12/12/2016 | Yazar: Ali Erol

savaş değil barış demenin ve eylemenin binbir yolu istersen her zaman bulunur...

kürtlerin tanınma ve eşitlik talebinin "suç" sayılmadığı, sivil, çoğulcu, özgürlükçü, katılımcı ve de demokratik bir yeni anayasa’nın meclis'te tartışıldığı günleri hatırla…

pazar günü düğündeydim.

sanırım hayatım boyunca ikinci kez bir salon düğününe gittim...

kırk yaşını çoktan geçtim, hatta şurda elliye ne kaldı:) haliyle "hayatım boyunca" da laf ola sayılmaz...

dokuz kardeş, üstüne bir de sayısız yeğen olsa da ilk yıllarda "düğün"lerden kaçmam, son yıllarda herkesin kendi dünyası derken açılan mesafelerde başka bir "dernek"in derdine düşünce "düğün"le de işim olmadı...

ama işte iki gullüm'e müsade eder mi bu memleket...

günün sonunda mutlaka kötü haber gecikmez gelir...

arkadaş/ailedostu düğünü de olsa eleştirmeden gün başlar mı, "bob marley de olmasaydı, kasabasından metropolüne kafelerinden düğün yemeklerine, türkler n'apardı acaba..." diyerekten...

oysa aynı günde, bir kürt haber ajansı, "Bitlis'in Tatvan ilçesinde eşsiz manzarasıyla kayakseverlerin ilgisini çeken Nemrut Kayak Merkezi'nde hazırlıklar tamamlandı." bülteniyle gülümsetmişti...

sonra hayat da mücadele de devam etmeyip de n'olacak, kaosGL'nin "insan hakları haftası"nda beşinci kez gerçekleştirdiği "ayrımcılık karşıtı sempozyum" atölyelerinden araya bir kaç paylaşım...

derken düğünün akşam sefa/safha'sının kaldıracağı gullüm kontenjanından "ankara havasının sahnesinde omuz çırpıp göğüs titreten erkek hâlâ heteroseksüel midir..." kolisi atar, ısınmayı denersin...

e, kırk yılın sonunda değişecek değilsin ya, duramaz gene güneyden aynı ajansın kuzeyden gülümseten "Karın yağmasıyla birlikte Hakkari'de kayak sezonu başladı" haberini paylaşırsın...

o kar'a kan düşmeden gün biter mi, beşiktaş'tan fotoğraflar çoktan düşmeye başlamıştır ve de kendisinden haber alınamayan berkay akbaş'ın fotoğrafı...

savaş değil barış demenin ve eylemenin binbir yolu istersen her zaman bulunur...

kendilerinden başka herkes ölmek için sıraya girsin ama kendilerinden başka kimse de siyasetin s'sine karışmasın istiyorlar...

"son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar" türküsünde ortaklaşınca, "sizi öldürmeye devam edeceğiz" nakaratının lafı mı olur...

oysa bir tarafımız "ortadoğu" bile olsa başka türlüsü de mümkün...

siyasetin başka türlüsü, barış içinde birarada yaşamanın başka türlüsü...

yani şu yeni yılın arefesinde beşiktaş'tan gelen fotoğraflar yerine "Ardahan'daki fırın ve pastanelerde Mevlit Kandili nedeniyle kandil simidi üretimi yapıldı" foto-haberine bakıp gülümseyecek bir gün yüzü görmek için çok mu özel bir formül gerekiyor...

savaş değil barış demenin ve eylemenin binbir yolu istersen her zaman bulunur...

kandil simitlerini yerken bir yandan da "Bitlis'in Tatvan ilçesinde eşsiz manzarasıyla kayakseverlerin ilgisini çeken Nemrut Kayak Merkezi'nde" tamamlanan hazırlıkların fotoğraflarına baksak...

ardından, "Dünyada güneşin doğuşu ve batışının en güzel izlendiği yerlerden biri olan karların düşmesiyle beyaza bürünen Nemrut Dağı"nın fotoğraflarına...

sonra, "Ardahan'ın Çıldır ilçesinde bulunan ve bölgenin Van Gölü'nden sonra ikinci büyük gölü Çıldır tamamen" donsa bile dert etmesek...

"Buz kalınlığının beş santimetreyi bulduğu gölün doğu kesimine çıkan insanlar" şayet buyur ederlerse "buz üzerinde çay keyfini" birlikte yaşasak...

velhasıl, türkler ve kürtler ömürden geçen onca yıllara rağmen barış içinde bir arada yaşayabilir... hem öyle geçen yüzyılda kalmış "barış içinde bir arada yaşama" diplomasisiyle de değil...

geçen senenin sonunda "umalım ki yeni yılda farklı olsun... geçen yılda her şeyi kursağımızda bırakan onca acı umalım ki yeni yılda en azından newroz'a kadar hafiflesin..." demişken, "lanetlemekle olmuyor" diyen berkay akbaş'ın babasının acı ama gerçek hatırlattığı gibi, demek ki öyle dilemekle de olmuyormuş...

diplomasi demişken de, gene geçen senenin sonunda, "ilkin hendek mi kapatılacak önce tank mı çekilecek ardından müzakereye hangi ara sokaklardan geçilecek muhabbeti için ihtiyaç olabilir o türden diplomasiye" diyerekten devam etmiştim...

ortada, ara sokaktan geçtim, yıkılmadık şehir kalmamışken gene de eklenecek olan da her zaman bellidir; "tanıma, eşitlik, özgürlük ve özyönetim olmadan olmaz artık... olursa da o "barış"tan kimseye hayır gelmez!"

iktidar bildik zulmüyle, kürtlerin tanınma ve eşitlik talebinin "suç" olmayıp, sivil, çoğulcu, özgürlükçü, katılımcı ve de demokratik yeni anayasa kapsamında meclis'te tartışıldığı günleri unutturmuş olabilir...

saldırıyı lanetlerken, realiteyi kendi algı çapından ibaret görmeye dünden teşne yardakçı vatandaş nakaratına katılmak yerine, iktidarın unutturduğu o tartışmaları hatırlayalım ki lanetimizin çözüm ve barışa bir faydası olsun...


Etiketler:
nefret