24/01/2014 | Yazar: Sanaç Yortu

Fatma, Ayşe’yi sevdiği halde, Ahmet’i seviyorum demek mecburiyetinde kalıyorsa burada özgürlük kısıtlaması var demektir.

Hetero düzenin yaratmış olduğu sahte ahlak anlayışı yine bir rengi soldurdu. Sokakta, otobüste, kitapçıda, kütüphanede, bakkalda, çay ocağında kısacası her yerde, insanlarla ne zaman göz göze gelsem, geçtiğimiz gün gökkuşağı bayrağıyla kendisini asan İsa Şahmarlı’nın “Bu ülke, bu dünya bana göre değil… Mutlu olmak için gidiyorum… Anneme de onu çok sevdiğimi söyleyin. Hepiniz ölümümde günahkârsınız. Bu dünya benim renklerimi taşıyacak kadar güçlü değil,” sözleri kulağıma yankılanıyor…
 
Dünya Sağlık Örgütü, dünya çapında ortalama kaba intihar hızının yüz binde 16 olduğunu bildirmiştir ve şöyle bir gerçek vardır ki LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) gençler arasında intihar  oranı genel nüfustaki intihar oranlarına göre daha yüksektir. İntihar esas olarak toplumsal bir sorundur, topluma entegre olmakta güçlük yaşayan insanların kendi yaşamlarına son vermesidir.
 
Peki, LGBT’ler bu topluma nasıl entegre olacak? Sokağa çıktığında lezbiyen ve gey çifti el ele görmeyi beklemeyen, iki cinsiyeti tek bir bedene yakıştıramayan, hetero düzenin parçası olan insanların varlığından bahsediyoruz…
 
Nefes alıp verdiğimiz her vakit çatışma halindeyiz. Tüm bu yaşantımızı aile fertlerinden, çevreden, iş hayatından gizleyerek yaşamak büyük bir sabır ve psikoloji gerektiriyor. Fatma, Ayşe’yi sevdiği halde, Ahmet’i seviyorum demek mecburiyetinde kalıyorsa burada özgürlük kısıtlaması var demektir.
 
“Alışın, her yerdeyiz” diyemediğimiz, gökkuşağı bayrağını “eşcinselliği temsil ediyor” diye tepki gösteren insanlar yüzünden balkonlara asamadığımız, aşklarımızı dile getiremediğimiz, gizlendiğimiz dünyanın bir parçası olduğumuz, bu hayat serüveninde ne kadar yaşayabiliyorsak, o kadar yaşıyoruz! Bu düzende LGBT’lerin yaşama direnişi de bir intihar biçimidir.
 
LGBT’lerin intiharlarından herkes suçludur…
 
Ve insanın aklına Edip Cansever’in dizeleri geliyor:
 
… İntihar mı dediniz, sakın cinayet olmasın/ Bu tükenmiş kavgası, bu acı, bu nasıl bulduğumuz/ bir ucu Avrupa’da, bir ucu orta çağda/ Ki barış adına yetişir korkunçluğumuz/ Kaldı ki söylüyoruz bak: indirin silâhları/ Yani korkudan değil sizleri görmüyoruz”.
 

Etiketler:
nefret