31/10/2013 | Yazar: Merve Deniz

Amerika’da yapılan bir anket, transların %41’inin, yani neredeyse yarısının intihara teşebbüs ettiğini belirtiyor.

Ali Arıkan’ın ölümünden birkaç gün sonra, “hanım evladı”, gey, Alevi, Kürt kısaca “çifte kavrulmuş öteki” arkadaşım Şehriban ile konuşuyorduk. Ali’nin kanser tedavisi ve akabinde ölümü üzerine sohbetimizin bir kısmında duraksadı ve “Çok garip biliyor musun? Çünkü ben ilk defa ‘eceliyle’ ölen bir trans arkadaşımın cenazesine katıldım, helva yaptım, yas tuttum. O kadar alışmışız ki transfobiye, böylesi bir ölümü unutmuşuz,” diye ekledi. O an Kuşadası’nda yirmi yerinden bıçaklanarak öldürülen Dora geldi aklımıza, yakın zamanda Didem, boğazı kesik halde bulunup zorla yetiştirilmişti hastaneye İstanbul’un göbeğinde.
 
LGBT, hatta uzun zamandır bünyesinde bulundurmadığı çift cinsiyet ile doğan intersekslerden özür dileyerek adını değiştiren LGBTİ, transfobi, homofobi, bifobi ile mücadelesine rengarenk devam ederken, cinsiyet kimliği ile cinsel kimliğin kompleks figürleri trans bireyler, sosyal hayatlarını idame etmekte her açıdan birçok zorlukla karşılaşıyor. Amerika’da yapılan bir anket, transların %41’inin, yani neredeyse yarısının intihara teşebbüs ettiğini belirtiyor. Bu durum, transların psikolojik açıdan da baskı altında olduklarının bir göstergesi kabul edilebilir.
 
Özellikle son on yıldır, trans olduğu için çalışamayanlar, trans olduğu için seks işçisi olmak zorunda kalanlar, trans olduğu için nefes aldırılmayan binlerce birey mevcut. Öyle ki, LiSTAG’ın Benim Çocuğum filminin sonunda yazan satırlarda bir annenin feryadı, olması gerektiği gibi özetliyor durumu: “Koskoca dünyaya sığdıramadılar evladımı.”
 
Binlerce trans bireyin yaşadığı topraklarda, son zamanlarda gündeme getirilen “Anayasada LGBT”, LGBT bireylerin hukuksal eksendeki mücadelesini destekler bir kampanya olsa da, henüz mecliste bu yönde bir çalışma bulunmuyor. Hatta yakın zamanda önemli bir kadın vekilin Dora cinayeti üzerine “Kadın hareketini daha değerli buluyorum” söylemi, duruma biraz daha dikkat edilmesini gerektiriyor. Uzun süre hastalık ve kişilik bozukluğu olarak tanımlanan cinsel kimliklerin mecliste anılma tarihi 1994 olan bu topraklarda, LGBT’lere karşı işlenen cinayet ve şiddet olaylarını Nefret Suçları kapsamında değerlendirmek bir yana, birçok davanın akıbeti tartışmalı bir noktada durmaktadır. 1852’den beri eşcinsellik, 1988’den itibaren de cinsiyet değiştirmek yasallaşırken, aradan geçen bunca süreçte kazanılmış hak olarak gösterilebilecek herhangi bir yasal durum söz konusu değil.
 
Gezi Parkı olayları ile LGBTİ bireylere artan ilgi, 21. Onur Yürüyüşü’nün en kalabalık yürüyüşlerden biri olması sonucunu doğurmuş, birçok bireyin ilk defa lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireyler ile karşılaşma platformu olmuş olsa da, her sorunsal için geçerli olan pratikte karşılığını bulma durumu, renkli ötekiler için ne zaman yasallaşacağı hâlâ tartışmalı bir noktada. 

Etiketler:
2024