23/08/2013 | Yazar: Erdal Partog

LGBT hareketi tıpkı batıda göçmenlere karşı ulusalcılığa ve milliyetçiliğe savrulan bir LGBT hareketi konumuna düşmek istemiyorsa yerel seçimler sürecinde daha dikkatli ve özenli olmak zorundadır.

LGBT hareketinin son yirmi yılda izlediği politikaların bir çerçevesi çizilecek olsa bu çerçeveyi eşitlik, özgürlük ve adalet temelinde konumlamak mümkündür. Ancak LGBT hareketi bu kavramlara sahip çıkarken bu kavramların altını doldurmayı kısmen de olsa becerebilmiştir.
 
LGBT haklarının insan haklarının bir parçası olduğunu ancak LGBT haklarını savunurken diğer ayrımcılığa uğrayan kesimlerin de haklarının aynı zamanda savunulmasını dile getirmiş birçok eylemi de örgütlemiş bir harekettir. Kürtlere, Alevilere, Ermenilere, sakatlara ve türbanlılara karşı yürütülen ayrımcılığın hep karşısında olmuştur. Bu anlamda LGBT hareketi çoğunluğun değil çokluğun siyasetini benimsemiştir.
 
Daha AKP açıktan açığa askerî vesayete karşı çıkamazken LGBT hareketi en başından beri anti-militarist çizgisini sürdürmüş, barışçıl bir dünya için mücadele etmiş, zorunlu askerliğe ve militirizme karşı çıkmıştır. AKP ve CHP militarizme asla karşı çıkmamış, sadece askerî darbelere karşı çıkarak LGBT ve antimilitarist hareketten daha geri bir çizgide parti politikasını sürdürmüşlerdir.
 
LGBT hareketi sadece anti-militarist politikaları değil aynı zamanda feminist hareket ile ortak meseleleri gündeme getirmiş, kadınlara yönelik ayrımlığa karşı cehpeden mücadele etmiştir. Birçok lezbiyen ve biseksüel feminist kadın özgürlük mücadelesi için çalışmıştır.
 
LGBT hareketi aynı zamanda cinselliğin politik bir mesele olduğunu gündeme getiren tek hareket konumundadır. Cinselliği bastırmakla ya da yasaklamakla özgürlüğün ve adaletin gerçekleşmeyeceği düşüncesindedir. Bu anlamda cinsel özgürlük mücadelesini sürdüren tek politik hareket LGBT hareketidir.
 
Daha bu örnekleri sıralamak, bunlara yenilerini eklemek mümkün. Bu yazıda derdimiz LGBT hareketinin hangi politik çizgiye sahip olduğunu ana hatları ile vermekti. Çünkü bugünlerde çeşitli siyasi partilerin LGBT hareketine karşı olan ilgisi her ne kadar olumlu gibi gözükse de bu ilginin CHP, TKP ve İşçi Partisi gibi ulusalcı bir kanattan gelmesi LGBT hareketinin ulusalcılığa savrulmasına da neden olabilecek bir tehlikeyi de içinde barındırmaktadır. Çünkü LGBT hareketi Gezi sonrası bu kesimler tarafından daha çok sahiplenilmiş, bu yaklaşım LGBT aktivistlerini biraz zafer sarhoşluğuna itmiştir. Ulusalcı tarafın sürekli LGBT hareketini yakında tanımak istediği ne kadar iyi niyetli de olsa sonuçta bu yapıların hepsinin politik olarak ulusalcı olduğu ve insan hakları konusunda eşitlikçi olmadıkları gün gibi ortadır. Ancak buna rağmen bu ulusalcı kanat, LGBT’leri kendi siyasi partilerinde aday göstermek için çaba sarf etmektedirler. Birçok LGBT bu durumu olumlu bir süreç olarak okurken LGBT hareketinin bağımsız bir hareket olmaktan kaynaklanan, aynı zamanda LGBT hareketinin hâlihazırdaki birçok siyasi partiden daha radikal demokrasi yanlısı çizigisini gören herkes bu ulusalcılığın oldukça sorunlu olduğunu da görebilecek kabiliyettedir.
 
Çünkü CHP bugünlerde Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda LGBT haklarını savunurken Kürtlerin haklarına temelden karşı çıkmaktadır. Ana dilde eğitim ve vatandaşlık tanımlarında CHP ve MHP aynı şeyleri düşünmektedir. Bu anlamda LGBT hareketinin geçmişten gelen ‘hakların hiyerarşisi olmaz’ etik değerini LGBT hareketi CHP yönüne daha çok savrularak kaybedebilir.
 
Ulusalcıların Gezi sonrası LGBT hareketini bir ittifak olarak görüp Kürtler karşında konumlanması oldukça ciddi sorunlara neden olabilecektir. Bu anlamda LGBT hareketi tıpkı batıda göçmenlere karşı ulusalcılığa ve milliyetçiliğe savrulan bir LGBT hareketi konumuna düşmek istemiyorsa yerel seçimler sürecinde daha dikkatli ve özenli olmak zorundadır. Hareketin bütün bileşenlerinin yerel seçimler ve sonraki genel seçimlerde bazı ulusalcı savrulmalara karşı bağımsız bir güç birliği yönünde adım atabilmelidir.
 
Ancak bu şekilde LGBT hareketi ulusalcı savrulmadan özgürlükçü bir çigiye tekrar yerleşebilir ve diğer siyasi partilere karşı kendi politikalarını açık bir şekilde savunabilir. Hem Kürtlerin hakkını, hem türbanlının hakkını, hem de LGBT’lerin hakkını savunmanın bu hareketin bir özü olduğunu anlayabilir. 

LGBT hareketinin siyasi söylemlerinin ne olduğunu herkesin duyabilmesi için de İstanbul’da bir bağımsız İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı çıkarmak LGBT hareketi için en hayırlısı olacaktır. Kokuşmuş siyasete karşı özgürlükçü siyasetin yanında olmak ve İstanbul’u dünyanın en rahat ve özgür şehrine dönüştürmek neden bu hareketin işi olmasın? Ancak bu şekilde LGBT hareketi hem kendi taraftarlarına, hem de diğer siyasi partilere, en önemlisi de tüm İstanbullulara ve hatta bütün Türkiye’ye kendi derdini ve projelerini anlatma şansını bulabilecektir. Melih Gökçek’in “gey belediye başkanı inşallah bizde olmayacak, olmamalı” lafına karşı hodri meydan demenin tam zamanı. 


Etiketler:
İstihdam