15/11/2013 | Yazar: Tunca Özlen

‘Küba’da çocuklar mutlu’ sözünün ajitasyondan ibaret olmadığını, herhangi bir okulun bahçesinde oynayan çocukları izleyerek görebiliyorsunuz.

Bir hafta boyunca ziyaret etme şansı yakaladığım Küba üzerine bir izlenim yazısı kaleme almanın zorlukları var. Neden derseniz, Küba’nın insanı o kadar etkileyici, dönüştürücü, yenileyici bir yanı var ki, seyahatten önce kafamı kurcalayan soruları hatırlamakta güçlük çekiyorum. Küba sosyalizmi üzerine bildiklerimin yanlış olmadığını ancak oldukça eksikli kaldığını kendi gözlerimle görmüş olmaktan mutluyum, darısı tüm Küba dostlarının başına.
 
Küba, gerek tropikal iklimi gerekse Afrika, Avrupa ve Asya kökenlilere dayalı nüfus bileşimi ile Türkiye’den oldukça farklı bir coğrafi ve beşeri yapıya sahip. Küba’yı gezdikçe ve insanlarla etkileşime girdikçe sözünü ettiğim bu yapı “turistlik” özelliğinden sıyrılıyor ve sosyalizmin temelini oluşturan mekanizmayı daha iyi kavramanızı sağlıyor. Şu genel değerlendirme sanırım zorlama olmayacaktır: Sosyalizm, Küba’nın coğrafi özelliklerine rağmen ve beşeri özellikleri sayesinde ayakta duruyor.
 
Küba klasik anlamda bir tarım ülkesi değil, nüfusun büyük bölümü üniversite mezunu ve kentlerde yaşıyor, üstelik bu kentler bizdeki gibi “köy-kent” de değil. Ancak tarım sektörünün, özellikle şeker kamışı, tütün, kahve ve türevlerinin ekonomideki payı önemini koruyor. Sanayi üretimi için gerekli enerjiye ve hammaddelere yeteri ölçüde sahip olmayan Küba, elindeki sınırlı kaynakları en verimli ve halkın ihtiyaçlarına öncelik verecek şekilde kullanıyor. Coğrafi olarak bu denli dezavantajlı olan küçük bir ada ülkesinin merkezi planlama sayesinde işsizliği, açlığı ve sefaleti sıfırlamış.
 
Küba ekonomisi için bir diğer kısıt, ABD’nin devrimi boğmak için uyguladığı ve hiçbir koşulda hafifletmediği abluka. Bakın ambargo demiyorum, abluka. Ambargo, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin tek veya çift taraflı olarak askıya alınması şeklinde tarif edilebilir. ABD ise üçüncü ülkelerin de Küba ile ticari ilişkiler kurmasını engellemeye yönelik son derece kapsamlı ve saldırgan bir dış politika izliyor. Ablukanın kapsamı o denli geniş ki, normal şartlarda sonuçları adadaki yaşamı bitirebilecek ölçüye varabileceği için Kübalılar tarafından “soykırım” olarak görülüyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ablukanın kaldırılması için her sene tekrarlanan oylama, daimi üye ABD, İsrail ve birkaç uydu devletin karşı oyu ile geri çevriliyor. Kısaca ABD’de ablukadan, Küba sosyalizmden vazgeçmiyor.
İşte tüm bu coğrafi ve siyasi engellere karşın Küba’da eğitim ve sağlık hizmeti tüm yurttaşlar için tamamen ücretsiz. Küba Devrimi birkaç yıl içinde okuma yazma oranını %100’e yaklaştırıyor, bugün ise oran tam olarak bu. Örneğin Türkiye’de burjuva devriminin üzerinden 90 yıl geçmesine rağmen Türkiye’de hâlâ nüfusun %5’i okuma yazma bilmiyor. Küba’da öğrenciler eğitimin her aşamasında, ilköğretimden üniversiteye kadar örgütlü. Evet, ilkokul çocukları bile örgütlü, zamanı gelince kongre topluyorlar, tartışıyorlar, kendilerini ilgilendiren kararlar alıyorlar. Çocuk yaşta yaşamları üzerinde söz sahibi olmayı öğrenen Kübalılar, bu sayede büyük bir özgüvenle yetişiyor. Ayrıca “Küba’da çocuklar mutlu” sözünün ajitasyondan ibaret olmadığını, herhangi bir okulun bahçesinde oynayan çocukları izleyerek görebiliyorsunuz.
 
