22/04/2013 | Yazar: Emre Korlu

AKP’li milletvekilinin kendini ortaya koyup sarf ettiği bu sözler kendi çocuğuna veyahut akrabalarından doğacak olan çocuklara apaçık bir tehdittir.

Oysa ben hep eşcinsel olan çocuklarını ölüme götüren ve intihar etmelerine neden olan aileler tanıdım. Yani, anayasaya “Herkes kanun önünde eşittir ve hiç kimseye ırkı, rengi, dili, dini, inancı, etnik kökeni ve cinsel yönelimi nedeniyle ayrımcılık yapılamaz” maddesini de eklemek isteyen CHP’li komisyon üyelerine “Kızım lezbiyen olsa intihar ederdim” diyen AKP’li milletvekilinin intihara düşkünlüğüne tek bir cümlede tanık oluşum, bana hiç de gerçekçi gelmedi. 

Çünkü, ben arkadaşlarının sırf cinsel yönelim ile cinsiyet kimliğinden dolayı aşağılanışına ve aile kurumunun içinde yok oluşlarına da tanıklık etmiş biriyim.

AKP’li milletvekilinin kendini ortaya koyup sarf ettiği bu sözler kendi çocuğuna veyahut akrabalarından doğacak olan çocuklara apaçık bir tehdittir. Homofobi nasıl bir hastalıktır ki, ruh sağlığını bu denli derinden etkiler; anlamış değilim.   
 
Yani, bir insanın cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği neden bir başkasını, ondan nefret edecek kadar ilgilendirir?
 
Şiddeti körükleyen ayrımcılık, bu ayrımcılığı inatla içinde büyüten bir insana ne kazandırır? 
***
Martin Luther King’i tanır mısınız? Hani şu siyahi, Amerikan yurttaş hakları hareketi önderi…
 
Yüz kızartıcı bir ayrımcılığı daha yeryüzünden silmek isteyen, tek hayali  dört çocuğunun  derilerinin rengi ile değil, kişilikleri ile yargılanacağı bir ülkede yaşaması olan, bir mücadele adamı…  
 
Biz zencilerin ruhlarını asan insanlar gibi düşünenlerin avlarıyız; anlaşılması güç oje, saç, sakal, giyim-kuşam, duygu, seks yönünden toplumsal cinsiyete aykırı geldiğimizi(!) düşünüp bizleri bir konsepte oturtamadıkları için dünya’yı ele geçireceğimizden korkuyorlar(!) Oysa Martin’in de söylediği gibi “Hayalimiz var
 
Bizimki de yönelim ve kimliklerimizle yargılanmayacağımız bir ülkede nefes almak...
***
Sevgili AKP’li milletvekili, benim oğlum eşcinsel değildi deyip Diyarbakır’ın bir adliye koridorunda bas bas bağıran o anne bile 14 yerinden bıçaklanarak öldürülen oğlunun cinsel yönelimini yok sayıp, oğlunu kendi elleriyle katleden kocasının da içinde bulunduğu o sanıkların yüzüne bakıp, yüzlerine tüküremiyorsa olan 17 yaşındaki bir eşcinsel çocuğa oluyorsa sen intihar edemezsin. Sen yalnızca intihara sürüklersin.
 
Sen bu çocukların ölmesine zemin hazırlarsın.
 
Anayasa komisyonunda koca bir yalanla ortaya atılmışsınız; intihar etmenin de bir adabı var Sayın Milletvekili. Ölmek öyle kolay değil yani.  
 
Mesela sizin ölümünüz derin bir acı bırakmaz bir sevgilide, “Hayır hiç sanmıyorum. Bunu yalanlayamazsınız.” Siz aşık olacağımız insana karar vermemizin ya da hislerimizin tercih olduğunu düşünüyorsunuz. Kimse hiçbir şey uğruna ölmeyi tercih etmez, Sayın Milletvekili.
 
Ahmet Yıldız’ı mutlaka duymuşsunuzdur. Hani ilk eşcinsel töre cinayeti olarak geçti kayıtlara…
 
Eğer anayasaya bu istediğimiz madde sokulursa nefret cinayetine kurban giden arkadaşlarımız gibi, Ahmet de bunu göremeyecek. Kızınız lezbiyen ise ve bunu sizden saklıyorsa siz de göremeyeceksiniz. Çünkü, görmek her durumda aynı…
 
Siz bu yılışık tehdidinizle birilerinin okuduğu bir haber olmayı amaç edineceksiniz; zira bu intiharınızı umursamayanın umrunda olmayacak.
‘Sen kim oluyorsun ki’ deyip cenazesini bana vermediler 
İbrahim, sırf eşcinsel olduğu için babası tarafından öldürülen sevgilisi Ahmet Yıldız’ı kaybettiği o günü anlatıyor:
 
15 Temmuz 2008. Marmara Üniversitesi Fizik Bölümü son sınıftaydı, bitirme sınavlarına hazırlanıyordu. Saat 23.00 gibi “Hadi dondurma alalım, dolaşalım, biraz” dedi. Ben o sırada Almanya’daki bir arkadaşımla chat yapıyordum. Yalnız gitti. Önce arabanın motorunun sesi geldi, sonra silahları duydum. Merdivenlerden koşarak inerken bir yandan da cebini aradım, kapalıydı. Dışarıya çıktığımda eczanenin duvarına çarpan arabasını gördüm. Arabanın kapısına yaklaştım, “Babacım ne olur ölme” dedim. Gözlerini açtı, iki saniye bana baktı ve kapattı. Bağırdım, yardım istedim. Gittiğini hissetmiştim, çaresizdim. Sivil polisler geldi, kim olduğumu sordu, anlattım. Alman Konsolosluğu’nu arayıp yardım istedim, hemen karakola geldiler. ‘Sen kim oluyorsun ki’ deyip cenazesini bana vermediler. Ertesi gün polis koruması eşliğinde İstanbul’u terk ettim. 

Etiketler:
İstihdam