03/12/2014 | Yazar: Sultan Yavuz

Tanrı, ilk insanla beraber yaratmış mülteciliği ve onunla başlatmış yalnızlığın tarihini. Cennetten dünyaya zorunlu göç.

Tanrı, ilk insanla beraber yaratmış mülteciliği ve onunla başlatmış yalnızlığın tarihini. Cennetten dünyaya zorunlu göç. Sonra Havva ilk çocuğunu rahminden sürgün etmiş, o tarihten beri yersiz yurtsuz belki de insanlık.
 
Yersiz yurtsuz olma hali, yalnızlıkla aynı havayı solur. Geride bıraktığı ya da hayalini kurduğu kişi ya da yere duyulan özlemle beslenir ikisi de. Zorla yerinden edilişin, bulunduğu yere bir türlü uyum sağlayamamanın başlangıcıdır belki de o meşhur “ana rahminden atılış.” Yalnız bırakıla bırakıla, yalnız kala kala ve yalnızlığı düşüne düşüne kendine yabancılaşır insan. Nereye gitse, “yalnızlığın başkenti orası olan şehirde” hep bir yabancı kalma duygusunu yaşar. Dönüş umudu olmayan, kendini asla evinde hissedemediği mekanların ve insanların soğukluğunda. Yalnızlık nihayetinde yabancılaşmayı, ölümü getirebileceği gibi bağımlı olmayı da getirebilir. Etrafınıza bakın, o bin bir türlü saçmalığa rağmen bir türlü sevgilisinden, çocuğundan, kocasından, karısından kopamayanların derilerinin altında bu boşluk yatıyor.
 
Bazen rutin içinde fark eder insan yalnızlığını; aynı yoldan tek başına yürür, aynı marketten aynı şeyi alır, evin aynı koltuğunda, aynı programları izler, aynı zaman aralıklarında aynı kişileri arar ya da aranır. Aynı işte aynı şeyleri yapar ve aynı cümlelerle sever kedisini bile. Bazen de aynı kalabalığın içinde zaman geçirirken fark eder. Onlarca yüzün, onlarca cümlenin giderek aynı şeye dönüştüğünü. Aslında gerçekten özel hissettiği ya da doyum sağladığı ilişkileri yaşamadığını anlar. Herkesin kendisi gibi olduğunu ve fakat nasıl olur da bunu bir türlü anlayamadıklarını düşünüp şaşakalır. Ellerine dikkatlice baktığında delirecek gibi olur, bir anda el nasıl da bedenine yabancı olur. Gözüyle el arasındaki mesafe artıp, kısalır. İnsan neredeyse elin kendisinin olmadığına yemin eder. El, burada pekala güzel de bir metafor olur. El; yabancı.
 
Bazıları insanın gerçek yalnızlığını, kişinin kendisini bile düşünemeyecek halde olması ile açıklar. Bu olsa olsa yalnızlıktan mutlu kurtuluş olan delilik olabilir. Deliliğe varmadan çok önce yaşanan o derin yalnızlığın yabancılaştırdığı sen, iliklerine kadar hissedersin o ürkütücü boşluğu. “Saklı coğrafya” diye sana tek kalan, ana rahmin olur. Dönemezsin ama uyuma şeklinle ele verirsin. Eşek kadar adamın, kadının o şekilde yatması yürek parçalayıcıdır; insanlığın sürgün edildiği yegane yuvayı hatırlatmasından.
 
Yalnızlığa yüklenen olumlu ya da olumsuz anlam, biraz da ona nereden ve kim olarak baktığınızla ilişkilenir. Mesela içinde yaşadığımız kapitalizmin işleyiş mantığı, bir taraftan bireyci olmayı pompalarken, yarattığı akıl ve ruh yıkımlarını psikoloji kurumuyla, sakinleştiren, güldüren, seviştiren haplarla onarmaya çalışır. “Tüketin” diye bas bas bağırırken, paylaşmanın güzelliğine dair reklamlar sunar. Kent yaşamı ve bireyin yalnızlığı diye tez, roman, şiir konularına malzeme verir.
 
Fakat, bazı din ve öğretilerdeki içe yöneliş, inziva gibi kavramlara bakarsak da “kendi tercihi” ile yaşanan yalnızlıkları görürüz. Bunlar insana kafayı yedirmektense, bir çeşit sağaltım görevi görerek, aslında “diğerleri” ile olan ilişkileri de güçlendirirler. Dahası kişiyi “diğerlerinden” gelecek olumsuzluklara karşı da korur. Peygamberler, azizler, bazı sanatçılar... Demek ki yalnızlık, deneyimine verilen anlama göre olumlu ya da olumsuz olabilir. Bununla birllikte yine de toplumlar, dinler, psikologlar, kişisel bilmem neciler “aman yalnız kalmayın, yalnızlıktan kurtulun, yalnızlıktan korunma yolları, depresyon ve yalnızlık” gibi cümleler kurarlar. Evlilik bir numaralı yalnızlık savardır mesela: “Tek tek hepinizi yalnızlaştırdık, en azından çifter çifter yaşayın yalnızlığınızı; belki fark etmezsiniz.”
 
Bunlar işe yarıyor mu? Adına sosyalleşme denilen, asla yalnız olmadığımızı hissetmek için yaptığımız toplu aktiviteler? Belki umutsuz vaka değilse insan, işe yarayabilir evet. Peki siz bu kategorisindeyseniz? O zaman Âdem’den bu yana lanetlilerdensiniz. Mültecileri bilirsiniz, hakkıyla ne yaşayabilirler ne de ölebilirler... Sınırları kendi içlerinde uzayıp kısalır. Mayınlı bölgeden kazasız; iç denizden boğulmadan sığınmayı başarsa da, gözlerinden okunur yersiz yurtsuzluğunun imzası: yalnızlık. 

Etiketler:
İstihdam