Pek çoğumuzun bildiği gibi Küba sağlık alanındaki gelişmişliğiyle dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alıyor. Küba coğrafi koşullarını ve ablukayı bahane etmiyor, tüm yurttaşlarına ücretsiz, erişilebilir, nitelikli sağlık hizmeti veriyor. Her bakımdan sağlıklı bir topluma sahip olan Küba’da kadınlarda beklenen yaşam süresi 81, erkeklerde 79.  Türkiye’de ise kadınlarda 75, erkeklerde 69. Anlayacağınız sosyalizm insanın ömrüne ömür katıyor. Sağlık alanına verdiği öncelik sayesinde ilaç ve aşı alanında ulusal bağımsızlığını garanti altına alan Küba, büyük bir gururla ABD’ye kanser aşısı satıyor, ablukanın mimarı ABD de paşa paşa alıyor. Yakaladığı sağlık standartları, biyo-teknoloji alanındaki hamleleri, her sene yurtdışından gelen binlerce gence tıp eğitimi vermesi ve dünyanın dört bir yanına gönderdiği doktor ordusu ile Küba her sosyalistin göğsünü kabartıyor.

Elbette sosyalizm eğitim ve sağlık hizmetinden ibaret değil, aksi takdirde model olarak kapitalist sosyal devletten bir farkı kalmazdı. Küba’da sosyalizmin temel direği ve en büyük kazanımı, örgütlü toplum. Öğrenciler, gençler, her sektörden işçiler, aydınlar, yazarlar, kadınlar, LGBT’ler… Küba’da herkes, hayatına değen her alanda örgütlü. Devrimi Savunma Komiteleri (SDR) her mahallede faaliyet yürütüyor. Devrimden birkaç yıl sonra, Fidel’in halka açık konuşma yaptığı bir yerin yakınlarında bomba patlaması üzerine kurulan SDR’ler, 14 yaşın üzerindeki tüm Kübalıların katılımına açık. Kübalıların yaşamında SDR’lerin sosyalizmin kazanımlarını içselleştirmeleri, ideolojik formasyon kazanmaları, rutin ihtiyaçlardan acil durumlara pek çok pratik meseleyi el birliği ile çözmeleri bakımından yaşamsal bir rolü var. 

Öbür taraftan Komünist Partisi’nin “ağırlığı” Küba sokaklarında, gündelik yaşamda hissedilmiyor. Sosyalizmi tepeden tırnağa örgütlü bir toplum yaratarak güvenceye alan önderlik, kendisini daha çok ülkenin siyasi ve ekonomik yörüngesinin belirlenmesi, bu doğrultuda yapısal düzenlemeler yapılması gerektiğinde gösteriyor. Parti ve Komünist Gençler Birliği gibi ona bağlı kurumların büroları son derece gösterişsiz, kent dokusunun doğal unsurları adeta. Çocukken başlayan örgütlü olma halini Komünist Partili kimlikle taçlandırmak için Kübalıların 30 yaşına kadar dişlerini sıkmaları gerekiyor. Zira okulunda, iş yerinde, mahallesinde üstlendiği öncülük misyonunu layığıyla yerine getiremeyen birinin partili olma şansı yok. Küba, SSCB’nin aksine partinin devrimden sonra içe doğru öncülük yapma işlevini kaybetmediğinin, asıl zor olanın sosyalizmi kurmak ve ayakta tutmak için verilecek ideolojik kavgayı sürdürmek olduğunun farkında.  

Uzun lafın kısası, Küba’yı bir “sosyalizm müzesi” olarak değil çelişkilerle dolu, akıl almaz zorluklara aklın ve örgütlülüğün gücü ile göğüs geren, yaşayan bir sosyalizm deneyimi olarak görmek, Küba’yı bu gözle incelemek gerek. Bunu yapabilirseniz Türkiye’ye Küba aşığı olarak dönmemeniz ve “Türkiye’de sosyalizm kurulunca kim bilir ne kadar güzel bir ülke olacak” diye aklınızdan geçirmemeniz mümkün değil. Sosyalizm imkânsız değil, Küba’nın da kanıtladığı gibi aksine çok gerçekçi.

 

Fotoğraflar: Evren Okçu

Etiketler:
İstihdam