başıma o saatte orada ne işim vardı?”

Bu karmaşadan istifade edip “kalın kafalı Kürt”ün minibüsünün tekerleklerini çiviyle patlatabilirdim. Bunu da ciddi ciddi düşündüm. Bir Kürt düşmanı tarafından iftiraya da uğramış olabilirdi. Gerçekten bu suçu işlediyse zaten bu vicdansızlıkla yaşamak onun için en büyük cezaydı. Bedduamı ettim, affetmedim ama intikamdan vazgeçtim.

Yüzlerce insan öldü, binlerce insanın hayatı tek bir anda iyi veya kötü değişti. Ölenler listesine bir de öksüz yetim Tutsi’yi ekleyin.

Yazar notu: "Kalın kafalı Kürt" başka bir komşunun söylemidir...

Not: Neden Tutsi’ye bu ismi verdiğimi merak edenler için...


Etiketler:
İstihdam