25/04/2014 | Yazar: Dilan Çiçek
Muhafazakârlığın, Hizbullah’ın, solun, ibneliğin bu kadar belirgin olduğu kozmopolitik bir şehirde kendi adıma eşcinsel olmak sadece eşcinsel olmak değildir.
Rivayete göre Sigmund Freud bir konferansta analitik kişilik kuramından bahsederken konu oral döneme gelir. Bu dönemde kişinin haz aldığı bölge ağız ve çevresidir. Freud, sürekli yemek yiyenlerin, parmaklarını emenlerin, tırnak yiyenlerin, sık sık sigara içenlerin genelde çocukken oral dönemden kalma takıntıları olabilme ihtimalinden bahseder o sırada bir gazeteci sürekli ağzından puroyu eksik etmeyen Freud’a sorar: Peki puronuzdan yola çıkarsak sizinde oral dönemde saplanma yaşadığınızı varsayabilir miyiz? Freud’dan tarihi cevap: Bayım bazen bir puro sadece purodur.
Freud’un pipoyu da ağzından düşürmediğini göz önünde bulundurursak puro yerine piponun da olabileceği ihtimali de vardır. Hangisinin olduğu çok fark eder mi elbette etmez. Peki farklı olan nedir diye sorarsanız işte yazımın asıl amacına giriş yapmış bulunurum.
Freud’un ağzından pipo/puro eksik olmaz yaşadığım kent olan Amed/Diyarbakır’ın belirli yerlerinde de insanımın ağzından ot eksik olmaz. Ot çekmek çocukluktaki oral dönemin bir yadigârı mıdır? Ya da buradan mevzubahsi genişletip çıkarımlarda bulunayım.
Oturduğum semt Diyar-ı Bekir’in en işlek, hareketli, hatta merkezi sayılan Ofis’in bir mahallesidir. Sık sık cama çıkıp çenemi ellerimin arasına alıp etrafı izleme gibi bir fantezim vardır. Geçen arabaları, anneleri ellerinden tutup okuldan alınan çocukları öğle arasına çıkmış yorgun liselileri, birbirini kesen cilveleşen ergenleri saatlerce izlerim. Sonra kafamı kaldırıp karşı binalara bakarım. Çok sık cama çıkmama rağmen karşı binalardan hiçbir komşumun cama çıktıklarına rastlayamadım. İnsan kendisine sormadan duramıyor Lan mahallenin Sıdıka’sı ben miyim diye.
İşte bu mahallede dün gece bir kavga oldu ve ben camdan dışarı bakarken ilk kez karşı bina komşularımın da dışarıya baktığını gördüm. Demek ki neymiş komşularını tanıyıp ilişkilerini geliştirmek için kavga çıkmalıymış ve bir kavga sadece kavga değilmiş.
Komşuların esrarengiz olduğu bu mahallede ibne bir arkadaşımın başından geçen bir olayı kendi ağzından anlatayım: “Bir akşam sarhoş bir şekilde evime giderken arkamdan 25 yaşlarında bir mıheme* pışt pışt dedi. Hiç arkama bakmadan yoluma devam ettim, karşıma çıktı ceketinin arasından kelebeğinin ucunu gösterdi ve emaneti alayım dedi. Cebimde sadece 4 lira var dedim. Elimi cebime atmışken, kimseye çaktırmadan ver parayı alem bizi dilenci zannetmesin dedi. Uzattım dediği şekilde 4 lirayı. İyi akşamlar abê dedi ve hızlıca uzaklaştı. Oldukça nezaketli olması beni şaşırttı.”
Hırsız nezaketi denen bir şey mi var buralarda neydi bu insanın nerdeyse soymak için izin alıyormuş gibi davranması? Yaptığı şey gereği kaba olma misyonu mu yükleniyor onlara yoksa bilmem. Ama bir soygun her zaman sadece soygun mudur meselesine o zamandan beridir takılıp kaldım. Mesela güzel memleketimin beyaz dolmuşçuları o kadar da kibar değildir; en azından her zaman değildir, genelde hızlı ve öfkeli oluyorlar. O beyaz dolmuşlarda ne muhabbetler dönüyor. “Bayan”a yol verin, hadi biraz acele inin, biraz yavaş sürer misiniz diyince arabayı durdurup “inin otobüse binin o zaman”, parayı vermeyi unutunca “ewıl ewıl* bakma parayı uzat”, sollayan diğer araçlara camdan dışarı kafasını çıkartıp “hıştt kekê ayık ol” diyen şoförler. Genç “bayan”a yer verdi diye kabaran kırıklar*.
İnsan sormadan edemiyor bu beyaz dolmuş şoförleri neden bu kadar fenomen buralarda ve beyaz dolmuşlar neden bu kadar atraksiyonlu bunun altında neler yatıyor yoksa klişeden mi vursam bu konuya: bir beyaz dolmuş sadece beyaz dolmuştur. Belki de psikanalizlerdense sosyolojik analizler yapılması gereklidir.
Gelgelim biz LGBTİ’lere. Muhafazakârlığın, Hizbullah’ın, solun, ibneliğin bu kadar belirgin olduğu kozmopolitik bir şehirde kendi adıma eşcinsel olmak sadece eşcinsel olmak değildir. Bir sürü politik uzantıları ve çeşitliliği vardır. Feminist, antimilitarist, ekolojist, Kürt, kadın olmak gibi. “Erkeğin” gözünde fantezileşmektir. Hem kadınsın, hem eşcinselsin, e daha ne olacaksın. Sana her şey müstahaktır. Bacı bacıya kuku tokuşturmak olmaz. Tatmin olamazsınız bir kere. Bir pipi lazım bu işte. Maksimum mastürbasyon yaparsınız birbirinize, bu da az gelir, olmadı vibratör. Ha işte vibratöre ne hacet nah şu kadar canlı canlı heycanlı pipim var bensiz yapamazsınız bu işi (bunları
daha düşünürken pantolonun fermuar etrafının kabarması) demek isteyip dillendirmeyen sözlerin bakışlarla anlatılmasına şahit olmak.
Deklare edeyim: Kukumla barışığımdır, dürüst olmak gerekirse tüm kukuları severim; “libidom” gibi bir şey ancak buna bu kadar anlam yüklenmesi beni rahatsız ediyor. Diğer organlar gibi kuku ve pipi de işlevlerini yürüten herhangi bir organ. Elimiz, kolumuz ya da böbreklerimiz gibi. Onları bu kadar gizlemeye örtmeye, tabulaştırmaya gerek yok. Aksi durumda yani, mevcut olan durumda, bunlar başa bela oluyorlar. Mesela kukun varsa eğer gecenin bir yarısı sokakta rahatlıkla yürüme gibi hevesin bile içinde kalıyor. “Kuku var, saldırın” olayı gerçekleşiyor.
Arzuladığım şey tam da Freud’un haklı çıkmasını ummaktır aslında; keşke ben de fantezi malzemesi olduğum pantolonu kabarıklara “bir kuku sadece kukudur” diyebilsem ancak gel gör ki kuku sadece kuku değildir hiçbir zaman. Olsun biz bunu kırmak için varız boşuna mı haykırıyoruz “am benim, göt benim, ellettiririm bellettiririm, kime ne!” Sen rahat uyu Freud, senin puron varsa bizim de kukumuz var.
Etiketler: