20/07/2012 | Yazar: Gülsüm Depeli
Kürtaj konusu üzerine düşünürken kürtaj yasağına hayır derken, politik bir tutum ve konumlanış olarak erkekler cephesinde hangi duygular, deneyimler ve düşünceler rota sağlayıcı oldu acaba?
Kürtaj konusu üzerine düşünürken kürtaj yasağına hayır derken, politik bir tutum ve konumlanış olarak erkekler cephesinde hangi duygular, deneyimler ve düşünceler rota sağlayıcı oldu acaba?
Kürtajın yasaklanması yönündeki ilk açıklamalar ile birlikte kadınlar bedenlerine yönelik tehdidi en yoğun şekliyle hissettiler. Açıktı, devlet kadının varlık ve benlik alanını olabilecek en sert ölçeklerle sınırlamıştı; kadının varlığını doğrulayan beden sınırının dahi ötesine geçilmişti; bedeninin kendisinin sayılmayacağı söylenmişti. Detaylara girmeyeceğim, kısaca hatırlarsak “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözünün devamında aklıselime vakit bulamamak bir yana, gönül dahi indirmeyen bizler haklı ve alevli bir ruh haliyle sokaklara döküldük. Telaşın ve hayretin içine yuvarlanmış bir akılla hükümetin salvolarına meydan okumaya çalıştık; “Kürtaj haktır, Uludere katliam” dedik. “Kadının bedeni, kadının kararı” dedik. O sırada bazılarımız eylem bitişinde havayolu işçileri ile dayanışmaya koşuyordu…
Meselenin bu yanını pek uzatmayacak, kadınların böyle bir saldırıya hiçbir zaman pabuç bırakmayacaklarına olan inancımı yinelemekle yetineceğim. Şimdi bu yazının vesilesi olan asıl konuya gelmeye çalışayım. Ne oldu? Kısa süre içinde kürtaj gündemi sıralı olarak durulmaya, duruldukça da temkinli ve serinkanlı sorularla dallanmaya başladı; kürtaj hak olarak mı yorumlanmalıydı, hamilelik ve kürtaj sadece kadını mı ilgilendiriyordu, vs… Sorular çoktu, hâlâ da çoklar…
Tartışmanın benim kafamda soruya dönüşen bir yanı daha var: Hatırlarsak konu erkeklerin de tartışmaya yöneldiği, hatta rahatsız erkeklerin İstanbul’da eylem yaptığı, kadınlara dayanışma bildirdiği bir mesele haline gelmişti; gelmeliydi de zaten… Ama bu dayanışma tekil bir eylem dışında tam formunu bulamadı galiba...
Beni bu mesele üzerine düşünmeye özellikle bir olay yöneltti. 17 Haziran tarihinde Ankara’da yapılan “Yasal değil Yasak Kürtaj Öldürür” mitingine dâhil edilmeyen bazı erkekler kızdılar, küstüler, surat ekşittiler… İçlerinde kadınlara akıl vermeye meyledenler, “o iş öyle yapılmaz” demeye getirenler de oldu, eylem alanındaki kadınların tuzu kuru sınıfsallığına laf dokunduranlar da… Ve hatta eylem erkeklere açık olmadığı için feministleri cinsiyetçilikle itham edenler dahi vardı… Aslında niyetim pek yan yollara sapmak değil ama yeri geldi, söylemeden de geçemeyeceğim; durumlardan tespit arzusu çıkarıp Kürtlere milliyetçi, sosyalistlere faşist vs. demekten çok haklı bir özenle imtina edebilen pek çok kişinin/erkeğin, feministlere cinsiyetçi deyivermekte hiçbir sorun görmemesinin üzerinde dikkatli düşünülmeli…
Neyse, tekrar eyleme dönelim. Eylemin sonrasında alana alınmamanın erkeklerde yarattığı duygusal tiftiklenmenin boyutunu izlemek benim için şaşırtıcıydı. Alandaki teknik sorunlar, bilgi akışındaki problemler bir yana, hükümetin kürtaj saldırısının ve buna karşı düzenlenmiş mitingin birincil öznelerinin kadınlar olduğunu kabul edip, dışarıda durmayı sükûnetle ve anlayışla karşılamak bu kadar mı zordu? Hem mesele destekse başka yollar niye düşünülemezdi ki..? Örneğin, erkekler olarak bir eylem de Ankara da düzenlemek, diğer deyişle kadın mitingine erkekler olarak başka bir dayanışma eylemiyle destek vermek pek zor olmasa gerekti. Hatta emin olunuz pek de şık olurdu… Olmayınca olmadı, illa ki bu eylemin içine dâhil olmanın derdi büyüdü… Öyleyken böyle oldu, kimi erkek arkadaşlar mesele ile ilgili geveze bir şımarıklık ve ısrarlı serzenişler göstermekten kendilerini alamadılar. Geldi kadınlar bizi alandan kovaladı hikâyeleri, gitti vay bizi alana almadılar şikâyetleri… Ama o zaman insan sormayacak olsa dahi gele gele gelir, şu sorunun eşiğinde durur; erkekler sırf alana giremedikleri için bu denli patırtı kopardığına göre, bir de girselerdi ne olurdu dersiniz? Kendim bizzat eylemin karma yapılması gerektiğini düşünenlerden biri olarak, şimdi, huzurlarınızda ilk fikrimi sessizce yutuyorum ve sorduğum soruyu iyimserliğimi korumak adına kendime bile cevaplamamayı tercih ediyorum… Zira ben aslında bu yazıda başka bir şey sormak istiyorum.
Erkeklerin kürtaj meselesi ile ilişkilenme biçimlerini anlamak için daha fazla bilgiye ihtiyaç duyuyorum. Konu ile ilgili olarak erkeklerin politik konumlanış seçenekleri, olanakları ve kapasiteleri hakkında şüphesiz kendi yorumlarım ve hatta yargı tonunda düşüncelerim var, fakat emin olun buna benim ve pek çok kadının hakkı da var. En basitinden en az bir defa kürtaj olan çok sayıda kadın tanıyorum; bu bugün kürtaj yasağına karşı olan pek çok erkek adına da bir bilgi olarak okunabilir mesela, değil mi? Dahası, kadınların bazılarının kürtaj olmaya tek başlarına veya bir kadın arkadaşlarını yanlarına alarak gittiklerini biliyorum… Söz konusu olan bir operasyon, ister misiniz şimdi gidip de dönmemek var diyeyim; ağzımdan yel alsın madem, demeyeceğim… Durumdan temenni çıkarmak istiyor, erkekler kürtaj olacak sevgililerini ve eşlerini yalnız bırakmasınlar, diliyorum. Bir de haliyle Berke ile Cansu’nun ilişkisinde Berke korunsun, diliyorum. Neyse, konunun dramatik yanlarına girmeyeyim derken ciddiyette irtifa da kaybetmeyeyim daha iyi.
Sözün özü, sakin bir merakla sormak istiyorum; kürtaj konusu üzerine düşünürken kürtaj yasağına hayır derken, politik bir tutum ve konumlanış olarak erkekler cephesinde hangi duygular, deneyimler ve düşünceler rota sağlayıcı oldu acaba? Neler düşündüler erkekler? Kadınlar cephesinde meselenin bulanık belleklerden sarkan, yerine göre sarı sıcak, mavi serin, kör kara hikâyelenişleri var. Peki ya sevgilisi veya eşi kürtaj olan bir erkeğin sözelleştirmeye veya üzerinde düşünmeye değer saydığı bir deneyimi var mıdır kendi cephesinde? Kendine anlatacağı…
Sanırım bu konu ile bağlantılı olarak erkeklerden basitçe sloganik katılım, tez canlı ve inatçı destekler değil, daha fazlasını bekliyoruz. Erkeklerden kürtaj üzerine özdüşünümsel irili ufaklı cümleler duymaya, bu konuda onlar tarafından yazılmış metinler okumaya ihtiyacımız var.
Bu arada, mesele kadınlık ve kürtaj ve erkeklik çemberine alındığında akla gelebilecek peşin bir denkleştirmeden özenle ve dikkatle uzaklaşmak isterim; empatinin doğru bir politizasyon formu üretmediğini düşünenlerdenim. Dolayısıyla burada sorduğum sorular yoluyla aradığım diyalog eşiğinin empati değil de politik doğruluk üzerine kurulu olduğunu özellikle vurgulamalıyım. Dayanışmak biraz da birbirimizi öğrenmekse eğer…
Meselenin bu yanını pek uzatmayacak, kadınların böyle bir saldırıya hiçbir zaman pabuç bırakmayacaklarına olan inancımı yinelemekle yetineceğim. Şimdi bu yazının vesilesi olan asıl konuya gelmeye çalışayım. Ne oldu? Kısa süre içinde kürtaj gündemi sıralı olarak durulmaya, duruldukça da temkinli ve serinkanlı sorularla dallanmaya başladı; kürtaj hak olarak mı yorumlanmalıydı, hamilelik ve kürtaj sadece kadını mı ilgilendiriyordu, vs… Sorular çoktu, hâlâ da çoklar…
Tartışmanın benim kafamda soruya dönüşen bir yanı daha var: Hatırlarsak konu erkeklerin de tartışmaya yöneldiği, hatta rahatsız erkeklerin İstanbul’da eylem yaptığı, kadınlara dayanışma bildirdiği bir mesele haline gelmişti; gelmeliydi de zaten… Ama bu dayanışma tekil bir eylem dışında tam formunu bulamadı galiba...
Beni bu mesele üzerine düşünmeye özellikle bir olay yöneltti. 17 Haziran tarihinde Ankara’da yapılan “Yasal değil Yasak Kürtaj Öldürür” mitingine dâhil edilmeyen bazı erkekler kızdılar, küstüler, surat ekşittiler… İçlerinde kadınlara akıl vermeye meyledenler, “o iş öyle yapılmaz” demeye getirenler de oldu, eylem alanındaki kadınların tuzu kuru sınıfsallığına laf dokunduranlar da… Ve hatta eylem erkeklere açık olmadığı için feministleri cinsiyetçilikle itham edenler dahi vardı… Aslında niyetim pek yan yollara sapmak değil ama yeri geldi, söylemeden de geçemeyeceğim; durumlardan tespit arzusu çıkarıp Kürtlere milliyetçi, sosyalistlere faşist vs. demekten çok haklı bir özenle imtina edebilen pek çok kişinin/erkeğin, feministlere cinsiyetçi deyivermekte hiçbir sorun görmemesinin üzerinde dikkatli düşünülmeli…
Neyse, tekrar eyleme dönelim. Eylemin sonrasında alana alınmamanın erkeklerde yarattığı duygusal tiftiklenmenin boyutunu izlemek benim için şaşırtıcıydı. Alandaki teknik sorunlar, bilgi akışındaki problemler bir yana, hükümetin kürtaj saldırısının ve buna karşı düzenlenmiş mitingin birincil öznelerinin kadınlar olduğunu kabul edip, dışarıda durmayı sükûnetle ve anlayışla karşılamak bu kadar mı zordu? Hem mesele destekse başka yollar niye düşünülemezdi ki..? Örneğin, erkekler olarak bir eylem de Ankara da düzenlemek, diğer deyişle kadın mitingine erkekler olarak başka bir dayanışma eylemiyle destek vermek pek zor olmasa gerekti. Hatta emin olunuz pek de şık olurdu… Olmayınca olmadı, illa ki bu eylemin içine dâhil olmanın derdi büyüdü… Öyleyken böyle oldu, kimi erkek arkadaşlar mesele ile ilgili geveze bir şımarıklık ve ısrarlı serzenişler göstermekten kendilerini alamadılar. Geldi kadınlar bizi alandan kovaladı hikâyeleri, gitti vay bizi alana almadılar şikâyetleri… Ama o zaman insan sormayacak olsa dahi gele gele gelir, şu sorunun eşiğinde durur; erkekler sırf alana giremedikleri için bu denli patırtı kopardığına göre, bir de girselerdi ne olurdu dersiniz? Kendim bizzat eylemin karma yapılması gerektiğini düşünenlerden biri olarak, şimdi, huzurlarınızda ilk fikrimi sessizce yutuyorum ve sorduğum soruyu iyimserliğimi korumak adına kendime bile cevaplamamayı tercih ediyorum… Zira ben aslında bu yazıda başka bir şey sormak istiyorum.
Erkeklerin kürtaj meselesi ile ilişkilenme biçimlerini anlamak için daha fazla bilgiye ihtiyaç duyuyorum. Konu ile ilgili olarak erkeklerin politik konumlanış seçenekleri, olanakları ve kapasiteleri hakkında şüphesiz kendi yorumlarım ve hatta yargı tonunda düşüncelerim var, fakat emin olun buna benim ve pek çok kadının hakkı da var. En basitinden en az bir defa kürtaj olan çok sayıda kadın tanıyorum; bu bugün kürtaj yasağına karşı olan pek çok erkek adına da bir bilgi olarak okunabilir mesela, değil mi? Dahası, kadınların bazılarının kürtaj olmaya tek başlarına veya bir kadın arkadaşlarını yanlarına alarak gittiklerini biliyorum… Söz konusu olan bir operasyon, ister misiniz şimdi gidip de dönmemek var diyeyim; ağzımdan yel alsın madem, demeyeceğim… Durumdan temenni çıkarmak istiyor, erkekler kürtaj olacak sevgililerini ve eşlerini yalnız bırakmasınlar, diliyorum. Bir de haliyle Berke ile Cansu’nun ilişkisinde Berke korunsun, diliyorum. Neyse, konunun dramatik yanlarına girmeyeyim derken ciddiyette irtifa da kaybetmeyeyim daha iyi.
Sözün özü, sakin bir merakla sormak istiyorum; kürtaj konusu üzerine düşünürken kürtaj yasağına hayır derken, politik bir tutum ve konumlanış olarak erkekler cephesinde hangi duygular, deneyimler ve düşünceler rota sağlayıcı oldu acaba? Neler düşündüler erkekler? Kadınlar cephesinde meselenin bulanık belleklerden sarkan, yerine göre sarı sıcak, mavi serin, kör kara hikâyelenişleri var. Peki ya sevgilisi veya eşi kürtaj olan bir erkeğin sözelleştirmeye veya üzerinde düşünmeye değer saydığı bir deneyimi var mıdır kendi cephesinde? Kendine anlatacağı…
Sanırım bu konu ile bağlantılı olarak erkeklerden basitçe sloganik katılım, tez canlı ve inatçı destekler değil, daha fazlasını bekliyoruz. Erkeklerden kürtaj üzerine özdüşünümsel irili ufaklı cümleler duymaya, bu konuda onlar tarafından yazılmış metinler okumaya ihtiyacımız var.
Bu arada, mesele kadınlık ve kürtaj ve erkeklik çemberine alındığında akla gelebilecek peşin bir denkleştirmeden özenle ve dikkatle uzaklaşmak isterim; empatinin doğru bir politizasyon formu üretmediğini düşünenlerdenim. Dolayısıyla burada sorduğum sorular yoluyla aradığım diyalog eşiğinin empati değil de politik doğruluk üzerine kurulu olduğunu özellikle vurgulamalıyım. Dayanışmak biraz da birbirimizi öğrenmekse eğer…
Etiketler: