24/06/2015 | Yazar: Ahmet Tulgar

Pozitif hukukla gelecek kurumsal iyileşme ve reformlar, LGBTİ’lere ve toplumsal, siyasal ittifaklarına LGBTİ hayatının devrimci potansiyellerini unutturmamalıdır.

 
"Pozitif hukukla gelecek kurumsal iyileşme ve reformlar, LGBTİ’lere ve toplumsal, siyasal ittifaklarına LGBTİ hayatının devrimci potansiyellerini unutturmamalıdır."
 
Dini emirlerin ve onun sözde seküler versiyonu ‘genel ahlâk’ söyleminin kurulu düzen açısından en önemli ve birincil işlevi, otoriteyi sadece toplumsal düzlemde değil doğrudan tekil insanın özel yaşamında tesis ve muhafaza ediyor olmasıdır. Hatta şöyle diyebiliriz: “Din ve genel ahlâk, otoriteyi tekil insana içselleştirerek onu otoritenin kendisi ve çevresi üzerindeki muhafızı tayin etmektedir.”

Otoritenin ‘ikili ilişki’ karşısındaki korkusu ve denetim ihtiyacı sonucunda geliştirdiği bir muhbirlik örgütlenmesi de olan; ‘askerlerin kışladan çarşı iznine üçerli gruplar halinde gönderilmesi’ usulünde her bir ikiliye referansla üçüncü kişiye yüklenen işlevi; din ve genel ahlâk, toplumun genelinde tek tek her kişiye yükler. Kendisi ve en yakınındaki üzerinde bir üçüncü kişi, bir muhbir. Böyle bakıldığında din ve genel ahlâk, insanın özel yaşamında denetim, talim terbiye, ihbar, gözaltı ve ceza gibi kurumlarıyla totaliteryanizmi inşa eder, korur.
 
Toplumsal hayatın, aile ve benzeri ‘klansal’ sosyal örgütlenmelerin ve özel hayatın demokratikleşmesi açısından bu bağlamda, din ve genel ahlâkın bu alanlardan dışlanıp yerine pozitif hukukun geçmesi önemli bir adımdır.

Bugün Batı toplumlarında çoğunca LGBTİ mücadelesi sonucunda adım adım gerçekleşen de budur. Bu ülkelerdeki kurumlaşmış LGBTİ mücadelesi de kendisini pozitif hukukla karşılanabilecek bu taleplerle sınırlamaktadır zaten. Aile, miras hukuku, ortak yaşamın evlilik kurumunda karşılığını bulması vb. Heteroseksüel hukuka referansla elde edilebilecek kazanımlar yani. Eşit yurttaşlık perspektifiyle ve LGBTİ’lerin can ve mal güvenliği açısından bakıldığında elbette bu reformlar önemli iyileştirmelerdir. Aynı zamanda bir demokratikleşme sürecidir de.

Ama bir yandan da LGBTİ’lerin taleplerinin pozitif hukukla sınırlanıyor ve sınırlandırılıyor olması, LGBTİ toplumunun radikal demokratik potansiyellerinin önüne geçip, bu defa da düzenin seküler kurumlarını ve otoritesini güvence altına almış olmuyor mu?

LGBTİ’lerin pozitif hukukta ifadesini bulmayan ikili ve çoklu ilişki – ilişkilenme formları, sosyolojik açıdan çok daha zenginleştirici potansiyeller içerir. İlişkinin menziline evlilik, aile gibi iktisadi ve sosyal denklik, karşılıklılık kriterleriyle belirlenmiş hedefler koymayan ‘LGBTİ özel yaşamı’, ırk, din, sınıf, milliyet gibi toplumsal hiyerarşi ve ayrımları yatay, dikey ve diyagonal olarak keser ve özel hayatı ve bunun üzerinden de toplumsal hayatı seküler ve radikal demokratik biçimde özgürleştirir.

LGBTİ mücadelesi elbette pozitif hukukta karşılığını bulması gereken taleplerini seslendirecektir. Ama pozitif hukukla gelecek kurumsal iyileşme ve reformlar, LGBTİ’lere ve toplumsal, siyasal ittifaklarına LGBTİ hayatının devrimci potansiyellerini unutturmamalıdır.

Etiketler:
nefret