20/11/2015 | Yazar: Beren Azizi

‘LGBTİ+ mevzusunun her şeyden evvel artı on sekiz bir mevzu olmadığını ya da ergenlik sonrası bir mevzu olmadığını suçluluk duymadan bilmek gerekiyor’

“LGBTİ+ mevzusunun her şeyden evvel artı on sekiz bir mevzu olmadığını ya da ergenlik sonrası bir mevzu olmadığını suçluluk duymadan bilmek gerekiyor”

Bugün 20 Kasım Evrensel Çocuk Günü ve Nefret Suçu Mağduru Trans Bireyleri Anma Günü.

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin onaylandığı 20 Kasım 1989 yılından bu yana on altı yıl geçti ve bugünlerde nefret suçlarında kaybettiğimiz birçok arkadaşımız o günlerde çocuktu.

Çocukluk politiktir ve dahası belki de kötüsü yetişkinin kendi çocukluğuna dair anlarını/anılarını hatırlaması, bu hatırlama anındaki hisleri de politiktir. Bugün birbirini hiç tanımayan yetişkin LGBTİ+’lerin çocukluklarına dair hisleri ve sözleri aynıysa bu politiktir.

Hor bakışlar, acımasız aşağılamalar, hoyrat akraba yaklaşımları, mağdur olunmasına rağmen hissedilen suçluluk duygusu, akran ve yetişkin şiddeti, “düzeltici” cinsel tacizler, şiddetli istismar,  tehditler…

LGBTİ+ çocukların bedenleri ve hayatları heteroseksüellerin kendi kimliklerini, kültürlerini ve hikâyelerini en acımasızca inşa ettikleri alandır.  Bu sebeple LGBTİ+ çocuğun “kaderi” son derece tetikte bir çocukluktur. Heteroseksist aile ve zihniyet “Çocuğum için en iyisini kimse benden daha bilemez ve isteyemez!”lerle korunmaktadır ve mevzu “sapkınlık” kabul edilen bir alan olduğunda, ailenin “farklılık” sezdiği çocuğu üzerinde her türlü önlemi alması meşrudur. En acımasız ve alçak yöntemler aile ve onun devamı okuldaki iktidar sahipleri için (baba, anne, öğretmen…) meşrudur.

Heteroseksizmin “farklı” atfettiği çocuğun bedeni ve hayatı üzerinde meşrulaştırdığı nefreti “farklı olan/olmayan” akran çocuk sezer ve yeniden üretir.  LGBTİ+ çocuklara karşı akran zorbalığı sadece “farklı olan” çocuğun var olma hakkını değil aynı zamanda “farklı olmayan” çocuktan nefret etmeme ve fobik olmama hakkını çalar. Eşcinsel nasıl ki out olmak/açılmak için belirli bir politik “olgunluğu” beklemek zorunda kalıyorsa, akran zorbalığının faili çocuk da fobisini kırmak için o belirli politik “olgunluğu” beklemeye mecbur bırakılır. Bu “zaman kaybı”nı normal karşılamamız dahi hala içselleşmiş bir suçluluk duygusundan kaynaklanıyor olabilir.

Zaman kıymetlidir sanıyoruz ki ve her şeyden evvel “eşcinselim”, “transseksüelim”, “homofobik değilim” diyebilmek için harcanan ve kaybedilen zamanın kaybedilmemesi için bir yerlerden başlamak gerekiyor.

LGBTİ+ mevzusunun her şeyden evvel artı on sekiz bir mevzu olmadığını ya da ergenlik sonrası bir mevzu olmadığını suçluluk duymadan bilmek gerekiyor. Bu bir anti-hayat tarzıdır. Bir erkek çocuğun arabalarla oynamasını normal/doğal kabul eden bir zihniyet, LGBTİ+ kimliğin ergenlikte ve sonrasında şekillendiğini iddia edemez, bu çirkin tutarsızlık her yaştan LGBTİ+ çocuğun hayatını işkenceye çevirmektedir. “Madem öyle…” demekten hiç çekinmemek, geri durmamak gerekiyor.

Evet, üç yaşında “oğlan” kabul ettiğiniz çocuklar “kız gibi” davranıp, yaşayabilirler.  Kimin neye neden “kız gibi” dediğinin hesabını tutamayız, herkesin “kız gibi”si “oğlan gibi”si kendine. Dediğim gibi bu bir anti-hayat meselesidir, birilerinin sandığı gibi olmayan çocuk “çocuğun iyiliği” gibi bahanelerle baskılanamaz, baskılanmamalı.

Bir yerlerden başlayalım. Mesela bir yakınımız hamileyse, küçük bir bebek gördüysek, bir okul çıkışında okuldan çıkan bir yığın çocuğa denk geldiysek “Benim de birçok eşcinsel arkadaşım var.”daki o eşcinsel arkadaşları bir unutalım, aktivizm ve artı on sekiz dışı bir ihtimal yaratalım. O çocuk yığınlarının içinde binlerce LGBTİ+ çocuk olduğu ihtimalini hemen, oracıkta yaratalım. Bu ihtimal gerçekçidir, mistik değildir, propaganda değildir. LGBTİ+ çocuklar varlardır.

“Farklılık”, “kibarlık”, “incelik”, “duygusallık” seziliyorsa bir çocuğun varlığına karşı ki hep sezilir ve marifetmiş gibi sansürlü bir LGBTİ+ teşhisidir bunlar, her şeyden evvel bu tespiti sezen fallusun o çocuğu sevgisizlikle, acımasızlıkla cezalandırmasının önüne geçelim. Hiç kimsenin bir çocuğa pedagojik uydurmalarla bir cinsiyet kimliğinin/cinsel yönelimin propagandasını yapma ve/veya onu dayatma hakkı yoktur. Bu istismardır. Propagandasının hüsrana uğradığını gören fallusun cezaları, artan hiddeti ve şiddeti çevre baskısı ile birleşince ortaya nefret mağduru çocuk çıkar.

Ne henüz emekleme evresinde olan psikiyatriden/psikolojiden, ne büyüklerden, ne kendimizden, ne genel ahlaktan, ne heteroseksüeli doğal kabul eden zihniyetten korkalım. Sözümüzü esirgemeden LGBTİ+ çocukların olduğunu, olacağını ısrarla belirtmek gerekiyor, varlar çünkü. “Çocuğun cinsiyeti mi olur, cinselliği mi olur?” diyenlerin en cinsiyetçi pedagoji teorileriyle çocuk yetiştirdiğini, daha çocuk doğmadan ultrasonlara koşup bir zerre görünen genital bölgelere göre mavi ya da pembe beşik takımı aldıklarını, doğmamış çocuğa don biçtiklerini hiç unutmayalım. 

LGBTİ+ çocuklar varlar, yalnız değiller.


Etiketler:
2024